Bu yazışmalardaki teknokrat zihniyet dünyayı bu hale getirmedi mi? Kurulum-işletme-yakıt maliyetleri bilmemne... Nükleer bir kaza veya sızıntı durumunda ortaya çıkacak ekolojik felaketlerin, ölümlerin, yaralanmaların, nesillerce süren genetik bozuklukların maliyetiyle ilgili de bir grafik hazırlarsanız çok sevineceğim. Çernobil gibi bir örnek hala capcanlı ortada dururken( bu kaza sırasında ve hemen akabinde Ukrayna' da binlerce insan öldü. Çok daha fazlası ciddi yanıklar, hastalıklara maruz kaldı. Nesiller boyu genetik bozukluklar aktarılmaya devam ediyor. Tahıl deposu Ukrayna' nın çok geniş tarım alanları etkilendi.) '' güvenliğin önemli sorun olmadığı '' gibi zeka eseri yorumlar endişe verici.
Nükleer santralleri savunanların bu santrallerin yakınında oturacaklarına ve kaza-sızıntı vs. durumunda bizzat görev alacaklarına ilişkin bir sözleşme imzalamalarını talep ediyorum. Çernobil kazasında mecburen çalışmalara katılan ve hemen ya da akabinde ölen askerlerin, itfaiyecilerin, sağlık görevlilerinin, işçilerin vs. günahı neydi? Onlar mı karar vermişlerdi bu santrallerin kurulmasına.
Santrallerden çıkan radyoaktif atıklar, bazıları binlerce yıl yok olmadan zararlı şekilde ışımaya devam eden ve kesin ve güvenli bir depolama alanı bulunamayan, yakın gelecekte de bulunamayacak olan atıklardır. Şu an depolandıkları alanlarda çevreye sızmaya devam ediyorlar. Sözkonusu arkadaşlara bu depo alanlarında yazlık vs. temin edilmesini de talep ediyorum.
Nükleer santrallerde kullanılacak hammadde ülkemizde bulunmadığına ve sınırlı sayıda ülkeden temin edilebileceğine göre enerjide nasıl bir '' bağımsızlıktan '' söz edildiğini de öğrenebilir miyim lütfen? Enerjimiz, açılıp kapatılmakla tehdit edilen '' vanalardan '' bağımsız bir formata bu şekilde mi evrilecek?
Gelişmiş ülke, gelişmekte olan ülke söylemleriyle, dünyayı kim daha fazla sömürecek? Kim daha fazla yük bindirecek şeklindeki sidik yarışları da bizi bir yere götürmeyecektir herhalde. Yeryüzüne verdiğimiz zararı nasıl azaltabilir, nasıl daha doğal bir yaşama dönüş sağlayabiliriz diye enerjimizi harcamaktansa, gerçekte ihtiyaç bile olmayan şeyler için dağları taşları nasıl daha çok oyarız, suları nasıl daha fazla kirletebiliriz, hava demeden toprak demeden nasıl daha fazla kirletebiliriz, nasıl daha çok üreyip çekirge sürüsü misali dünyayı istila ederiz diye çabalamanın cinnetine düşüyoruz. Dünya nüfusunun küçük bölümünü oluşturdukları halde hammaddeyi, gıdayı, enerjiyi mislice tüketen, karbon ve diğer zararlı maddeleri gezegene salan Amerika' yı, Batı' yı, Japonya' yı vs. taklit etmek için yırtınıyoruz. Tüm verimli ovalarımızı, sulak alanlarımızı, yaylalarımızı, göllerimizi, derelerimizi yok edip beton yığınlarıyla doldurduk, kirlettik. Kontrolünü bile sağlayamadığımız sanayi kuruluşlarıyla donattık. Otoyollarla ördük. Elimize geçen ne oldu? '' Kalkınma, gelişme '' gibi büyülü sözlerle kimler kimleri sömürüyor şu an?
Irkçı, militarist damarımız, '' bizim de nükleer silah gücümüz olsun '' şeklinde kan şevkimizi besliyor. Dünyayı militarizmden arındırmak yerine hamaset edebiyatını perçinleyerek silahlanma yarışına geç kalmamanın derdindeyiz hala. Bu eleştirileri de '' romantizm, aptallık, vatan hainliği '' gibi etiketlerle damgalamaktan da imtina etmiyoruz tabii bir yandan.
Enerji verimliliği, iletim kayıpları vs hala 2. 3. planda kalıyor.
Yenilenebilir enerji teknolojilerinin geliştirilmesi engellenerek '' verimli değil, yapılabilir değil, kullanışlı değil '' gibi bahaneler kullanılmaya devam ediyor. Petrol, Kömür, nükleer Lobilerinin piyonu olmaya da devam ediyoruz.
|