View Single Post
Eski 09-10-2010, 14:40   #17
meymun
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 04-05-2010
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 80
Önce yanıtlarınız için başından beri memnun olduğumu belirteyim. Çok farklı düşüncede olduğumuz da benim aklıma hiç gelmedi. Bizler gibi önlem alınması düşüncesinde olanların dışında bu sorunu tamamen ret edenler var. Bu kesimle farklı düşüncedeyiz. Bu grubun içinde durumdan çıkarı olanlar olduğu gibi, muazzam ve kıyamete dek değişmeyecek dengenin var olduğuna inanlar ve tanrının yarattığı düzeni insanın değiştiremeyeceğini söyleyenler var. Alışılmış ortamın sürekliliğine inanlar şu an çoğunlukta. Onlar dünyanın başından geçmiş katastrofik olaylar için oluşturulmuş mitlere inanan ve bu hikayelerle inanmalarına rağmen pek bir şeyin değişmediğini sananlar. Bir zamanlar tv programında freon12 nin ozon tabakasına etkilerini dahi ret edip kendi aralarında gülüyorlardı.

GDO konusuna gelince benim bilgim de uzman olarak değil, merak edip öğrendiğim sınırlı bilgi. Kültüre alma, insan becerisiyle seçerek türü değiştirme, kendi istediğimiz özellikleri gelişmiş olanları damızlık ayırma, melezleştirme bunların hepsi canlıların genetiğini değiştirerek yeni varyasyonların hatta alt türlerin ortaya çıkmasını sağladı. Bu 10.000 yıldır devam ederken şimdi genetik dediğimiz bilim, DNA değişimini yani DNA ya gen eklemeyi bilinçli olarak yeni teknoloji ile daha hızlı gerçekleştiriyor. 50 nesil beklemeden amaca ulaşılıyor . Genler dev moleküllerdir. Çok daha dev molekül olan DNA yı oluştururlar. Bu genlerin bazıları canlının davranışlarını, içgüdüsel bilgileri yönetirken bazıları proteinlerin oluşumunu sağlayarak canlının biçimini oluşturur. Mikroplarla savaşan proteinlerden, canlıya saldıranlara karşı zehir üreten proteinler de var ve bunların oluşumunu genler sağlar. Ekimi serbest bırakılan ilk GDO lu bitki mısır. Eskiden bitki üzerinde koçanların açılarak püsküllerinden tanelerine kadar siyah jele bulanmış içi kelebek larvaları ile dolu mısırlar vardı. Sonra buna karşı zehir geliştirilerek ürünün verimi arttırılmaya çalışıldı. 1980 li yıllarda ise kelebek yumurtasını bıraktığında kurtçukların koçan üzerinde yaşamasını engelleyen zehir salan mısırlar üretildi ve 20 yıldan fazladır bu mısırlar dünyaya yayıldı. Bu zehiri oluşturan gen sadece larvaları gördüğünde çalışıyor. Ve mısırlar ilaçlanmıyor. Tuttuğumuzda ellerimizi kömür tozuna sokmuş gibi siyaha bulayan mısır çok az kaldı. Bu gen bir bakteriden alındı. Yani doğal bir canlıdan. Kimyasal zehir kullanmaktan kurtulduk. Sağlığımıza zararı var mı belki gelecekte ortaya çıkacak. Ama biz sağlımıza zararı olan diğer doğal besinlerimizi dahi henüz tespit edebilmiş değiliz. Şimdilik önemli olan mahsurlarını bulamadıklarımızın verimli üretimi. Bir canlıya eklenecek genler de özellikleri bilinenlerden seçilmekte. Genin aktarıldığı alıcıda nasıl çalışacağı ve sağlığımıza zararlı olup olmadığı uzun testlerden geçtikten sonra piyasa sürülüp, herkesçe bu geni taşıyanlar üretilmekte. Binlerce genden birinin değiştirilmesi veya bir genin eklenmesi o canlıyı baştan aşağı değiştirmiyor.
Doğada da gen transferi her zaman var. Eşeyli üreme dışında, bakteriler çok hücreli canlıların organizmasına girdiğinde kalıcı veya geçici gen değişimi yapmakta. Mısıra eklenmiş diğer gen ise her türlü bitkiyi öldüren ilaca direnç sağladı. Tüm zararlılar ölürken mısır dimdik ayakta tarlaları dolduruyor. Bu değişiklik yapılmış mısırın ise Meksika’ya sokulması yasak. Çünkü orada mısırın atası hiçbir işe yaramaz, zararlı dediğimiz bir bitki var. Mısırın en yakın akrabası ve tarlalarda bulunması istenmiyor. Ve mısırla her an melezleşip o da bu zehire karşı dirençli tohum üretebilir.

Hem yazmaktan sıkıldım, hem evden çıkmak zorundayım sonra devam ederim.

http://www.who.int/foodsafety/public...0questions/en/

meymun Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön