View Single Post
Eski 13-11-2006, 08:08   #33
aybala
Ağaç Dostu
 
aybala's Avatar
 
Giriş Tarihi: 15-10-2004
Şehir: İstanbul-Maltepe
Mesajlar: 6,826
Tohumculuk Kanunu Meclis'te kabul edildi. Tarım Sektörü büyük bir tehlike ile karşı karşıya...

Türkiye, 5553 Sayılı Tohumculuk Kanunu'nun kabul edilmesi ile ciddi anlamda köşeye sıkıştırıldı. Köylümüz, çiftçimiz kendilerini bekleyen tehlikenin henüz farkında değiller ama maalesef gerçeğe herkesin titizlikle yaklaşması ve bir an önce bilinçlenmesi gerekiyor. Bundan böyle bahçelerinde domates, biber, lahana; tarlalarında buğday, arpa, mısır; meyve bahçelerinde erik, kayısı, şeftali yetiştirirken kendi tohum ve fidelerini kullanamayacaklarını, behemahal yasada konu edilen bazı belli şirketlerin tohumlarını almaya mecbur olduklarının daha farkında değiller.

İşin en hazin yanı ise, tarımda çalışan insanlarımızın kendi tohumlarını kullandıklarında da esrar kaçakçısı muamelesine maruz kalacakları şeklindeki anlamsız sonuç... Türk Milleti, AB ve ABD tarafından dayatılan ve maalesef ki AKP’li vekillerce hiç düşünülmeden, ana hatları ile okunmadan ve sonuçlarının ne olabileceğini tartmadan çıkarılan bu kanunla geleceğine ve bağımsızlığına çok büyük bir darbe vurulduğunu iyi görmeli.

Cumhurbaşkanı Sezer de, tüm tepki ve uyarılara karşın Türk tarımının ve Türk çiftçisinin bitişi anlamına gelen bu Kanunu 7 Kasım 2006 tarihinde onayladı. Artık son çare; kanunun Anayasa Mahkemesi’ne taşınması ve oradan da iptal kararının çıkması.
Bu kanun Türkiye’yi işgal sürecinin çok önemli bir ayağı. Bu kanunla birlikte Türkiye’nin “savaşsız işgali” ve teslim alınışı bir anlamda gerçekleşmiş oluyor. Neden mi?
ABD’nin, Irak’ı işgal ettikten hemen sonra hangi yasayı çıkarttırdığını biliyor musunuz?
O meşhur 81 nolu kararı çıkarttırdı ABD. Bu 81 nolu kararın yaklaşık 30 maddesi Irak’taki tohumların değiştirilmesi ve “çokuluslu tohum çetelerinin” Irak’a hakim olmasını temin ve garanti ediyordu. Yani Irak işgal edilmiş ve işgalin –nedense– ilk meyvesi tohumculuk yasası üzerinden toplanıyordu. 81 nolu karar çıktığı zaman da ifade etmiştik, şimdi de ifade edelim; bir ülkenin biyolojik çeşitliliği ve bu çeşitliliğin güvenliği, o ülkenin geleceğidir. Ülkeler, medeniyetler ve milletlerin yokoluşunda bu unsurlar büyük önem taşır.

Ne hazin tesadüftür ki(!), Irak’a “işgal meyvesi” olarak dayatılan 81 nolu kararın tohumculukla ilgili maddelerinin neredeyse tamamı, 31 Ekim’de Meclis’te kabul edilip, 7 Kasım’da Sezer tarafından onaylanan 5553 nolu Tohumculuk Kanunu’nda yer alıyor.
Savaşsız işgal bu olsa gerek.

Prof. Dr. Uçkun Geray
www.foresteconomics.org




Tohumculuk Kanununun TBMM Geçmesi Üzerine Değerlendirme

31 Ekim 2006’da TBMM’den geçen tohumculuk kanunu Avrupa Birliği uyum yasaları paketi içine alınarak ve temel yasa kabul edilerek yeterli bir tartışma ortamı sağlanmadan çıkarılmıştır. Tarım Bakanlığınca yasanın genetik olarak değişikliğe uğramış (kısaca GDO) tohumlukları da kapsaması planlanmış, kamu oyu tepkisi üzerine bu konudaki yapılacaklar sonraya ertelenerek GDO ile ilgili ifadeler yasadan çıkarılmıştır.

