Çok içerlemiştim; koskoca İstanbul balıkçısı bir mantar olayını mı çözemeyecek? Ne gerekiyorsa yaparız icabında. Hafta sonu gittim bir kitapçıya, mantar kitabı istedim. Kitapçı seçmemi söyledi, gösterdiği rafta 45-50 farklı kitap vardı, "Aradığınız özel bir yayın varsa, getirtiriz" dedi. Şaşkınlığımı görünce. "Kaç çeşit mantar var?" diye gevelediğimi hatırlıyorum.
Açıkladı; iyi bir kitap ta 300 ila 4500 çeşit mantar konu edilirmiş. Baltayı taşa vurduk, ama bir İstanbul balıkçısı asla pes etmez! Kitap elde, ormandayım ama okuduklanmdan hiçbir şey anlamıyorum. Terimler çok teknik isimler Latince...
Tek bir çeşit mantardan bir kilo kadar topladım, düzgünce sepete yerleştirdim ve kontrolcü teyzeye gittim. Bu sefer teyze biraz daha sevecen: "Topladığın mantarları yiyebilirsin evladım, fakat içki içer misin sen?" diye sordu.
"Teyze sana ne benim özel hayatımdan, ver mantarlarımı gideyim" diyecek oldum, "Olmaz" diye engelledi beni, meğer bu mantarların ismi Coprinus atromantarius'muş ve yemeden 48 saat önce ya da yedikten 48 saat sonra içki içeni hastanelik edermiş!
Anlaşıldı, beceremeyeceğiz bu işi, biz bir tragonya bir de iskorpit biliriz. Onlar da dobra dobra çarpar adamı, böyle sinsi davranmazlar.
O gün kontrolcü teyze bana, "Evladım madem meraklısın bu işe, niye bir kulübe üye olup orada öğrenmiyorsun bu işi?" dedi. Kitabı, kontrolcüyü anladım hadi ama bu kulüp işi de nedir?
Avrupa'da belki de her kasabada mantar kulüpleri varmış, teorik dersleri veriyorlarmış, sezon geldiğinde de hep beraber araziye çıkıp mantar topluyorlarmış. Çok neşeli ortamlar...
İşte böyle başladı uzun hikâye... İsviçreli'lerle balık muhabbeti yapalım dedik, mantarcı çıktık. Artık pek balığa da çıkmıyorum, varsa yoksa mantar.
|