Binanın, lokanta bulunan bölümünün önünde kısa bir dolgu mesafesi kaldığından,
olası bir erken-şiddetli yağmur ya da fırtınada, olası bir tehlike oluşmasın diye,
bu bölüme bir erken beton istinat duvarı koyduk.
Mühendis, bu duvar için kayar kalıp denen kalıplar getirtti. 40 ton ağırlığında falan..
Çok göze batan bir duvar ve üzeri yemek bölümü olacağı, insanların can güvenliği için bunu çok önemsedi.
Bu tarz duvar diğerlerinden daha sağlam oluyormuş.
Görünüşü de diğerleri gibi bozuk değil, kendinden sıvalı gibi duruyormuş.
Ekstra sıva veya boya masrafı olmayacakmış.
Gitti benim paracıklar..

Her yemek fiyatına birer lira da bunu için ekleyeceğim..
Bu kırk ton nasıl geldi?
Mühendis, iki kamyonla gönderin demesine rağmen işgüzar nakliyeciler, bize çift masraf olmasın diye, mini tır ile (kırkayak diyorlarmış) göndermişler.
"Salih Abi, Salih Abi, senin malı bir kerede yükledik, sardık gönderiyoruz" demişler kıvançla..
Tır gelmiş gece, yol tenha iken.
Sabah olunca girmiş bizim alttaki yokuş yola.
Ortada nefesi tükenmiş.
"A lo, kepçe lazım"la uyandım.
Halbuki o sabah şantiye suyu bağlatacaktım.
Gittim.
Bizim tır, Nuh'un: "Şu hayvanları belki karada da kurtarmam gerekir, bu nedenle şu tırı da alayım gemiye" dediği tır..
Şoför amcam da Nuh'un: "Yaa, ben kullanmayı bilmiyorum ki, dur bir de sürücüsünü de gemiye alayım" dediği amcam..
Kepçe iki saat sonra gelebileceğim dedi.
Eh, beklerken inşata çıktım.
O ne?!
Bizim inşaat beni ek masraftan kurtarmak için yüzme havuzunu bodrumda kotarmamın yolunu gösteriyor.
Hazır havuz olmuş, suyunu doldurmuş.
Hava da bol güneşli, gir içine yüz.
Komşudan alıyoruz ya suyu, inşaat hortumu ile..
Bizim işciler kapamışlar hortumu uçtan, çeşmeden de kapadık diyorlar ya, inanırsak.
Hortum en zayıf yerinden patlamış gece.
Havuz kendi tahliyesini de kendi yapıyor, bulmuş bir yerden yol, şakır şakır boşaltıyor kendini dışarı ve aşağı yola.
Biraz sonra tırın çıkmaya çalışacağı yola.....
Şenlik var .....
Kepçe gelene kadar, daha alt seviyeye akış sağlamak için hortumla tahliye yapmaya çalıştık.
Hortumun alt ucundan vakum yapabilmek için havayı emerken içtiğim suyun şeklini yazmıyorum..
(*)-Bu aradaki bölümü en alta ekleyeceğim.
Kepçe geldi.
Çekemedi.
Kendisi devriliyordu.
Yüreğim binbeşyüz attı.
Yükün üçte birini boşaltıldı.
Bir saatte santim santim çıkarttı yukarıya.
Kepçe gitti.
Yükün kendisi artık yan yatmıştı.
Bağları çözünce, çözen kişinin altta kalma ihtimali çok yüksekti.
Halledildi cambazlıklarla.
İş bitti. Tır gidecek.
Gidemiyor.
Aşağıya indi, bizim köşeden manevra yapamıyor.
Sağ ön teker girdi mi boşluğa.
Hareket yapma, olduğun yerde kal dedikçe şoför amcama, Nuhçada anlamlar tam tersi imiş meğer.
Gitti gidiyor tır ve amcam, ama yanlış yöne kestirmeden..
A lo kepçe..
Geldi bir saat sonra.
Geri çekti santim santim.
"Murat" dedim kepçeciye, "sen tırını ve amcamı Urlaya kadar bırakıver bir zahmet"..
Bu kadar ekşın anjio yapıp damarlarımı açıp ömrümü uzatmış mıdır, yoksa stres nedeniyle damak sertliği mi oluşturmuştur bilemeyeceğim.
Yüzbin kere, inşaatın en üst noktası ile enalt noktasında gidip geldiğimi gören, ve o yokuşta, ilk defa kullandığım arkadaşın aracını hiç kaydırmadan in çık yaptırmamdan sonra işci çocuk " bu enerjiyi nereden bulyorsunuz, ve arabayı nasıl böyle kullanabiliyorsunuz" dediğinde,
nüfus cüzdanımı maviye boyamaya karar verdim.....
(*) Bölümü:
Tır altta henüz kepçeyi bekler iken,
arabasıyla merkeze alışverişe inmek isteyen iki yaşlı komşu teyze "çekilin" dedi.
"Yolu tıkıyosunuz, bozdunuz, biz bu yolu geri vites çıkamayız, manevra da yapamayız, şikayet-mikayet" v.s.
"Sizi ben götürüvereyim" dedim, götürüp getirdim.
Dik duruşumu, vakurumu da bozmuyorum. Ama içimden "aman efem, yaman efem" diyorum.
Bu düştüğüm durum yüzünden yemek fiyatlarına bir lira daha ekledim.....
Buranın esnafı bir garip.
200-300 lira kira ödüyorlar ama çektikleri fiyatlar Bodrum'dan, İstanbul'dan bile yüksek.
Göya, görece tanıdık birine tesisat döşemesi yaptırdım. Henüz yarısı.
İki yevmiyelik çalıştılar.
Malzemeye, liste üzerinden yüzde yüz kar koydular, bunun üzerinden pazarlık yapılır anladık ta (ki, demir-tahta gibi işlerde böyle oluyor.Ama üstüne ayrıca işcilik diye başka ekleme yapılmıyor), bir de 700 lira işcilik istediler.
"Tamam" dedim, "verin kaleminizi alnıma 'keriz' yazayım, ondan sonra kabul edeyim"
Bense, yöre insanlarına ayrı bir fiyat politikası uygulayıp daha düşük tutayım onlar için diyordum. İptal. Hatta onlara bir lira daha fazla...