Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi malina
|
Bu video uzun süredir elimin altındaydı.
Benzer videoları forumda birkaç kez paylaştım, başka videoları ve olayları paylaşan başka arkadaşlar da oldu.
Ancak gelen yorumlardan anladığım kadarıyla bu tür tepkisel olaylardan uzak kalma yeğleniyor.
Uzak kalma duyarsızlık anlamında almak belki yanlış.
Sağduyusu olan her insan içinden bir tepki duyar.
Böylesine insani bir enerjiden yoksun bir insan düşünemiyorum.
Bütün sorun, toplumumuzun içine düştüğü derin bir güvensizlikte yatıyor.
Son yıllarda bu güvensizliğe bir de siyasal yapının bindirdiği korku da eklendi. Günün herhangi bir saatinde Ankara’da Kızılay’a çıktığınızda inanılmaz bir görüntüyle karşılaşırsınız. Kızılay Meydan’ı, Güven Park, Yüksel caddesi girişi çıkışları polisler tarafından kuşatılmış vaziyette.
Neden?
Bir- iki öğrenci örgütü, ya da sol bir siyasi partinin gençleri ya bildiri dağıtıyorlardır, ya da gösteri yapıyorlardır.
Sayıları inanın 100’ü bulmaz. Ama yığınak yapılan polis sayısı çok daha fazla… Demokratik ülkelerin hiç birinde gösteriler de olsa böylesine polis yığınağı göremezsiniz. Bu manzarayı gören bir yabancının ilk gözlemi, “Burası bir polis devleti mi?” olacaktır.Kesin...
Diğer yandan telefonların dinlenmesi, gizli çekim kasetleri ortalıkta uçuşuyor. Caddeler, sokaklar, alışveriş merkezleri, asansörler kameralarla kuşatılmış vaziyette. Bu tür yerlerin tuvaletlerinde bile rahat işimi göremiyorum inanın… Görülen davalarda yapılan hukuksuzlukları dile getirdiğinizde hemen darbeci yaftasını yiyorsunuz. İstediğiniz kadar “Yahu bu adamlar suçlu olabilir eyvallah, ama hak hukuk ihlalleri var, benim derdim bu” deyin kimseyi inandıramazsınız. Dahasını yazarsam bu yazı uzar gider…
Sivil toplum örgütlerine olan güvenimiz de yok.
Hoş bu tür örgütlere olan ilgimiz de yok. Düşünün bir Danimarka vatandaşı ortalama 7 sivil toplum örgütüne üye.
Bizde ise sadece bir tek “örgüt” sözü bile vatandaşı ürkütmeye yetiyor.
12 Eylül cuntasının kan ve şiddetle amaçladığı da buydu zaten. Toplumu yıldırmak. Kimse o gün bu gündür “belaya” bulaşmak istemiyor.
Aslında en büyük sancıyı ve yalnızlığı bu olup bitenlerin farkına varanlar çekiyor. Onlar da bir avuç insan. Biber gazını da onlar yiyor, onlar yerlerde süründürülüyor, onlar copu yiyor, onlar gözaltına alınıyor, onlar gözaltına alınıp ertesi gün salıveriliyor. Gözaltına alanlar bu kişilerin ertesi gün salınıverecekleri bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar. Eziyetin adresi mi var?
Toplumun ortak kullanım haklarının gasbından tutun, taşrada bir semt lokalinde içeceğiniz bir şişe biranın engellenmesine kadar yığınla baskı var.
Bu toplum bu baskının altından kalkmak için sağduyulu demokratik bir yolu akıllıca kullanabilir mi? İnanın bilmiyorum. Bilmiyorum çünkü otoriteye karşı oldum olası bir tercih var bu toplumda. kanıt mı... İşte 12 Eylül anayasası refarandumundajki oy sonucu. Kendi kendini yönetme alışkanlığını edinememe Ortadoğu ülkelerinin ortak bir kaderi mi acaba? İşte Mısır, Sudan, Libya, İran... Bir otoriteye karşı başkaldıran halk (bu başkaldırma kesinlikle incelenmeli) başka bir otoritenin yönetime gelmesine seyirci kalıyor.
Ha bu arada, buraya kadar yazdıklarımın “Halkı kin ve nefrete teşvik” suçu kapsamına girer mi?
Bu bile insafa bağlı, inanır mısınız?