Bana göre olması gerekenler ile olacak olanlar arasında büyük fark var.
Evet, ülkede nükleer santraller kurulacak. Bunu yaparken değişim, gelişme, büyüme vs. tüm tumturaklı sözler söylenecek. Tepkileri pasifize etmek için nasıl da tedbirler alındığını sıralayacaklar, mecbur olmasaydık yapmazdık diyecekler.
Kimsenin burnunun kanamasına razı olmadıklarını vugulayarak mukavelelerinin olduğunu imâ edecekler. Fakat yeri geldiğinde hayatta her şeyin bir bedeli vardır da diyecekler. Bir iki santral da biz patlatacağız ki ders alıp, iyice gelişip değişelim. Zaten yirmi bin küsür kontrol prosedürü de bize fazla gelip bine indireceğiz.
Bunları yaparken %19'luk şebeke kayıplarımızı %3'e indirmek için bir şey yapmayacağız çünkü paralar nükleer santrallere gidecek, zaten 30milyar Kwh da nedir ki, devede kulak. Zavallı bir kaç bürokratın verimli enerji kullanılsın diye çalışıp
hazırladıkları planı uygulamayacağız, nasılsa nükleerimiz olacak. Belki bir kaç kanser ilacı üreten fabrika kurup dışa bağlılığımızı da azaltma zekiliğini gösteririz.
Hepsi bu değil tabii. GDO'lu tohumlar tarım politikamızın baş tacı olacak. Bu arada Monsanto bayiliği kapmak isteyenler çoktan bu şansını kaybetti, çünkü on üç tane şirketle mükkemmel bir örgüt hazır zaten. Gelişimin bir göstergesi olarak Monsanto, ilgili elçilik ve bakanlıklar periyodik toplantılar yapacaklar, bizim için ağır sulara dirençli transgenik tohumlar yapıp, santrallerimizin suyundan da faydalanacağız. Round-up'ın en ekonomik bir şekilde uçaktan atılmasını sağlayarak tasarruf edeceğiz. Bu şirketler round-up için indirimler yapacaklar, çiftçiye ipotek karşılığı cazip tohum kredileri verecekler. Böylece ürettiğimiz sağlıklı besinlerin maliyetlerinin piyasa fiyatlarına inmesini de sağlayacağız.
Yenilenebilir kaynaklarla sonradan, sırası gelince ilgileneceğiz. Önce ülkenin iyice gelişip çok dersler alması lazım. O zamana kadar yenilenebilir kaynakların verimlilikleri yükselip üstünden de 10-15 sene geçmiş, rüştünü ispatlamış olur. Daha önce olsa riske girmek olurdu zaten.
Bu arada araba fabrikalarımız rekor üstüne rekor kıracaklar ama demiryolu ile ilgilenmiyeceğiz. Minnacık Küba filan gibi ülkelerde bizim kadar demiryolu olması gerilerde kalmış bir şey. Gelişim ve değişim için Avrupa ve ABD'nin çok demiryolu olmasına da aldanmayacağız, onlar da eskiden, henüz gelişmemişken yaptıkları şeyler nasılsa.
Böylece nükleerlerimizle uydu fotoğraflarında geceleyin en çok parlayan ülke olma yarışması açıp birinciliği bile hedefleriz. Hatta, ay yıldız gibi parlasa galakside şanımız da yürür. Üretim fazlası transgenik mısırımızı Zambia'ya bir de biz teklif ederiz. kazma değiller ya, bizden olunca kabul ederler. İnsanlığa karşı sosyal görev yaparak milli duygularımızı da tatmin ederiz böylece, her yerde övünürüz.
Böylece yaşam biçimlerimiz tam da istediğimiz şekilde değişmiş olur.