Sayın Zerrin Uslu,
Çam Kozalağı Kahvesi’ nin camından bakıp geçenlerdenim. Ara sıra içerde pişen salep ve kahvenin kokusunu kapıdan duyup içeri girmek istesem de bir türlü fırsat bulamadım. Sadece yazılanları okumakla yetindim.
Ama söz konusu Kuşburnu olunca dayanamadım birkaç satır yazayım dedim. İddianızı bilemiyorum arkadaşınızla. Kaybeden mi, kazanan mı olursunuz bana da Kuşburnuna‘ da bağlı değil bu. Kuşburnu’ nun genel olarak Fructus Rosae denilen Gül meyvası olduğunu bilmeyene bağlı. Evet bildiğimiz o Kuşburnu, 100 e yakın çeşidi bulunan daha ziyade yaban gülünün, bunlardan da Rosa Canina denilen Köpek Gülü’ nün meyvesidir. Buna aynı zamanda İt Burnu, Gül Burnu (İngilizler de bu tabiri Rose Hip olarak kullanırlar), Gül Elması(Almancada Rosen-Apfel veya Hagebutte olarak geçer).
Kuşburnu ile ilgili yazılacaklar öyle çok ki, şu kahvede bir solukta nasıl anlatılabilir bilemiyorum. Bir zamanlar üzerinde epey çalışmıştım. Ülkemiz beslenmesinde çok önemli bir yeri olan Kuşburnu’ nun çayını yapma girişimlerimizin olduğu 1982 yılında pek çok kişi bu harika ürüne inanmak istememişti. Oysa içerdiği C vitamini bakımından tüm sebze ve meyvelerin önüne geçmektedir. Kentsel alanlarda pek bilinmese de, kırsal alanda çokça bilinir, sonbaharda bol dikenli Yabani Gül dalları arasından toplanarak, marmalatı, şurubu yapılarak kullanılır. Ona ‘’Atomik Fukara Portakalı’’ ismini takan bir dostumun şimdi kulaklarını çınlatarak lafı burada keseyim.
Eğer meraklısı olursa Kuşburnu’ nun birer fincan sıcak su kaynatıverin, bende Kuşburnu parçacıklarını alıp geleyim. Birer şifalı Kuşburnu çayımızı yudumlarken bu gösterişsiz, mucize bikri ile ilgili söyleşimize devam edelim.
Saygılarımla.
|