EROZYONLA MUCADELE haftasi dolayisiyla 20 kasim 06 pazartesi gunu yapılan ORTAK BASIN ACIKLAMASI
TOPRAK EROZYONU TÜRKİYEYİ TÜKETİYOR
Erozyon, sessiz ve sinsi seyreden, gözlerimizi alıştıra alıştıra topraklarımızı alıp götüren tam olarak algılanmamış gerçek bir krizdir.
Toprak özellikleri, arazi eğimi, iklim ve bitki örtüsüne bağlı olarak doğal erozyon(yani toprakların su ve/veya rüzgar etkisiyle aşındırılıp taşınması olayı)zaten vardır. Ancak insanın doğaya müdahelesi temeline dayanan etkenlerle erozyon özellikle ülkemizde bir felaket niteliğine dönüşmüştür.
Türkiye’de erozyon, AB’den 17 kat, Afrika’dan 22 kat, bizden 12 kere geniş olan ABD’den bile 7 kat daha fazladır. Türkiye’de çeşitli şiddetlerde erozyon olmaktadır.
Arazilerimizin %63’ü çok şiddetli ve şiddetli, % 20’si orta şiddetli, % 7’si ise hafif şiddetli erozyonla karşı karşıya. (yani topraklarımızın % 90’ınında derecesi değişen ama kesin bir erozyon var) Topraklarımız giderek yok oluyor.
Her yıl ülkenin 1.400.000.000 (Bir milyar 400 milyon) ton toprak hem de verimli üst toprağı yok oluyor. Bu toprak 70 bin adet 20 ton kamyonluk toprak demek..
Tarım arazilerimizin % 64’ü % 12’den fazla eğimlidir, sakıncalı olduğu halde bu arazilerde toprak işlemeli tarım yapılmaktadır. Erozyon yüzünden aşınıp taşınan bu topraklarımız denizlere, göllere, barajlara dökülmektedir.
Örnek olarak her yıl KEBAN barajına 32 milyon ton toprak dökülmektedir, baraj gölü yapay olmakla birlikte VAN ve TUZ göllerinden sonra yüzölçümü itibariyle üçüncü göl durumundadır, çamurla dolduğu için 10 yıldır deniz araçları çoğu yerde kullanılamıyor. Böyle giderse 20 yıl sonra KEBAN bataklık olacak.
Baraj yapılmadan önce, onu besleyecek akarsu vadileri, ormanları, engebeli tarım arazilerinde erozyona karşı önlemler alınmalıdır. Nitekim GAP Bölge Projesinin hesabına göre GAP barajlarına su akıtan yöre arazileri 10 milyar dolarla ıslah edebilecek durumdadır, bu başarıldığı takdirde sadece Atatürk Barajının ömrünün 50 yıl uzaması hesabıyla 750 milyar dolar kazancımız olacaktır.
Topraklarımız sığ topraklardır; ancak % 14’ü 90 cm’.den daha derindir.Bu durum, tehlikenin boyutlarını çok net göstermektedir. Erozyonla üst toprak gittiği için bu topraklarla birlikte mineral ve organik madde de kaybedilmektedir. Türkiye’nin gübrelere ayırdığı yıllık kaynağın 4,5 trilyon lira olduğu düşünülürse ekonomik kaybın büyüklüğü daha kolay anlaşılır.
Erozyonla kaybedilen bir başka değer ise sudur. Kaybolan toprak yüzünden her yıl yaklaşık 50 milyar m3 yağış depolanamamaktadır. Türkiyenin yıllık su kullanma kapasitesi 110 milyar m3’tür, kişi başına 1500 m3 su düşmektedir. Kişi başına 3000 m3’ten az düşen ülkeler su fakiri sayılıyor. Su fakiri bir ülke olarak kaybımız çok daha önemlidir.
Toprak yerine konulamıyacak bir kaynaktır. 1 cm. toprağın oluşması için doğanın 200-1000 yıl arasında uğraş vermesi gerekir. Türkiye yılda 30 bin hektar arazi problemleri için çalışma hızına sahiptir, bu hızla gidilirse Türkiye’nin de 1000 yıla ihtiyacı vardır.
Nüfus artışı dolayısıyla her yıl ülkemiz nüfusuna 1 milyon insan eklenmektedir. Bu insanlara iş-aş-barınma gereksinimleri bulmak varken erozyon yüzünden yoksullaşan milyonlarca kırsal nüfusun kentlere göç etmesi sorunu devasa boyutlara taşınmaktadır.
Erozyon yüzünden dağda, yamaçta, ovada toprağın altındaki cansız tabaka(ana kaya) ortaya çıkmaktadır. Faydalı toprak katmanlarını kaybeden arazilerde-toprakların üretkenlik yeteneğini kaybetmesi (sonucu bitki yetişmeyen ekim yapılamayan yer) olarak tanımlandığı gibi-çölleşme başlamaktadır.
Erozyon şiddetinin devam etmesi ve etkili tedbirler alınmaması halinde Türkiye’nin büyük bir bölümü, NASA Uzay Araştırma Merkezine göre 2040 yılında çöl olacaktır.
Erozyon yetmezmiş gibi, toprak kirliliği yanlış tarım uygulamaları, tarım dışı amaçlı arazi kullanımları, azalan ormanlarımız ve meralarımız nedeniyle ülkemiz çölleşme tehdidi altındadır.
Erozyon zararının en zalim düşman orduları tarafından dahi yapılması ihtimali yoktur. Çünkü düşman orduları ülkeden kovulduğunda topraklar geri alınmaktadır., halbuki erozyonla taşınan toprakların tekrar geri getirilmesine imkan yoktur.
Yer bilimcilerinin, şehir plancılarının, ziraatçıların, ormancıların, çevrecilerin söyledikleri ve artık herkesin bildiği disiplinlere uyulmadığı için, erozyonun yoğun yaşandığı yörelerde, sellerin felaketine tanık oluyoruz. Doğayı olabildiğine sömürerek daha çok zengin olmak mümkündür, ama rant uğruna insanoğlu böylece kendi geleceğini karartmaktadır.
Türkiye’nin erozyon tehdidi yanı sıra başta ABD olmak üzere Avustralya gibi gelişmiş ülkeler Kyoto protokoluna uymazlar ve sera gazlarının salınımı 1990 yılı seviyesine çekilmezse (Küresel Isınma) bir cendere gibi tüm dünyaya tabiî ki ülkemize de, çok kısa gelecekte büyük felaketler getirecektir.
Biz kendi ülkemizdeki toprak-erozyon ilişkileri bakımından yapılması gerekenleri yapmak durumundayız.
*Liderlerin, yöneticilerin insanlarımızın erozyon konusunda ikna edilmesi
*Çerçeve nitelikli su yasasının çıkarılması
*Toprak koruma, arazi kullanımı ve tarımsal alt yapının düzenlenmesinden birinci derece sorumlu, yeni bir kamu örgütü kuruluş yasasının (TOPRAK SU Yasası)hazırlanması ve yasalaşması
*Detaylı (temel) toprak etütlerine dayalı toprak envanterinin çıkarılarak bilgisayar ortamında veri tabanı oluşturulması ve kullanıcılara sunulması
*Arazi yetenek sınıflarına uygun arazi kullanım planlarının yapılması ve uygulanması
*İyi nitelikli tarım arazilerinin mutlak koruma altına alınması
*Ekolojik havzaların belirlenmesi
*Tarımsal potansiyeli yüksek büyük ovaların özel koruma altına alınması
*Sulak alanların korunması
*Toprak analizlerine dayalı girdi kullanımının yaygınlaştırılması
* (Araziye göre) Toprak işleme ve sulama yöntemlerinin belirlenmesi
*Toprak kirliliği yönetmeliğinin ivedilikle çıkarılması
*Erozyona karşı hassas olan alanların özel koruma altına alınması ve doğal örtünün gelişimi ve ağaçlandırma dışında faaliyetlere yasaklama getirilmesi
*Toprak-Su konusunda Ar-ge çalışmalarına öncelik verilmesi
*Erozyon konusunda ve su etiği konusunda halkın eğitimine önem verilmesi
*Arazi toplulaştırma çalışmalarının yaygınlaştırılması
*Ormanların ve meraların amaç dışı kullanılmaması
*Bitki örtüsünün erozyonu önlediği gerçeğinden hareketle boş araziler varken ağaçlandırmak üzere makiliklerin tahsis edilmemesi
*Orman köylerinin kalkındırılmasının desteklenmesi
*Kırsal kesimde sosyal güvenlik politikalarının desteklenmesi gerekir.
Başlıca güç ve varlık dayanağımız topraktır.
Toprak yoksa hayat yok. Toprak yoksa ekmek yok
“Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez”
Saygı ile sunarız.
TEMA Vakfı İzmir Temsilciliği
TMMOB Orman Müh.Odası Şb.
TMMOB Ziraat Müh.Odası Şb.
EGEÇEP ( Ege Çevre ve Kültür Platformu)
Küresel Isınma Platformu
Tüm Ziraatçiler Dayanışma Derneği
Doğal Kültürel Çevre İçin Yaşam Hareketi
Empati Denizi Kültürel Etkinlikler Engelliler Topluluğu
Güzelyalı İyileştirme Platformu
İzmir Sevenler Platformu
İzmir Atatürk Ormanını Koruma Derneği (ATA ORMAN)
Ulusal Birlik Platformu
ESTOP (Ege Sivil Toplum Örgütleri Birliği)
İzmir Kültür ve Sanat Derneği
|