Sevgili arkadaslar,
Bu konuyu bastan asagiya okudum. Hepinizin, konunun hassasiyeti, onemi ve gerekliligi yonunde hemfikir oldugunuza inaniyorum.
Avrupada yasayan bir yurttasiniz olarak ayni duygulari ve kaygilari tasidigim icin dir ki buraya yazma geregini duyuyorum.
Avrupanin en serbest ulkelerinden biri olan Hollanda ve bu ulkenin en yogun nufusunu, ayrica butun dunya milletlerinden de ayri ayri insanlari ve beraberinde kulturlerini de barindiran, Amsterdam sehrinde yirmi yila yakin, bir Turk ve Musluman olarak, esim ve bes cocugumuzla birlikte yasam mucadelesi veriyoruz.
Zorlu ve emek isteyen bir sanat olan ebru sanatina benzetirim bu mucadelemizi.
Kitreli suyun üst yüzeyine damlatılan renkler olarak gorurum kendimi.
Boyam oyle sabit oyle iyi olmali ki karismamali diger reklerle ama bir ahenk icinde olmali.
Geridonusumu yoktur ebrunun tipki bir yasam gibi. Her ebru bir digerinden farklidir, yasadigimiz anlar gibi.
Ve, ve birgun ebru kagida alinir. (Devaminin yorumunu sizlere birakiyorum)
Guzel yazmak ve konusmak bir sanat olmus, oysa cok olagan birsey olmaliydi. Tipki gunumuzde durustlugun marifet olmasi gibi.
Peki nedir bunlara sebep?, neden boyle olmusuz?, suclu kim?
Cok ozur dileyerek, konuyu okurken farkettigim ve bana, eski bir atasozumuz olan “Ele verir talkimi, kendi yutar salkimi” hatirlatan bir konuyu yazmadan da edemiyecegim.
Herbirimizin imzasi sayilabilen ve bize hitap edilirkende encok kullanilan uyelik isimlerimize bir bakalim ve alinmadan once yazdiklarimizi ve savunduklarimizi iyice bir dusunelim.
Hepinize saygilar ve sevgiler,
Huseyin Uyar.
Uyar11
|