Hava az ılınınca bitkiler gibi ben de canlanıyorum; kapalı yerde duramıyorum, ota, dala yakın durmak, dokunmak, etrafı temizlemek, hızlı gelişimi kaçırmadan izlemek istiyorum. Bugün iki arada bir derede kendimi çamurlu topraklara attım, vişneyi arka bahçeye, ayı pençesini çeşmenin yanına, çitteki yasemini duvardaki demir dibine, Mutlu Kutlu'dan aldığım çardak gülü duvar dibine diktim, orayı burayı eşeledim, ne kalmış- ne gitmiş- kim uyanmış baktım. İki saat çok keyifliydi ama ben geç kalıyordum, merdivenleri çamur içinde ve aklımın bir parçasını da bahçede bırakarak eve koştum.
Dün akşam üstü kızıma "Oraya basma, çiğdemler var" dediğimde emindim açan çiçek yoktu ama bu sabah iki çiğdem "Günaydın" dedi. Çiğdemler dışındaki soğanlı bitkilerin yarısından çoğunu sümüklüböcekler toprak hizasından yemişler. Çiğdemin arkasındaki muskarinin de tadına bakılmış.
Tomurcuklarıyla kara ve dona yakalanan saxifraga arendsii (taşkıran) hiç etkilenmedi, pembeler günden güne açıyor. Diğerinden kopan iki dalı topraya gömdüm, yaşayacak gibiler.
Kırmızı erik de baharı ilk müjdeleyenlerden, yakında beyaza bürünecek.
