Herkese merhabalar. Ben nette dolanırken forumunuzu buldum, Acarkent’le ilgili tartışma dikkatimi çekti, üye olup görüşlerimi belirtmek istedim.
Öncelikle peşinen belirteyim, bundan 5 yıl önce Acarkent’te ev aldım, 2,5 yıldır da Acarkent’te oturuyorum. Sayın Halit Togay’ın sorduğu soruya cevap vermek gerekirse, Osmanlı’da, Tanzimat Fermanını izleyen dönemde ormanların özel mülkiyet konusu olması kabul edilmiş, bu durum 1926’da İsviçre’den alınan Medeni Kanun’la devam etmiş, 1937 tarih ve 3116 sayılı ilk Orman Kanununda tekrarlanmıştır. İnönü yönetimi döneminde 1945’te 4785 sayılı kanunla ormanlar devletleştirilmiş, muhtemelen Batı sistemi içinde yer alma politikası uyarınca yine İnönü döneminde Mart 1950’de 5658 sayılı kanunla devletleştirilen ormanlar iade edilmiştir. Ancak, herhalde, bürokrasi egemenliğinin ortamını hazırladığı için, bürokrasiye daima hakim olan devletçi zihniyetin etkisiyle iade kanunu çok sınırlı uygulanmış, Türkiye’de özel orman oranı, komünist ülkelere benzer şekilde “binde bir”in altında kalmıştır. Özel ormanların yaklaşık yarısı İstanbul ilindedir. Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de özel ormanların toprağının yanında yetişen ağaçları da şahıslarındır. Devletin yetkisi yalnızca, ormanın amenejman planına göre işletilmesini denetlemektir. Devletin bu denetim dışında bir hak ve yetkisi yoktur. Yani özel ormandaki ağaçlar, milletin, devletin, kamunun vs değil, o arazinin sahibinindir.
Burası hukuk ağırlıklı bir forum olmadığı için Acarkent’te devletin tapusuna güvenerek ev almış insanların tapularına bir zeval gelirse, Medeni Kanuna göre devletten tazminat hakkı doğacağı (milyar dolar eder) gibi konuları geçiyor ve çevre konusuna geliyorum.
Saip Molla çiftlikleri, tapu kaydında çalılık ve maki olarak geçiyor. Acarkent’e gelmiş olanlar bu doğal örtünün hiç dokunulmadığı yerlerde nasıl olduğunu bilirler. Çok seyrek ve bodur ağaçlar ile insanın dizine kadar yükselen dikenler. Ben de evimi aldığımda bahçemde 3 tane 2 metre boyunda ve kurumak üzere olan ağaç ve her yürüdüğümde paçamdan içeri girip ayağımı kan revan içinde bırakan dikenliklerden başka bir şey yoktu. Şimdi 1300 metrekarelik bahçemde 60’tan fazla leylandi, 5 tane meyve ağacı, 3 tane çam ağacı, çeşitli çiçekler, ve çim var. Bakımları da tarafımdan her sene epey bir bütçe harcanarak gerçekleştiriliyor. Acarkent’te oturuma başlanmış tüm mahallelerde durum bu şekilde. Zaten iskan alınabilmesi için minimum 25 metrekareye 1 ağaç dikmemiz gerektiği söylenmişti yetkililer tarafından. Acarkent’te oturum arttıkça Acarkent yeşillenmeye devam edecek, eskiden olmadığı gibi bir orman görünümü kazanacaktır. Benim leylandilerim dizime geliyorlardı, şimdi hepsinin boyu 2,5-3 metre oldu.
Kısacası basında söylendiği gibi bir ağaç katliamı yok Beykoz ve Acarkent’te. Toplam 1452 ev var. Bunların taban alanları yaklaşık 125 bin metrekare ediyor. Bu da 2290 dönümlük Saip Molla Çiftliğinin % 6’sından daha düşük. Zaten bu hesap böyle olduğu için bu projelere 20 yıl önce başlanabilmiş, yetkili organlarca onanıp kesinleşmiş imar planları yapılmış, iskan ruhsatları alınmış, kat irtifak ve kat mülkiyetleri kurulmuş. Acarkent’in yapımı sırasında Dalan, Sözen, Erdoğan, Gürtuna gibi 4 belediye başkanı görev almış. Hepsinin dönemlerinde de işler devam etmiş. Çavuşbaşında yüzlerce site devlet arazisi/ormanı içinde tapusuz, ruhsatsız yapılmışken, Sultanbeyli gibi bir “şehir” devlet arazisi/ormanı içine tapusuz ve ruhsatsız olarak inşa edilmişken ve bunlara tek bir kimse gık bile demezken her şeyi yasal olan ve hususi arazi üzerine kurulu Acarkent’in üzerine gidilmesi, işin içinde başka hesapların olabileceği düşüncesini akla getiriyor. Tabi Acarkent sakinlerinin bir eli yağda bir eli balda zenginler olarak bilinmesi (ki çoğunluk, parasının emeğiyle kazanan ücretlilerden oluşuyor) işi daha bir popüler hale getirdi.
Orman devletçiliği ideolojisi, halkımızda, ormanın her yerde devlete ait olduğu ve olması gerektiği düşüncesini yarattığından olsa gerek, basındaki kampanyada da bu düşüncenin izleri gözlemleniyor.
Ansiklopedik kaynaklara göre, Avrupa’nın % 80-90’ı eski orman alanıdır. Nüfusun artması tarım ve yerleşim alanlarının yaygınlaşmasıyla, günümüzde bu oran % 40 dolayına gerilemiş, sosyo-ekonomik gelişmenin sonucunda gerileme durmuştur. Halen Avrupa ormanlarının % 98’i doğal olmayan, emekle üretilen ormanlardır. Üretilen ormanların gelişme hızı ve piyasa tercihine uygunluğu yönünden daha ekonomik olduğu kabul edilmektedir.
Sanırım biraz uzunca oldu. Başınızı ağrıttıysam kusuruma bakmayın.
Sevgiler, saygılar
Düzenleyen heavyduty : 22-02-2007 saat 09:32
|