View Single Post
Eski 19-11-2009, 11:44   #223
Halil Önen
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
Avcılık, aklın rolü ve hayal gücü

Avcılığı hep dışardan bakmışızdır, onların anatomisini tanımakta ve avcılık gerçeği hakkında bu yolu izlemişizdir. Her kanlı sahnenin ününe koymuşuz iç yaşamını düşünmeden.

Sabahın ayazında, karda kışta, yağmurda çamurda, bıçak gibi kesen rüzgarda, sıcacık yataktan kalkıp neden bir kuşun peşinden gidilir; 'git şuradan iki kg. tavuk eti al ye', karşısında yüz kişiye sorduk doksan kişi en popüler cevabı verdi şeklindedir; ''sorma dostum hastalık bizimkisidir'' cevabıdır.

Hastalık yani 'aklın' sağlıklı olmama durumu... Aklın yetersiz oluşu... Ya da akılcı olamama durumu... Yok yok avcılıkta aklın rolü; böyle olmalı...Yoksa avcılıkta ''aklın rolü'' olmadığını kim söylüyebilir.

Ancak bir sorun olmalı, avcılıkta aklın rolü nasıl ve ne orandadır? Eşi yıllardır hep söylenmiştir; 'adam, sende hiç akıl yok mu, aklından zorun mu var bu karda kışta ava mı gidilir' diye. 'O' her seferinde şu kadına akıl sır erdirememiştir, yoksa ''bu kadın avcının en büyük düşmanı mı'' diye hep iç geçirmiştir.

İnsan, insanı akılcı bir yaratık olarak görürken, bu genelde anlaşılmamıştır hep. Teoride değil uygulamada önemli hatalara yol açmamış mı? İnsanın insan olmadan önce düşünce gücüne bütünüyle sahip olduğunu kabul etmek budalaca yapılan bir hata olmalıdır.

İnsan düşünme yetisini tarih boyunca büyük zorluklara engellere rağmen çok zorlu çabalarla geliştirmiştir. Bu hala devam etmektedir. Evrim sürecinin başından bu yana insanoğlu, yeterince akıllı olmaktan uzaktır. Bu geçiş dönemi olmalı akılcı olabilme yönünde; ama hala insanın akılcı olduğunu söylemek çok zor. Bir damacana su kadarsa günümüz insanında, bir barak su olmalıdır ilk insanda...

Avlanmak insanoğlunu ilk zorunlu uğraşıydı, ilk zanaatiydi ve yaşamını sürdürmek için yaşamını tamamen avcılığa adamak zorundaydı. Avlanmak kaçınılmazdı ve hemen hemen tek yapılan uğraştı. Bu kabullendiği ilk yaşam biçimiydi, var oluşu avcılıktan ibaretti.

İşte bu ait olduğumuz evrimli tür bu sırada ortadan kalksaydı ' insan' sözcüğünün bir anlamı olmayacaktı. Ve o yaratığa 'insan' değil 'avcı' diyecektik o zaman.

Ancak o yok olmadı varlığının merkezine avcılığı koydu. Daha sonra uğraşının yerine başka uğraşları aldı, hepsini gerçekleştirme olanağı sağladı. İnsan sözcüğünün taşıdığı gerçek özellik buydu.

Ama ilkel insan avcılığı kendisi mi bulmuştu? Bu günün modern insanı avcılığı ondan miras mı almıştı, acaba. Yoksa onun özelliklerinin kaynağı olan primatlardan (insansılar) almış olamaz mı? Bir zamanlar onun da hayvan olduğunu nasıl unuturuz. Tabii insan aynı zamanda vejeteryendi de, köpeğinkine benzeyen, etoburlara özgü dişleri bunun kanıtı değil mi? Koyunla kurt arasında bocalamak; diğer memelilerin birbirinden farklı bu iki zıt özelliğini insan bir araya getirmiş olmalı.

Ancak doğa boş durmamış, antropid hayvanla, az buçuk insan özelliği taşıyan Paleolitik adam arasında bir sıçrama yapmış. Neden?... Hiç sıçrama yapmaz denen doğa pek çok sıçrama yapmış. Ama o ilk insan yine de hayvana çok yakın olmalı. Farklı yönü iç güdülerini kaybetmiş , körleşmiş olmasıdır.
Öte yandan iyi bir hafızaya ve buna ters orantılı bir yeteneğe sahiptir.

Hayal gücü...

