View Single Post
Eski 13-05-2010, 18:12   #1036
Dogasever
Ağaç Dostu
 
Dogasever's Avatar
 
Giriş Tarihi: 05-04-2007
Şehir: Appleton-İngiltere
Mesajlar: 1,706
Sayın Biyologus,

Ben size saygılı davranıyorum ve siz diye hitap ediyorum. Karşılığında da aynı saygıyı beklememin hakkım olduğunu düşünüyorum. Ama yine de size kalmış bir şey. Bu konuda sizi zorlayamam.

Beni tanıdığınızı ya da yukardaki yazımı iyi irdelediğinizi zannetmiyorum.

Ben burada yalnızca Doğasever'i temsil ediyorum. Herhangi bir düşünce (sizin deyiminizle zihniyet) ya da akımın temsilcisi değilim. Yalnızca kendi adıma yazıyorum. Hiç bir akım beni ilgilendirmez. Sadece doğru bildiklerimi söylerim. Demokratik Cumhuriyet kültürünü özünde benimsemiş ve bu Türkiye Cumhuriyeti'nin en yüksek eğitim kurumlarında bu eğitimi almış bir insan olarak aldığım eğitim, yurdum, devletim ve büyük milletimle gurur duyuyorum ve geleceğe de güvenle bakıyorum. Bakmaya da devam edeceğim. Sizin durumunuzu bilemem ama bildiğim tek şey var. O da sizinle aynı düşüncede olmadığımız. Ama ben yine de sizi olduğunuz gibi kabul ediyor ve hiç bir konuda suçlamıyorum. Çünkü siz bugünkü düşünce şeklinize kendiniz varmadınız, vardırıldınız. O yüzden sizi suçlamam söz konusu değildir.

Evet, haklısınız keşke 100 yıl önce yazılanları da okuyup anlayabilsek. Ama Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaşı'nı verip, sömürge güçleri elbirliğiyle yurdumuzdan attıktan sonra bir seçim yaptı ve giyiminden kuşamına, takviminden kadın haklarına, ölçü birimlerinden, harflerine kadar her şeyi değiştirdi. En güzeli de Monarşiyi terkederek Halkın kendi kendini yönetim sistemi olan Cumhuriyete geçti. Bu değişikliğin karşısındaysanız, tartışalım. Eğer bu değişikliğin karşısında değilseniz, sorun yok demektir.

Sayın Biyologus,

Gelelim 50- 100 yıl önceki kitapları okuyup okumadığıma. 50 yıl önceki kitapları rahatlıkla okuyorum. Hiçbir sorun yok. Eğer bu tümceyle Cumhuriyet öncesinde yani Osmanlı devrinde basılan kitapları kastediyorsanız, hayır bunları okuyamıyorum. Ancak isterseniz, o dönem de kaç kitap basıldığına bir bakalım. Sanırım aşağıda Osmanlıya Matbaayı kazandıran İbrahim Müteferrika'nın yaşamı ile bilgili bilgiler bu konuya biraz daha açıklık getirecektir:

Uygarlığın, bilimin gelişmesinde çok büyük etkisi ve katkısı olan matbaa, 1450 yılında (İstanbul’un alınması sırasında) Alman John Gutenberg tarafından Mainz’da bulundu. Osmanlı'da ise, Rum, Ermeni, Yahudi gibi azınlıklar 1450'li yıllarda, el yazması da olsa, İstanbul’da kendi yayınevlerini kurmuşlardı. Matbaa, Gutenberg'in 1450'li yılların başında icadından kısa bir süre sonra Osmanlı topraklarına geldi. İstanbul'da 1493'te Yahudiler, 1567'de Ermeniler, 1627'de de Rumlar ilk matbaalarını açtılar. Türkler’de hala matbaa yoktu. Türkçe basılan kitap yoktu. İlk Türk matbaası ise ancak 1727'de kuruldu. 1727'ye kadar da matbaa kurmak için herhangi bir teşebbüs yapılmamıştı. Üstelik yasaklama ve engelleme de olmuştur.

Ne yazık ki, Osmanlı bu eşsiz buluşu matbaayı, hem dinsel kökenli baskı, hem de ekonomik baskı ile («kâfir-kefere icadı» önyargısı ve küçümsemesi ile), 270 yıl gecikmeyle 1727 yılında (o da Lale Devrinde Macar Kökenli İbrahim Mütefferika’ın gayretiyle) getirebilmiş. Matbaaya karşı bu akıl almaz inat ve direnç, Osmanlı’nın çağdaş dünyadan (günümüze kadar yansıyan) 300–200 yıllık gerileme farkını yaratmıştır.
İbrahim Müteferrika, Osmanlıların gerilemesinin sebeplerini sekiz madde
halinde söyle sıralamıştır:

1. Kanunları uygulamak
2. Adaletsizlik
3. Devlet işlerini ehliyetsiz ellere bırakma
4. Bilim adamlarının fikirlerine tahammülsüzlük
5. Modern askeri teknolojiden habersiz olma
6. Orduda disiplinsizlik
7. Rüşvet ve devlet servetini kötüye kullanma

Matbaanın bulunduğu 1450 lerden 1500 lere değin geçen 50 yıl içinde Avrupa’da 40 bin dolayında kitap basılmıştır. Osmanlı Uleması, “gâvur icadı bununla Kuran basılmaz” diye tepki gösterir iken, J.Gutenberg’in, matbaasında ilk bastığı kitap Latince İncil’di. Osmanlılarda matbaa 1485 de II. Beyazıt tarafından yasaklanmış, aynı yasak 1515 te I. Selim’ce (yani ilk Osmanlı Halifesi Yavuz Selim) bu yasak yinelenmiştir. Osmanlıların Arapları “kavm-i necip”, Arapçayı da “necip dil” olarak görmelerine karşın, ilk Arapça kitaplar ancak 16. yyılda Avrupa’da Hıristiyanlarca basılmıştır.

