Bilgi için teşekürler dostlar.
Hadi hayırlısı olsun.
Akil adamların toplantısına benzettim ben bu buluşmayı. Öyle değil mi, Sn.Meyvelitepe ailesi, Sn. Acemi Çaylak, Sn. Bayındırmevki Sn. Sıdırgılı ve Sn. Ayhan kaptanın bir araya gelmeleri...
Artık kariyerle ilgilenme devri gerilerde kalmış olsa da, şimdi
siyah enzimden yapılmış ateş suyu ve bir fincan az şekerli kahve _Sn Ensar beyin Dikilideki buluşmada anlattığı orta şekerli değil_

ile ne güzel sohbet edilmiştir, kimbilir.
Orada olmak vardı.
Evet
artık rotamız belli, yola çıkıyoruz ve gideceğimiz yeri biliryoruz, varacağımız yerin öyle pek de önemi yok.
Ahde' si yok belki ama vefa borcumuz olduğunu düşünüyorum Ağaçlar. net için... biginin payladışıldıkca çoğalan bir zenginlik olduğunu yaşadık bu nadide insanların arasında.
Nasıl hayattan memnun olduysak, öyle memnun olduk.
Bu sözler size
veda gibi gelebilir belki ama öyle
değil, Uzak Bahçeler gitsek de, her ne olursa olsun yine buradayız.
Ben biliyorum Uzak Bahçelerdeki dostlarımı.
Biliyorum onlar için yaşam bir mum değil bir meşale daha uzakları aydınlatan.
Biliyorum, en büyük mutluluğu aldığı şeylerden değil, verdiklerindendir. Zaten mutlu insanlar her zaman verici değiller mi? Kimse Gandi gibi bir fedakarlık beklemiyor, zaten olamaz da böylesi; şu insanın kontrol edemediği dünyada kaderin tekmeleriyle bir o yana bir bu yana savrulurken.
Oysa yaşam kısa ve talihsiz süprizlerle dolu; gerçekten
neyin önemli olduğunu bilmek bir ömür alabiliyor, kalan vakit az iken 'o' nu aklılı kullanmak
anlamlı hayatın _ bilinen_ sırlarında, kendi içinde saklı duruyor.
Bir şekilde binlerce kromozom kardeşten daha şanslı olmak,

yani tasadüf etmenin etmenin fırsatını değerlendirmek _ tesadüflere bağlı konularda mükemmellik aranmamalı_

'o' na bir
anlam vermek gerek; yoksa sadece mutluluk fani dünyada yeterli değil...
Canlı olmanın çoşkusu yerler dökülüp saçılmalı... Sadece mutlu olmak kalıcı bir durum değil yaşamın kısalığında, 'o'nun anlamını aramak yeterli zamanı içermiyebiliyor bazen... yaşamın çoğu arkamızda kaldığında sadece
birkaç küçük pişmanlıklar kalmalı geride. Yoksa
insan yaptıklarından değil yapmadıklarından pişman olandır.
Yaşlılığın onurlandırılmadığı, gençliğe daha az değer verildiği bir toplumda yaşıyoruz,
yaşlı olmanın kıyısında olmak daha iyi geliyor insana...
Ama hala yaşarken geçmişe dönme isteği ile içimize serpilen huzur duygusu ' yaşın bilgeliğini' keşfetme çabası olsa gerek.
Bilgi paylaşıldıkca çoğalırmış... ' Kendi bildiğinden yalnız kendisi istifade eden insan, yavrusunu yiyen canavar gibidir'' der, A. Hamid Tarhan.
Ya şu, şu anda tesdüfen dinlediğim '
zaman gelip geçiyor'' adlı şarkısında
Şebnem Ferah ne diyor, çığlık çığlığa...
'
Bilgi sahibi olmadan fikirlerle dolmuşuz,
'Yaşayıp yaşatmak dururken' ...
Elbette bilgiyi kutsallaştırmak değil, bazen bu klişeye_ belki klişe değildir_ takılmışlığım olur;
avuturum kendimi, 'bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak'... hayatı tam kullanmayı bilmek bilgiden değil, bilgelikten geçer diye..
'Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak,
tehlikelidir, ya da 'Fikir sahibi olmadan bilgi sahibi olmak,
gereksizdir', diyen Konfüçyüs ' ün bu sözleri
fikir değil miydi?; '
tehlikelidir' ve '
gereksizdir' derken...
Bilgiyi paylaştıkca çoğaltan ve bundan mutlu olan, yaşamlarını istekli uğraşlarına adamış dostların arasında olmak ayrı bir mutluluk kaynağı...
Teşekkürler dostlar.