Bu linkte permakültürün kurucusu Bill Mollison ile yapılan bir söyleşi var. Kesinlikle okunması gereken bir söyleşi. Uzak Bahçeler'in hedeflerinden bazılarını bu yazıda çok güzel dile getirmiş. Kendi açımdan çok dikkat çekici olan bölümleri buraya da aktarıyorum.
Vlaun: Ama öyle görünüyor ki gen mühendisliğinin bugün geldiği noktada bizim organik tarımımızın da içine edebilirler, açık tozlanmayla döllenen tohumlarımızı bile…
Mollison: Sanırım Amerika’da toplum GDO’ları benimsedi. Burada onları satmayan birilerini bulmak zor. Ama bu Avrupa’da ve dünyanın diğer yerlerinde böyle değil. Avustralya’da yapamazsın. Bunları satamazsın. Haliyle satamayacağın bir şeyi ekmenin anlamı yok. Amerika gittikçe daha da yalnızlaşıyor bu konuda. Sadece GDO konusunda değil, birçok başka konuda da. Söylediğim gibi, yanlış başkanı seçtiniz. Kısa süre içinde dünyada bazı şeyleri yapan tek ülke olduğunuzu anlarsınız. Ve dünyada organik gıda yemeyen tek ülke olduğunuzu. Sanırım böyle olacak. Sanırım Üçüncü Dünya hızla değişiyor ve işbirliği yapıyor.
Vietnamlılardan çok etkilendim. Bir çiftçiyi görmeye gittim, adı Bay Man, permakültürü benimsemiş ama karısı onunla aynı fikirde değil.
Karısı sadece pirinç yetiştirmek istiyor. Adam, sen tarlanın yarısını al, ben diğer yarısını diyor. Öyle de yapıyorlar ve görüntü şu. Tarlanın yarısı sadece pirinç, kimyasallarla yetiştirilmiş. Diğer yarısı Eden’in Bahçesi gibi. Adam yerel pazarda yüksek miktarlarda mal satarken, kadın dünya pirinç pazarıyla rekabet ediyor ve durumu iyi değil. Haliyle kadın çok çalışıyor ama iyi para kazanamıyor. Adam ise çok para kazanıyor. Kendine bir bisiklet almış, eve siyah-beyaz bir televizyon ve radyo almışlar. Zengin bir çiftçi. Üstüne de 400$ para kalmış. Ve ne yapıyor? O parayı aynısını yapması için komşu çiftçiye veriyor. Çok anti-Amerikan değil mi?
Vlaun: Tamamıyla.
Kasabamızda bir gıda kooperatifimiz var. 25 yıl sonra, arka sokaklarda tıkılı kalmış dükkanımızı ana caddeye çıkardık. Büyük Açılış için birisi bir çalıştay düzenledi: “Herkes için yeterli gıda var mı?” Anlaşıldı ki, gıda mevcut olmasına rağmen aç kalacak olan birçok kişi var, çünkü nasıl pişireceklerini bilmiyorlar. Eğer işlenmiş gıda almazlarsa pilav ya da fasulye pişiremiyorlar.
Mollison: Queensland’deki
küçük yerlerde kooperatiflerimiz doğdu ve büyüdü. Orada bir kredi birliği de kurduk, bu kredi birliği kasabadaki herkes için. Kişi başına ortalama 15$’lık bir yatırımla başladı ve şu anda kişi başına ortalama 18.000$’lık bir büyüklüğe ulaştı, çok hızlı büyüdü. Herkes kendi evini, arabasını, çiftliğini aldı, kendi işini kurdu ve bir sürü de para arttı, sanırım 15-20 milyon $. Bu sadece küçük bir kasaba. Ve kimse artık borç istemiyor. Hepsi kendi sermayesiyle işi yürütüyor. Ve bunu kendi sermayeleriyle yaptılar! Eğer kredi birliğini kooperatifle birleştirirsen neler olacağına şaşarsın.
...
Mollison: Her şeyi malçta yetiştirme gibi.
Vlaun: Şahane fikir, bizim oturduğumuz yerde her zaman işe yaramasa da.
Toprakta malçı uzun süre tutamıyoruz çünkü o zaman ilkbaharda toprağın ısınması çok uzun sürüyor. Toprağın kuruması ve ısınması için malçı toprağın üstünden almamız gerekiyor. Bir de dikkatli olmazsak, malçın altında çok fazla sümüklüböcek oluyor. Biraz nazik bir durum.
Mollison: Ohh, ördekler için ziyafet. Demek ki ciddi bir ördek eksikliğiniz var. Eminim ki yapamayacağınız bir sürü şey olacak ama yapabildiğiniz şeylere bakın.
Vlaun: Kesinlikle. Permakültürün ilkelerinden biri de her bir durum için o duruma özel bir çözüm olması galiba.
Mollison: Evet bu doğru olabilir, ama hep aynı şeyleri uyguluyorsun. Bir keresinde Hawaii’de Cauceria otuyla uğraşıyorduk. Öyle ki ağaç dikemiyorsunuz, gidiyor ve ağacı öldürüyor. Ben dedim ki, ‘tamam bu sizin büyük sorunlarınızdan biri’. Onlar da ‘evet büyük sorun’ dediler.
Onlara dedim ki gidin bu ot nerede çıkıyor, nerede çıkmıyor gözlemleyin, bana gelip hangi koşullarda bu otun çıkmadığını söyleyin. Öyle yaptılar. Sonra bir sistem çizdik, Cauceria otu olmayan bir bahçeyi Cauceria’nın tam ortasında yapabileceğimizi düşündük. Ve öyle de yaptık. Diktik ve büyüdü.
...
Vlaun: Soya ürünleri peki? Organik soya sütü değilse GDO’ludur. Tofu. GDO’lu. “Doğal gıda” olarak nitelediğimiz şeyler bile artık GDO’lu soya fasulyesiyle yapılıyor.
Mollison: İnanırım.
Vlaun: Yeni yeni radara girmeye başladı. Kimse anlamadı ama kimseler bilmeden bunu zorla ağzımıza tıktılar.
Mollison: Ne alçak herifler, değil mi?
Vlaun: Soya fasulyemizin %70 civarı GDO’lu ve çoğumuz bunları alarak neleri desteklediğimizi anlamıyoruz. Mısır tarlalarına BT (böceklerin iç organlarını parçalayarak onları öldüren Bacillus thuringiensis bakterisi. Ç.N.) attıklarından beri organik olmayan mısır cipsi alıyoruz.
Mollison: BT’nin sonu geldi. Yıllar önce Avustralya’ya BT aşılanmış GDO’lu pamuk tohumu getirip ektiler ve pamuk kurdu ekinin yarısını yedi, çünkü işe yaramadı. Ve şimdi bütün tohumlar bu BT’ye bağışık gruptan. Bu BT’yi bitirmek için bir yol olabilir.
Vlaun: Haklı olabilirsin ve bu organik üreticilerin kullanmak zorunda oldukları başlıca böcek ilacı.
Beş sene içinde hiçbir değeri kalmayacak çünkü böcekler buna bağışıklık kazandı.