Peyniraltı suları ve Karasu Hakkında:
Dünkü çevre ile ilgili yazımıza henüz yetkililerden gelen herhangi bir tepki yok. Olmasın önemli değil. Biz bekleriz değil mi sevgili ağaçseverler? Bu köşeden son derece samimi duygularımla ifade etmek istiyorum. Çevre konularında gerçekten bazı sorunları çözmek isteyen herkese yardımcı olmak herkesin vicdani görevi olmalıdır. Her şeyi örneklendirdiğimiz gibi, Türkiye’de yaşadığımız gerçek çevre sorunlarını da bugün biraz örneklendirelim istedik:
Peyniraltı suları: Peyniraltı suları laktoz, protein ve yağlar içerir. Yıllardır nehirlerimizin göllerimizin baş belasıdır. Bursa, Ulubatlı gölü büyük oranda bu yüzden kirlenmiştir. Geleneksel arıtma sistemleri çok kirli olan bu suları gereği gibi arıtamamaktadır. Ayrıca, günde 5 ila 10 ton üretimi olan çok sayıda işletme atıksu arıtma tesisi yaptıramaz. Pahalı gelir. 20 yıl önce EM'yi tanımadığım için bu sorunu membran teknolojileri ile çözmeye çalıştım. Başarılı olduk. Ancak Türkiye’de membran üreticisi ve sistem yapıcı firma olmadığından sistemi, yurtdışında yaptırmak gerekti ve bu da maliyetliydi. (Geçen seneye kadar hala membran teknolojilerini Türkiye’ye satmaya çalışan firmalar vardı. Bu sene hala var mı bilmiyorum.) Peki ne yapalım? Sazlarla ve EM ile doğal arıtma yapalım. EM ile sazlar bir arada gerçekten harika arıtma yapıyor. Bu konudaki
teknik yazıları okuyabilirsiniz.
Zeytin karasuyu: Zeytin karasuyu da arıtılması zor bir atıksudur. O yüzden, bu suyu atıksu olarak görmemeli, bundan yararlanmasını bilmeliyiz. Bu sorun sadece bizim sorunumuz değil. Zeytinin üretildiği tüm Akdeniz ülkelerinde aynı sorun var. Peki onlar ne yapmışlar? Bazıları gübre üretiyor, bazıları susuzlaştırmaya bırakıyor ve yakıt olarak değerlendiriyor ama büyük bir kısmı maalesef Akdeniz’in dibini boyluyor. Italya’da bazı çiftçiler sulandırarak tarlalara gübre olarak atıyorlar. Ve işte araştırma kurumlarımızı eleştirdiğimiz gibi, güzel çalışma yapanları da övüyoruz. Evet, Türkiye'de yapılmış bu zeytin karasuyunun gübre olarak değerlendirilmesine ilişkin çalışmaya biraz daha yakından bakalım:
Proje adı : KARASUDAN ELDE EDİLEN TORTUNUN GÜBRE OLARAK KULLANILMASI ÜZERİNDE BİR ARAŞTIRMA (1994) Hazırlayanlar : Gülter PÜSKÜLCÜ Ülker DİKMELİK Aytül AKILLIOĞLU
Zeytinyağı fabrikası artıklarından biri olan karasu çevre kirliliğine neden olan olumsuz özellikleri yanında içerdiği yüksek organik madde N, P, K, ve Mg gibi bitki besin maddeleriyle de olumlu özelliklere sahiptir. Bu proje karasuyun gübre olarak kullanılabilirliğini tesbit etmek ve bu arada çevre kirliliğine de bir çözüm getirebilmek amacıyla hazırlanmıştır. Projede materyal olarak karasu tortusu ile bunun gübre olarak kullanıldığı ağaçlardan alınan yaprak ve toprak örnekleri kullanılmıştır. Deneme Zeytincilik Araştırma Enstitüsünün Kemalpaşa’daki arazisinde bulunan 23 yaşında Memecik zeytin çeşidi ağaçlarında gerçekleştirilmiştir. Çalışmada karasu tortusunun iki dozu ile N ve Kireç katkılı dozları uygulanmıştır. İki yıl üst üste yapılan uygulamalardan sonra ürün tesbitleri ile yaprak ve toprak analizleri yapılmıştır. Yapılan uygulamalar toprak özelliklerinde bazı değişikliklere neden olmuşsa da bunların hiçbiri toprak verileri için sınır değerlerini değiştirecek düzeyde değildir. Yaprak örneklerinde N ve K’da artışlar olmuştur. Ürünü arttırıcı yönde de önemli sonuçlar elde edilmiştir.
Aslında yine eleştirmeden geçemeyeceğim.
Bu çalışma 1994’de yapılmış ve karasuyun gübre olarak uygulanabilirliğini gösteriyor. Peki üzerinden 15 yıl geçtiği halde neden pilot çalışmalar ya da başka uygulamalar yok diye sormadan edemiyorum. Neyse, eleştiriyi bırakıp şimdi geleceğe bakalım. Karasu, belli bir miktarın üzerinde toprağa uygulanırsa, toksik etki yaratacağından korkuluyor. Şimdi ben söylüyorum. Araştırma kurumları ve üniversiteler karasuyun içine EM koyalım ve fermante edelim. Ondan sonra toprağa uygulayalım. Benim düşüncem, kesinlikle harika bir sıvı gübre olacağı yönünde ve kesinlikle toksik olmayacaktır! Araştırma kurumlarımızın eğer ilgileniyorlarsa, ben elimden gelen yardımı yapmaya ve bizzat bu araştırmada proje liderliğine bile hazırım. Ama gerçekten araştırma yapılacaksa ve sonuçlar uygulamaya geçirilecek ise tabii ki. Yoksa raflarda tozlanacak araştırmaları yapmaya hiç gerek yok.