Sayın Oğuz Karsan,
Teşekkür ederim, yanıtınız için. Sanırım pek merak uyandıran bir konu olmadığındandır yanıtlanmayışı...
Bu haberi sizlere aktarmamdaki amaç, aslında "neyi, ne kadar biliyoruz" gibi içsel bir soruydu bi yerde. Havran bölgesinde yaşamıyorum, zeytin de üretmiyorum, barajdan direk yararlanacak da değilim... Ama burada yaşayan, üreten kişilerden en azından bir görüş almak istediğimdendir, haberi paylaşma sebebim.
Köyü bilirim, köy yaşamını da, insanlarını da... Kendi akrabalarımdan hâlâ onlarcası şehir merkezine yarım saat mesafede olan köyümde yaşıyorlar, üretiyorlar... Bir köylü için bir yarasanın, ya da baykuşun ölmesinin pek bir anlamı olmadığını da bilirim, onlar için bunun kaygı verici birşey olmadığını da... Çünkü habersizdir, çünkü anlatılmamıştır, çünkü öyle inanmıştır (baykuşun uğursuz olduğu inancı gibi) çünkü kimse söylememiştir ona şu elindeki teksaçma ile vurduğun kuş, meyvelerine dadanan böcekleri yiyor diye; veya söylemesini becerememiştir. Kışın sobasında yakmak için kestiği ağacın, tarla yapabilmek için yok ettiği ormanın 20 sene sonra kendisini nasıl etkileyeceğini tahmin edemiyor. Çünkü hayatta kalmaya çalışıyor aslında, mücadelesinde bir kentli gibi kaygıları olmaması çok doğal. Çoğumuzun malesef içinde bulunduğu ruh haliyle "günü kurtarmaya" çalışıyor çünkü. Bunları yapanlar ise azınlıkta kalıyor şehirlerde... Yani köyünü, doğayı bırakıyor kendi kaderiyle. Oysa ki bilinçlenenler koruyor, satmıyor, peşkeş çekmiyor, üretiyor, vermiyor toprağını, ormanını betona çevirecek olanlara...
Bizler modern hayatın çarkları arasında çırpınıyoruz. Kendime de pay çıkarıp suçumu kabul etmeliyim. Tepkisiz, ilgisiz, eylemsiz oturduğum için... Suçu paylaşmalıyım; ormanlarımız, topraklarımız satılırken, yurtdışından gıda ve et ithal edecek noktalara gelene kadar, en azından sormadığım için...
Saygı ve sevgilerle
|