Yasa çok uluslu firmalara Türkiye tohumculuğunu teslim etme anlamına gelmektedir. Şu anda bile domates başta birçok sebze tohumu altından daha pahalı satılmaktadır. Gelecekte tarla bitkileri için de bu kadar olmasa da büyük fiyat artışları planlanmaktadır. Bu amaçla kataloğa kaydedilmeyen çeşitlerin veya çeşit haline gelmemiş tohumlukların iki yıl sonra satılmasına engel olunacaktır. Bu kalite getiriyoruz gerekçesi ile yapılmaktadır. Gerçekte ise örneğin Niğde’de patates kanseri (veya bakanlığın değişi ile uyuzunun) yabancı patates çeşitleri ile geldiğini hatırlatalım. Birçok hastalık yabancı tohum ithali ile Türkiye’ye girmiştir. Ne kalitesinden bahsediyorlar? Bu yüzden onlarca yıl Niğde’de birçok köyde patates ekilemeyecek, yasaklandı. Esas amaç onbin yıldır Anadolu’da çiftçilerin çabaları ile geliştirilmiş tohumlukların çok uluslu denen firmalarca el konulmasıdır. Binlerce genden oluşan çeşidimize iki gen katıp mülkiyetlerine alacaklar. Buna da fikri mülkiyet demekteler. Mülkiyetsiz fikirden yanayız. Bir anlaşma yapalım. Çok uluslu firma doğanın ve çiftçilerin geliştirdiği her çeşit başına örneğin 20 milyar dolar ödesin. Biz çeşitlerimizi kullanmaya devam edelim. O zaman belki bunu kabul edebiliriz. Ayrıca bizim çeşitlerimize kendi tohumundan kaçan genler için bizim çiftçilerimiz değil kendileri sorumluluk alsın. Biz değil onlar tazminat ödesin. Bunu kabul etmeyecekleri açıktır. Doğrusu hayat patentlenemez.

Yasa Tarım Bakanlığın tohum üretim, kontrol denetleme, anlaşmazlıkların çözümü gibi bir çok alandaki yetkisini kurulacak (çok uluslu şirketlerin etkin olacağı) tohumculuk birliğine bırakmaktadır.

Yasa biyoçeşitliliğe büyük bir darbe indirecektir. Büyük ölçüde aşınmış olmakla birlikte hala biyoçeşitliliğimiz bu ülkede 70 milyon insanın doyurulmasını eksik de olsa sağlamaktadır. Ancak ulusaşırı şirketlerin amacı bizim çeşitlerimizi, çeşit karışımlarımızı, ekotiplerimizi, köylü çeşitlerimizi silip süpürerek, bazılarını da mülkiyetine geçirerek ancak kimyasal gübre, ilaç vb. ile yetiştirilebilecek, güya verimli gerçekte ise doğayı ve çiftçileri yıkıma götüren birkaç çeşidi dayatmaktır. Tohumlar altın fiyatına olmaz ise gümüş fiyatına satılacaktır. Zenginliğimizi oluşturan tohumlarımız ise kaçak CD muamelesi görecektir. Amaç kaliteyi sağlamak ise yapılabilecek çok şey var. Ancak amaç kalite değildir. Yabancı tohumlarla birçok hastalığın ülkeye girmiş olduğunu bir kez daha yineleyelim. Bu CD benzetmesi bizzat yetkililerce yapılmıştır. Kim kimin eserini kopyalıyor. Yeni bir makine mı geliştirmişler? Yeşil devrim denilen süreç bazılarımızın sandığı gibi Dünya’ya çok iyi şeyler getirmemiştir. Dünya’daki biyoçeşitliliği yok etmeye devam etmektedir. Dünya’da sera gazlarının üretilmesinde tarımın payı FAO (Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü) raporuna göre çok yüksektir.

Yasalaşma sırasında küçük bir değişiklik yapılmıştır. Buna göre, kayıtlı çeşidi bulunmayan bitki türleri ile kayıtlı çeşidi bulunmakla beraber bakanlığın gerekli göreceği tohumluk çeşitleri hakkında bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl süre ile uygulanmaz" denmektedir. (cümle düşüklükleri tutanaklardan)

Tarım Bakanı gerekçe olarak aşağıdakileri okumuştur:

"Gerekçe: Ülkemizde yeter sayıda kayıtlı çeşidi bulunmayan bitki türlerinde halen devam eden çeşit geliştirme ve çoğaltım faaliyetlerinin sürekliliğinin sağlanması gerekmektedir. Ayrıca, kayıtlı çeşit olsa bile bazı özellikleri ile ülke ekonomisi bakımından önem taşıyan bitki türlerinde yeni çeşitlerin ülke tarımına kazandırılması için öngörülen süreden daha uzun bir süreye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle, geçiş dönemi beş yıl olarak düzenlenmiştir."

Şimdi bu ifadeden de anlaşılmaktadır ki aslında yasa Türkiye biyolojik çeşitliliğine ve genetik zenginliğimize büyük bir darbe indirmeye hazır bir silahtır. Yapılan bunun işlemesini kısa bir süre yavaşlatmış görünmektir. Muhtemelen firmaların şimdilik ilgi göstermeyecekleri türler bu istisna içine alınacaktır. "Çeşit olsa bile yeni çeşitlerin kazandırılması için süreye ihtiyaç duyulduğu" ne anlama gelmektedir. Bunun anlamı açıktır: Ulusaşırı tohum devleri iki üç çeşitle diğerlerini silip süpürecektir. Onların tohumları ise bol bol kimyasal gübre ve ilaç olmadan yetiştirilemeyecek ancak endüstriyel tarımla rekabet eder görüneceklerdir. Bedel doğanın ve çiftçiliğin katledilmesi olacaktır.

Prof. Dr. Tayfun Özkaya
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü öğretim üyesi


Düzenleyen malina : 13-11-2006 saat 13:26
aybala Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön