Sevgili Malina ve Sevgili Elek,
Proje unutulmuş değil veya bitmiş değil. Aslında proje demek ne kadar doğru o da ayrı bir konu. İşim gereği 20'den fazla proje yönetimi, ISO, kalite yönetimi
vb. konularda eğitim aldım. Ancak her eğitimden sonra bunların Amerikalıların yutturmasından öte bir şey olmadığını yaşadığım deneylerden ötürü çok iyi biliyorum. Ortalık bunlardan geçilmiyor. Sağ elimi sallasam projeciye, sol elimi sallasam danışmana çarpıyor.
Bu uzun soluklu bir mücadele. Eğer bu iş için yola çıktıysanız, tam donanımlı olmanız gerekiyor. Biyoloji, Kimya, Toprak bilimi konularında bir üniversite öğretim üyesi kadar teorik bilgiye, iyi bir çiftçi kadar pratiğe hakim olmanız gerekiyor. Hatta daha da ileri gidersek Biyokimya, Mikrobiyoloji, Zooloji, Patoloji, Formakoloji' yi de iyi bilmek zorundasınız. Aksi durumda, size yıllardır söylenen yalanları bertaraf edemezsiniz.
Basit bir örnek, teknoloji ve bilim bu kadar gelişmişken, hala dünya çapında üretilen toplam ürünün 1/3'ü hastalık ve zararlılar tarafından yok edilmekte. Ki buna sel, don ve kuraklık
vb. sonucu oluşan zararlar dahil değil. Neden çözüm bulamıyor o "broad spectrum" dedikleri pestisitler.
Tarımda "verim artışını" ve "akıllı teknik" leri savunanlar açlığa çözüm bulabilmiş değil. Bu durum, her şeyden önce dünyada üretimin adil olarak paylaşılmamasından kaynaklansa da, bir diğer sorun bütün bu tekniklerin sadece bir kaç ürüne odaklanmış olması ve çiftçilerin bunları üretmeye teşvik edilmesinden kaynaklanıyor. Mısır, pamuk, soya, pirinç
vb. ürünler gereğinden fazla üretiliyor. Oysa insanların gardroplarında 10 yıl yetecek kadar giyecek birikmiş durumda. Pamuk üretimi düşürülse ve yerine diğer ürünler üretilse hiç bir şey kaybedilmez. Aksine açlığa kısmen çözüm bulunabilir.
Aynı durum bizim ülkemizde de var. Konya Ovası'nda şeker pancarı üretmek saçmalık değil mi? Neden orada geçmişte olduğu gibi tahıla ağırlık verilmez. Ya da Ege Bölgesi' ndeki verimli topraklara neden zeytin (zeytin toprak isteği konusunda hiç te seçici değildir) dikilir anlamış değilim. Neden hiç bir Ziraat Odası, Üniversite ve diğer bir cümle sivil toplum örgütleri buna karşı çıkmaz. Bugün tarımın bu hale gelmesinde hiç mi onların suçu yok. Konya Ovası'nda, şeker pancarı için yerin 200 metre altından gereğinden fazla su çeken çiftçi kimin suyunu tüketiyor. Binbir ayak oyunuyla ve yargı kararlarını hiçe sayarak kurulan Cargill tesisleri kimin suyunu kullanıyor. Bu su senin ve benim suyum.
Diğer yandan "organik tarım" kavramı tümüyle çarpıtılmış durumda. Adam organik rakı ürettiğini söylüyor. Distile edilerek elde edilen bir içki olması dolayısıyla, rakı organik olsa ne olur olmasa ne olur. Aşağıdaki resim yakın zamanda gezdiğimiz bir çiftlikten alındı. Buranın sahibi kendilerini bir sürü pazarlamacının ürünlerinizi organik diye pazarlayalım şeklinde aradıklarından söz ediyor.
Bir diğer uyanıklık biyolojik mücadele konusunda yaşanıyor. Biyolojik mücadele konusunda dünyada yüzlerce fiyaskoyla sonuçlanan örnek var. Laboratuar koşullarında başarılı olan bir ürün, deneme sahalarında başarılı olmayabiliyor. Ya da deneme sahasında başarılı olsa bile iklim ve toprak yapısı ile çok yakından ilişkili olduğu için her tarlada aynı sonucu vermeyebiliyor. Hiç uzağa gitmeye gerek yok, ürünün içeriğinin ne olduğu, tam olarak belli değil, hatta içinde var olduğu söylenen organizmaların tam adları "üretim sırrı" yalanıyla sizden saklanarak, her derda deva diye bu forumda bile pazarlanıyor. Ama adam ürünün vertisilyumdan, nematodlara, kurşuni küften, ateş yanıklığına kadar her soruna etkili olduğunu iddia ediyor. Bir de kendisine "turşu suyundaki tuzdan alkol ürettirecek" kadar bir kaç tane kör savunucu buldu mu ürününü "her derde deva" diye burada pazarlayabiliyor. (Bu forumda örneği var.)
Özelden bir arkadaş yazmıştı. Rosellinia kök çürüklüğüne karşı bu ürün önerilmiş. Sormazlar mı adama bu ürün Rosellinia kök çürüklüğünü nasıl çözüyor? Tarladaki drenaj sorunu çözülmeden bu mikroorganizmalar kime nasıl etki edecek? Adam 3 yıllık fidanlarını kaybetme pahasına bir 6 ay daha sizin ürününüzü deneyecek. Bunun neresi etik?
İşte bütün bunlara karşı durabilmek, yalan ve çarpıtmaları ortaya çıkarabilmek ve bunların karşısına alternatif ürünler çıkarabilmek (örneğin nematodu sadece kekik, sarmısak, kimyon
vb. ile çözebiliyorsunuz.) ve örnek bahçeler oluşturabilmek oldukça yorucu ve zaman alan işler oluyor. Ancak kimse duraksadığımızı düşünmesin.
Buraya yazmaya fırsat bulamasak ta oldukça olumlu gelişmeler var. Bir kere Ensar sayesinde Trakya Önder Çiftçiler ve DLG (Alman Tarım Birliği) ile yakın ilişkilerimiz var. 5-8 Mayıs tarhinde Adana Tarla Günleri'nde kesinlikle bir deneme bahçemiz ya da enazından kendimizi anlatacağımız bir standımız olacak.
Ensar fabrikayı sattı ve kendini tümüyle tarım işlerine adadı. Dikili'de daha yeni 210 dönüm dağ başında bir arazi aldı. Burada örnek bir ekolojik çiftlik kuracağız. Ben bu ay sonu itibariyle işimi bırakıyorum. Uzak Bahçeler yakında kendi bağımsız sitesini de kuracak. Yani Ilya Ehreburg'un kitabının adındaki gibi "Dipten Gelen Dalga" yükseliyor.
Bunlar aşıldığı oranda pazarlama ve diğer işler kendiliğinden gelecek. Sonuçta bizim birliğimiz daha çok gönüllülük temeline dayalı gevşek bir birliktelik. Kimseye yaptırım uygulamıyoruz. Herkes kendi blogunu kuracak diye aldığımız genel kararı bile en yakın üyelerimiz hayata geçirmedi. Örneğin Sevgili Halil Önen. Buradan onlara sitemimi de belirtmiş olayım
