View Single Post
Eski 02-11-2009, 23:44   #26
hassoman
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 19-04-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,457
Sevgili Halil Önen'in görüşlerini gerçekten ilgiyle ve zevkle okudum; gerçekten yararlandım. Ne var ki pek çok tartışmalı hususun kapılarını da sonuna kadar açmış. Bunlar nasıl karşılanır, nasıl derlenip toparlanıp haklarında ne gibi yazı yazılır bilemiyorum.

Önce, şu fotoğrafla avlanma işini ihmal ederek bildiğimiz avcılık hakkında az biraz kafa yoralım:

Avcılığın neredeyse insanlık tarihi kadar eski olduğu biliniyor...
İnsanlık avcılık sayesinde beslenerek bedensel evrimini tamamlamış ve bu sayede bu günkü zeka seviyesine ulaşmış.
Düşünün, insan öyle bir canlı ki evrenin içinde bir hiç denecek kadar küçük, zerre biel denilmeyecek bir cisime sahip; ama, bütün evreni algılayabilecek, kavrayabilecek bir beyne sahip olmuş.
Neyle?
Avcılık sayesinde elde ettiği yeterli beslenmeyle.
İnsanlardaki çoğrafya keşif ruhunun yine avcılık sayesinde oluştuğuna inanıyorum. Av peşinde koşma sayesinde kendilerine yeni mekanlar keşfetmiş olmalılar.
Bu yüzden avcılığı insanlık tarihi için de şükranla yadediyorum.

Eyvallah...
Binlerce yıllık avlanma geçmişine sahip olan insanda avcılık güdüsünün temel bir özellik olarak genlerine yapışıp kalmaması mümkün değildi zaten. Bu yüzden bireysel ve toplumsal davranışlarının etkilenmesine; tinsel güçlere kurbanlar, adaklar sunmasına şaşmamız gerekir. Kendisi için öldürdüğü yetmiyormuş gibi -kendini kutsamak ve kurtarmak için- Tanrıları için öldürerek onlara yaranma yolunu seçmiş.
Gerçekten karmaşık bir konu bu avcılık ve kurban meselesi ama insanların avcılık sayesinde cinsiyetlerine göre uzmanlaşmasına neden olduğu bir gerçek. Haliyle bu özellikleri genetik olarak kodlanmış... Erkek ve kadınlarını temel özelliklerinden söz ediyorum. (Gerçekten kadınların neden taş atamadıklarını hiç düşündünüz mü?)
Evet, kadınların içerlek ( evcimen), erkeklerin dışarlak (eve-barka sığmaz) olmasının nedeni de avcılıktır.
Erkekler avlaklarda, savanlarda, açık arazide av peşinde koşar; avladıklarını sürükleye sürükleye mağara önüne kadar getirirler sonra bir kenara çekiliyorlardı -heralde-. Kadınlar erkeklerin getirdiği av hayvanlarını parçalama, pişirme işlerini yapıp, av postlarını giyime hazırlıyorlardı -herhalde-. Çünkü, hamilelikleri ve çocukların kendilerine bağımlılıkları yüzünden kadınların av peşinde koşacak halleri yoktu -herhalde-.
Boş boş oturacak değillerdi ya.
Steril bir ortam için mağarayı silip, süpürüp; çocuklarını koruyup kolluyorlar, erkeklerin avdan dönme zamanı da hoş görünmek için süslenip püsleniyorlardı -hehalde-...

Günümüzde marketten ya da pazardan eli dolu gelen erkeğin elindeki paketleri mutfağın ortasına bırakıp kendisini koltuğa atması, evin hanımının da getirilenleri , "ay ne çok şey almışsın..." diyerek minnetle dolap ve raflara yerleştirmeye koyulması boşuna değildir. (Bunları bir yerlerd yazmıştım sanırım. Her neyse...) bu bir teoridir ve her teori gibi itirazlara açıktır...

Ancak, taş, sopa sapan ile başlayıp, ok ve mızrakla gelişen ve günümüz ateşli silahlara kadar gelişen av aletleri karşısında zavallı hayvanların kaçmak için ihtiyaçları olan kas güçleri hep aynı kalmıştır.

İşin ironik yanı, insanlar karınlarını doyurmak için avlandıklarında ellerinde ilkel silahları varmış, avcılığı hobi haline getirdiğinde ise gelişmiş modern ateşli silahlar... İki canlı arasındaki ilkel karın doyurma kaygısı daha sonra modern hobi-zevk haline gelmiş...
Ölümcül bir hobi-zevk...

İyi de hal böyleyken, avcılar asıl amaçlarının doğada yaban dolaşan, özgürce uçan canlıların canını almak olduğu gerçeğini görmezden gelerek; yaptıkları işin salt sportif yanını ve doğaya olan sevgilerini öne çıkarmaya çalışırlar. İçlerindeki o önleyemedikleri öldürme tutkusuyla yüzleşmekten, nedenlerinin ortaya çıkmasından kaçınırlar; insancıl ve doğacıl görünmeye çalışırlar. Yanlış anlaşılmasın, bunu insanları kandırmak için yapmazlar. Belki vicdanları bir şekilde susturulması, bastırılması gerekiyor. Mesela pek çok avcı gözleri açık gitmesine neden oldukları hayvanın gözüne bakamaz. O hayvanın ölü gözüyle gözgöze geldiği zaman içinde beliriveren pişmanlığı derhal bastırır ve sanki o avı başkası vurmuş gibi, 'Ah yazık ya, şuna bakın!..' der.
Devam edeceğiz efendim...

hassoman Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön