| 
	
		
		
		
	         Telli Kavak 
Bir telli kavak büyürdü, 
Daday'ın Çiydere köyünde usuldan usuldan.  
Yerin karanlığından azad olmus,  
Aydınlık sular yürürdü ayaklarının ucundan.  
Kendi halindeydi telli kavak.  
Geceleri gökyüzüne bakarak,  
Samanyolunu düşünürdü yaprak yaprak.  
Başka şey de dilemezdi.  
En uzak rüzgarlara kaptırmıştı başını;  
Ona konmayan kuşa kuş,  
Ona değmeyen rüzgara rüzgar da denmezdi.  
 
Gel zaman git zaman,  
Kızını everecekti Çiydereli Halil  
Cebindeki yetmezdi.  
Bir gece sabaha karşı;  
Ver yansın ettiler baltayı ayak bileklerine Telli'nin.  
Uyanıverdi ilk vuruştan  
Aman, dedi telli kavak; kıyman!  
Sular bulandı ayaklarının ucundan,  
Yapraklar yalvardı hep bir ağızdan; vurman!  
 
Aman zaman dinler miydi Çiydereli Halil  
Kızını everecekti, cebindeki yetmezdi.  
Yıkılıverdi telli kavak,  
Ortasına gecenin boylu boyuncak.  
Oldu mu ya, dedi telli kavak  
Böğründe duran baltaya;  
Yaşayıp gidiyorduk şunun şurasında.  
Kim gönderecek şimdi selamını suların,  
Samanyoluna yaprak yaprak?  
Ne olacak şimdi rüzgar?  
Kuşlar nereye konacak?  
 
Ordan oraya atıldı telli kavak  
Elden ele satıldı.  
Boynuna dört demir takıldı  
Çankırı'ya beş mavzer atımı uzak,  
Bir tepenin duldasına çakıldı.  
Telefon direği oldu telli kavak.  
Vınladı durdu telefon telleri boynunda.  
Samanyoluna baktı geceleri.  
Suları düşündü ayaklarının ucunda,  
Yapraklarını düşündü,  
Rüzgarı düşündü avcunda,  
Gözleri dolu dolu oldu.  
Bir türkü tutturdu en sonunda;  
'Telefonun tellerine kuşlar mı konar? 
Herkes sevdiğine cicim, böyle mi yapar?' 
 
Aydın Gün  
		
		
		
                
		
		
		
	 |