Tekrar merhaba
Sanırım hala yanlış anlaşıyoruz. Özellikle Ali Bey size karşı bir itham veya imada bulunmadığımı lütfen bilin. Şayet bu şekilde anlaşıldıysam özür dilerim. Ben sadece bu sitede yazılanlara cevap verir gibi değil, günlük hayatımda karşılaştığım kişilerle olan paylaşımlarımıda toparlayıp yazılarımı yazıyorum. Sizin ne koşullarda orada olduğunuzu en azından iyi tahmin edebilecek bir durumdayım. Kimse diğerinin olduğu yerden dünyaya bakamaz ama bir süre için aynı koşullarda yaşadığımı söyleyebilirim.
Arsa alıp üzerine ev yapabilecek maddi durumu, kaba tabirle cebinde parası olan (ki ilk sayfalardaki yazıları okursanız buna sahip kişiler sayfalarda da vardır). Hatta bununla beraber gücü kuvveti yerinde olan şehirli fikirdaşlarımızın (başlığı baz alıyorum) bir çoğunda gördüğüm gidip köye (yine kaba tabirle) villa kondurma isteklerinden bahsediyordum. Çocuklarının köylü çocuklarla birlikte nasıl okuyabileceğini düşünen. Akrep, fare, yaban domuz gibi küçük detaylardan bahsedince sende işi korku filmine çevirdin diyebilen. En yakın ATM'nin nerde olduğu ilk sorusu olan. Odun kırmak yerine, ilk önce parayla kırdırmayı düşünebilen. Şartlara uymak yerine şartları değiştirmeyi amaçlayan bir gruba idi yazılarım.
Zaten bu başlığın amacıda fikir ve tecrübelerin paylaşımı, teknik gereksinimlerin yanı sıra manevi etkileride değerlendirmek değil midir?
Sayın bayindirmevki şayet beni anladıysanız İstanbul konusunda yaptığım hicvide anlamış olmalısınız. Şehrin benim ömrüm süresinde düzelmesini beklemem mantık dahilinde mümkün değil. Ama bu medeni yaşamı bitiren bizler olduğumuza göre (doğduğumda böyle olsa dahi), tekrar medenice yaşamayı başlatanda biz olabiliriz. Köydeki üreticiye hakkını vermek, markete gitmek yerine pazara gitmekle bile biraz daha mümkün. İstanbul dahil pekçok kentte hala üretici pazarları var. Bizim kültürümüzde bu var. Vazgeçeli de çok olmadı. Dolapta sakladığınız domatesin bir-iki hafta taş gibi durmasına sevinmezsek kimse bize o sentetikleri satamaz. Ben evimde domates yetiştiriyorum (şehirdeki evimde) pekçok arkadaşıma da fide veriyorum, saksılarda domates yetiştiriyorlar. Bu günlük ihtiyaçlarını karşılamasa da farkındalıklarını arttırıyor. İki domates arasındaki fark onlara bence iki hayat arasındaki farkı göstermeye yetiyor. Pekçok arkadşımın çocuğu domatesi migrosta yetişiyor sanıyor. İnek görmediği için yediği hamburger arasındaki bağlantıyı bilmiyor.
Biraz kafamızı kaldırsak şu öğretilen hayattan demek istiyorum. Şehir daha yaşanılır olabilir diyorum. O zaman sanırım Ali Bey belki sadece değişiklik olsun diye Çanakkale'ye gider, İstanbul'da geçirdiği rahat emekliliğinde yarınını bilir bizde belki yüzyüze sohbet edebilme imkanını daha kolay bulurduk.
Çimento kum çakıl konusuna gelince. Sadece önceki yazılarımı okusaydınız buna nasıl mecbur edildiğimi görmüşsünüzdür. Evet şehirden kaçtığımda 23 yaşında, tecrübesizdim. 58'de kaçsam farksız olmazdı. Arsamı aldığımda üzerinde bir bina yoktu. Bir ev yapmak istiyordum bu noktada devlet devreye girdi. Bana sınırlar çizdi, çizdirdi. Statik hesaplama zorunluluğu istediğinden betonları demirleri istedi. Benim kendi evimi ellerimle inşaa etmeme nerdeyse izin vermedi. İşveren, aynı zamanda müteahhit, duvarları ören usta olmamın bile yasal olarak karşılığını bulamadılar. Eğer izlediyseniz "Grand Design" adında forumdada daha önce bahsi geçen bir program var. Genellikle İngiltere'de yapılan özgün evleri inceliyorlar. Orada dahi (ülkemizdeki bürokrasiden şikayet ettiğimiz için) inşaat için alınacak izinler çok sıkı ve çok manasız. Uzun bürokratik işlemler gerekiyor. Uzun lafın kısası çimentoyu betonu yanınızda götürmeden devlet sizin arsanıza ev yapmanıza izin vermiyor (ahşap ve demir gibi diğer malzemelerii ayrı tutarak konuşuyorum)
Master olarak gördüğümüz Ali Bey'in evinin önüne dökeceği betonun nedenini anlayabiliyorum. Bir iki kişi dışında kimse "Abi keşke taş yapsaydın" demedi. Eminim imkan dahilinde olsa kendisini de orayı taş veya benzeri bir malzeme ile düzenler. Ayrıca bu sentezde artık beni rahatsız eden kısım şehirdeki çimentoyu oraya götürmek değil, çimentonun doğaya verdiği zarardır. Geri dönüşümü zor, üretimi için doğaya çok zarar verilen bir malzemedir. Zira Ali Bey'de molozu saklamak amacıyla belki ileride başkası için oluşacak yeni bir molozu yaratacaktır. (Yine suçladığımı düşünmeyin)
Sayın denizakvaryumu,
Forma dikkatli bakarsanı Ali Bey kaçışı imkanları dahilinde başarmış "kişiler"den biridir. Yani bunu yapan başkalarıda var. Diğerlerinin haklarını biraz yediğinizi düşünüyorum

Oturup inşaa ettiği evini vidasına kadar anlatmış kişilere haksızlık yapmamak lazım (Bkz. Aziz Fayda).
Sanırım Ali Bey sizlere aslında bu işin hiç düşündüğünüz kadar pahalıya çıkmadığını gösterdiği için size daha yakın geldi.
Yine bir sürü kalp kırmış bir yazı gönderiyor olabilirim. Her ne kadar şu sevgili internet sizere derdimi topluca anlatmayı sağlamış olsada hala buradan kendimi net olarak ifade edebildiğimi düşünmüyorum. Kullandığım parantez sayısı da artmaya başlamış zaten.
Saygılarımla
Kerem AKYAR