Bir Macar askeri olan, Türklere esir düştükten sonra Müslümanlığı kabul eden, İbrahim Müteferrika kişisel çabasıyla 1727 de Avrupa’dan 280 yıl sonra İstanbul’da kurduğu ilk basımevinde yaşamı boyunca ancak 17 kitap basabilmiş. (Kaynak: Alpay Kabacalı, Türk Kitap Tarihi, Cem Yayınevi, 1989, Necip Asım Yazıksız, Kitap, İletiliş Yayınları, 1993, Albert Labarre, Kitabın Tarihi, Çev. Galip Üstün, Yeni Yüzyıl Kitaplığı) Avrupa’lıların 50 yıl içinde 40 bin kitap basmalarına karşın, Osmanlıların 1729 dan 1829 arası 100 yıl içinde basılan kitap sayısı sadece 180 dir. Kimi kaynaklara göre bu sayı 240’dır.

Evet 100 yılda en fazla 200 küsur kitap. O zamanki Osmanlı nüfusunun 18-20 milyon olduğu tahmin edilmektedir. Bu ise, 1 milyon kişiye 100 yılda 9 kitap ediyor! Yani orta büyüklükte bir Anadolu kentini düşününüz. Bu kentte eğer herkes okuma yazma bilirse (ki Osmanlıca okuma yazmanın ne kadar zor olduğunu ve nüfusun ancak çok sınırlı bir kesiminin okuma yazma bildiğini biliyoruz), 100 yıl içinde 9 kitap okuyabilecek! Doğal olarak el yazması kitaplar hakkında bir veri yok. O yüzden buraya almadım. Ancak, bu kitapların daha çok Kuran ve hadis yazmada kullanıldığını ve yazımlarının çok uzun zaman aldığını biliyoruz. O yüzden, yukardaki istatistikleri değiştirebilecek düzeyde olduğunu pek zannetmiyorum.

Şimdi Sayın Biologus (Adınızı da düşünceleriniz gibi ilginç bir yabancı terimden seçmeniz çok hoşuma gitti! Hiç olmazsa, biyologuz deseydiniz de hem Türkçe'ye biraz daha uysaydı hem de biyolog olduğunuzu düşünseydik! Belki de öylesiniz), yüzyıllar boyunca bu millet okumasın, öğrenmesin, istmesin diye elinden geleni yapan Sultanların karşısında Atatürk en doğrusunu yapmış ve okunması ve yazılması çok daha kolay olan harfleri seçmiştir. Ve gerçekten de şu anda hemen hemen herkes okuma yazma bilmektedir. Kitap okuyabilmektedir. 1928 ile 1938 yılları arasında basılan Latin harfli Türkçe kitapların sayısı 16.063’tür. Cumhuriyet ilan edildikten sonra ilk 6 ay içinde 240 adet kitap basılmıştır (eski Türkçe harflerle). Yani Osmanlı'nın yüz yılda yaptığını Cumhuriyet rejimi 6 ayda başarmıştır. Yani Osmanlının yüzyıllık döneminde basılan kitap sayısının tam 80 katı kitap sadece 1928 ile 1938 yılları arasındaki 10 yılda basılmıştır. (Yıla bölerek karşılaştırırsanız 800 katı eder!) Bu kitaplar, 556 adet matbaada basılmıştır. Bu istatistik bile tek başına Cumhuriyetin halkın eğitimine verdiği önemi anlatmaya yeterlidir. Parası olmayan ve Osmanlı’nın borçlarını da ödemeyi taahhüd eden o yeni devlet tüm olanaksızlıklara rağmen halkın eğitimine öncelik vermiştir.

Benim için bir tek kitabı okumak bile önemlidir. Maalesef, Osmanlı döneminde basılan kitapları okuyamıyoruz. Keşke onları da okuyabilseydik. Ama Osmanlıca kurslar var. İsteyen öğrenir ve okur. Ben kendi adıma bilimi takip etmek için sürekli İngilizce kitap okuyorum. ABD'de yaşadığınıza göre ve eğer biyologsanız, mutlaka siz de öyle yapıyorsunuzdur. Yukardaki mesajınızda belirttiğiniz gibi millet aya giderken yaya yürümemek, Osmanlı döneminde basılan bir avuç kitabı değil, Dünya'da basılmış ve artık yeryüzünde uluslararası bilim dili olarak kabul edilen İngilizce kitapları okumakla olur. Siz biyologsanız, İngilizce biyoloji kitabı okumanızı öneririm. Bırakın Osmanlıca, faülün faülatün kitaplarını edebiyatçılarla tarihçiler okusunlar.

Saygılarımla.


Düzenleyen Dogasever : 13-05-2010 saat 18:44
Dogasever Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön