Bugün moral bozukluğuna sebep olan -güya- iş görüşmesine gittim. Yeni yeni yürümeye çalıştığım topuklu ayakkabıların ayaklarımda açtığı yaralardan daha acıtan yaralar oluştu içimde. Ve moral bozukluğuna yaslanan bir hayal kırıklığı. Allahtan hayaller kırılırken ses çıkarmıyor da, insanların dikkatini çekmedi sessizce ağlamam. Eve geldiğimde konuşmak istemedim kimseyle. Çiçeklerimin yanına gittim. Onlar bana ne olduğunu sormadılar. Ama ben konuşmadan anlattım olanları. Konuşamasalar da bir psikolog bir terapist gibi dinleyebildiler beni. Onlara baktıkça içim açıldı yeşil yeşil. Yeşillendim, canlandım. Onları sularken aslında ruhumu yıkadım. Arınmış şekilde yanlarından ayrılırken, onlar da etrafa saçtığım kırıklıklarımı süpürüyorlardı.
Kaktüslerle özdeşleştirebiliriz evet kendimizi. Sayın Kartalpin çok güzel anlatmış: sulu ortam/ soğuk ortam. Peki dikenlerimiz mi var bizim? Hayır. Dikenlerimiz yok. Dikenlerine rağmen bir bitkiye dokunabiliyoruz biz. Diken gibi sözler söyleyen kişileri affedebiliyoruz biz. Dİkenlerine rağmen sevebiliyoruz bitkileri ve insanları. Bu o demektir. Herkesi olduğu gibi kabul ediyoruz, değiştirmeye çalışmıyoruz. Oldukları gibi, yaratıldıkları gibi seviyoruz. Kaktüslerimizi o eğri büğrü halleriyle beğeniyoruz. Su sevmiyorlar, azami dikkat ediyoruz. Güneşe bayılıyorlar en güzel sarı-turuncu manzaraya boğuyoruz onları. Tutup dekor olsun diye en karanlık odalarımıza hapsetmiyoruz. Evimizin dekorunu çoğu zaman onların rahatı için değiştiriyoruz. Bir bitki için bunları yapan birinin dikenleri nasıl olsun!!!
|