Yani hayvana inat, daha çok izlenim ve deneyim toplayıp bunları bir araya getirmek. Hayvana verilmemiş bir ''iç yaşama'' a kavuşmak.
İç güdülerinin işlemediğini gören zavallı yaratık ne yapacağını şaşırmış durumda, hayal güçüne sarılır ve çıkış yolu görür. Davranışının hayalperes yansımaları kısa ve budalacadır. Fakat çok denemeler yapar, bazıları işe yarayınca bu önemli kazanımları aklına adeta çiviler.
İnsanın aklını kullanması bu yolla böyle olmalıdır. Hayvandan arta kalan, eksik kalan iç güdü böylece desteklenmiş oluyordu.

Ancak eksik kalan iç güdülerinin henüz etkinliğini sürdürmesi onu hala hayvan türünden ayırmıyordu. Sahip olduğu düşünme yeteneği yaşamında bir değişim için yeterli değildi. Ancak düşünme güçü yeteneğinin desteği olmasaydı insan altı bir düzeye inerdi. Aldığı bu destekle hayvan düzeyinin üstüne çıkmayı becerebiliyordu.

Evet raslantılar sonucu iyi bir avcı olan paleolitik insan_ raslantıya bağlı konularda mükemmellik (kusursuzluk) aranmamalıdır, çünkü bu boyutta belirlenmiş hiçbir ölçü, orantı ya da sınır yoktur_ henüz hayvan çarkı içindedir.
Bu koşullarda avlandı, sahip olduğu içgüdüleri avlanmasını sağladı ve bu süreç içinde düşünme yeteneğini vargüçü ile kullandı. 'Akıllı kovalamaca' dediğimiz avlanma biçimlerini deneyerek düşüncesini geliştirdi. Av için tuzaklar içat etti. Ağlar, kapanlar kurdu. İlk aldatmacalı uygulamalarını av hayvanlarını yakalamada kullandı. O gerçekten başından beri hilebazdı.

Daha sonraki gelişmeleri biliyorsunuz. Ok, mızrak yerine daha etkili silahlar içat etti.
Ancak bir taraftan da kendini hayvan düzeyinin üstüne çıkarırken yitirdiği iç güdülerini kaybetti. Onda bölük_börçük kaldı. Ve doğa ile dostluğundan, yakınlığından uzaklaştı. Avcı dan çobanlığa oradan yarı yerleşik yaşama geçti. Çobanlıktan çiftciliğe giden yolda toprak eksenli yerleşik topluma ulaştı.
Artık avı karşışında bacaklarını eskisi gibi kullanamıyor, çiğerleri yetersiz kalıyordu. Koku alması, yön bulması oldukca zayıflamış, tecrübeli iz sürücülüğünü yitirmişti. Artık avına karşı avantajlı değildi.

Buna karşın silahlarını geliştirmişti. Bu defa da yaban olmaktan, dağ adamı olmaktan çıkmıştı. Artık eskisi gibi dağlarda, ormanlarda yaşamamaktadır. Paleolitik insanın formunu kaybetmiş, bir kaç saatliğine bir iki günlüğüne doğa kaçkını olmuştur.
Bu arada silahtaki gelişme ile kaybettiği formunu avı karşısında dengelemiştir.

Düşünme yeteneğinin kısa sürede gelişmesiyle kendini hayvan düzeyinin üstünde bulan insan, bu üstünlüğü kesin bir hakimiyete dönüşünce, avcılıkta olan akılın rolü ters yönde etkin olmaya başlamış avcılık dışı uğraşlara girmiştir.
Artık o bilimsel yollarla hayvan türlerini geliştirmekte, köpek cinslerini terbiye etmekte, av üretim sahaları kurmakta, avlanma kanunları çıkarmak yasaklar koymakta, daha etkin hassas silahlar icad etmektedir.

Tek amacı kendisi ile avı arasındaki eşitsizliğin aşırı boyutlarını ortadan kaldırmaktır. Hatta tarihin başından beri yaptığı bu uğraşta, hayvanın lehine gelişmeler ortaya koymaktadır.

Ancak üzülerek değil, sevinerek söylüyorum ki, avlanma an'ı gelip çattığında akıl aynen ilkel çağlarda olduğu gibi fazla bir rol oynamaz. O dönemlerde akıl ancak iç güdülere destek olur nitelikte idi, bu gün avcılıkta akılın rolü daha fazla değildir. Yani ana hatlarıyla Paleolitik dönemin avcılığı ile aynıdır.

Onun zamanda yolculuğu paleolitik olmak gerçeğinde, gezegenlere, galaksilere, onların sicimlerine, solucan deliklerine giden aklın gücü yolunda şimdilik hayal gücü olsa gerek. Aklın rolü ile hayal gücünü bir araya getirdikce yeni keşifleri için evrenin boşluğuna dalması kaçınılmaz kılınmıştır.

Rastgele


Düzenleyen Halil Önen : 21-11-2009 saat 08:51
Halil Önen Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön