View Single Post
Eski 25-09-2009, 14:06   #4
limon
Ağaç Dostu
 
limon's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-03-2007
Şehir: istanbul
Mesajlar: 6,265
Bu tatilimizde, Yenikapı-Bandırma-Manisa-Muğla güzergahını izleyerek Fethiye'ye gittik. Aslında Kütahya üzerinden gitmeyi planlıyorduk ama çok yakın arkadaşımın orada çok kamyon olması dolayısıyla bu yolu kesinlikle kullanmamız üzerine telkinleriyle, güzergahı tamamen değiştirmek zorunda kaldık. Ufak tefek kısa mesafeli yol yapım çalışmaları yüzünden yolun tek şeride düşmesi dışında, oldukça sorunsuz bir yolculuktu.

Yola çıkmadan her zamanki gibi, Susurluk'ta ayran-çiğ börek hayali kursak ta feribottaki atıştırmalıkların arasından fazla zaman geçmediğinden bu müthiş ikiliyi dönüşte tatmaya karar verdik. Bu arada Bandırma iskelesindeki çalışma yüzünden, feribot yolculuğumuz beklediğimizden uzun sürdü. Güler Hanım'ın kulaklarını çınlatarak Manyas'tan geçtik.

Ufak bir, Denizli'den mi Manisa'dan mı gitsek ikilemi yaşayıp, GPS'in şefkatli kollarına bıraktık kendimizi. Teknoloji müthiş bir şey, eskiden olsa çarşaf gibi haritayı açar, copilotluk yapardım, yanlışlardan ben sorumlu olurdum. Arada bizi ana yoldan köy yollarına saptırıp, tekrar ana caddeye çıkardığı oldu ama kaybolmadık en azından.

Feribot hariç 10 saatlik bir yolculuktan sonra Fethiye'ye ulaştık. Fethiye'de Ovacık'ta eski taş evlerden oluşan bir tatil köyünde kaldık. Adı tatil köyü, basbayağı köy. İnternette bakıp fotoğraflarını çok beğenince buraya karar kıldım, tek müstakil 1 oda 1 salon, şömineli-ocaklı taş ev.

Köyün girişi
Name:  IMG_5607.jpg
Views: 4336
Size:  48.9 KB

Evimizin manzarası muhteşem, dağların tepesi genelde bulutluydu. Mendos-Baba Dağı
Name:  IMG_5633.jpg
Views: 4220
Size:  47.1 KB

Manzaraya karşı keçimiz evin duvarında dinleniyor.
Name:  keci.jpg
Views: 4056
Size:  68.7 KB

Begonviller her yerdeler, çok güzeller.
Name:  begonvil.jpg
Views: 6464
Size:  71.5 KB
Name:  IMG_5267.jpg
Views: 3868
Size:  66.4 KB

Yola çıkmadan evde günlük gezi planını hazırlamıştım. Sabah erken kalkıp kahvaltı edilip, öğlen kızgın güneş olmadan, antik harabeler gezilecek sonra o güzergahtaki koylarda ve plajlarda denize girilecek, akşam üstü de yine civardaki yöresel lokantalarda yemek yenilecek. (Google-Earth sağolsun)

Evlerde Tv yok, bilgisayar yok. Teknoloji tutkunu oğlumuz ilk iki gün, alkolu bırakmaya çalışanlar gibi teknoloji krizi yaşadı. "Alışacaksın, aklına bile gelmeyecek" dedik. 2 günün sonunda, "Ya insan bilgisayarsız, televizyonsuz da yaşayabiliyormuş" demeye başladı. Zaten sabah Horozun sesiyle uyanıp, gece yorgunluktan bitap halde tavuklarla beraber yattık. Uykuya dalma problemi yaşayan ben bile, yastığa beş kala kıvamına geldim.

Eve girince, tanıtım kitapçığına göz gezdirmemle biraz tadım kaçtı. Biz ki İstanbul'da köyde yaşadığımızdan, böceklere, Kertenkelelere, Kurbağalara alışığızdır, hiç korkmayız. Fakat kitapçıktaki Akrep, Yılan olabilir, onlar insanlardan çok korkuyorlar, sadece ayakkabılarınızı giyerken içlerini silkeleyin yazısını okumamla hafif tadım kaçmadı değil. Gece bir iki kere evi talan edip, kontrollerimi yaptım, fakat ev taş ev, girinti çıkıntı dolu, her yerde olabilirler duygusunu atmam zor oldu. Çok kez Kertenkele gördüm ama çok şirinlerdi, onlardan hiç korkmam.

Son 2 güne kadar her şey mükemmeldi, gündüz yürüyüş, yüzme, gece yorgunluktan bebekler gibi uyuma, her şey mükemmel gitti. Son 2 gün ne mi oldu? Evimiz daha önceden rezervasyonlu olduğundan başka bir eve geçtik. Arka tarafı yarısına kadar toprakla örtülü bir taş ev. Ama bu evin iç kısmı sıvalı, bembeyaz boyalı, "oh ne güzel, bembeyaz, içim açıldı" dedim. Gündüz yine bol tırmanış, yüzmenin ardından gece uyku. Gece telefonumun bir çantanın içinde çalmasıyla uyanıp, telefonu bulmaya çalışırken, ne göreyim? Hayatta en korkutuğum 3 şeyden birisi, koskocaman bir akrep, duvarda kıpırdaman duruyor. Panikle eşimi uyandırdım, tehlikeyi uzaklaştırdık, başka var mıdır korkusu içinde yine uyuklamaya başladım. Bu sefer tepemizde ayak sesleri başladı. Durmadan koşturan bir şey, arada şömineden bakır güğümün üstüne ufak taşlar dökülüyor. Buyrun ikinci kabusuma, en korktuğum 3 şeyden ikincisi fare. Sabahı zor ediyorum. Hemen söylüyoruz resepsiyona, aşağıya inmezler korkmayın, biz halledeceğiz diyorlar. Neyse, biz yine yollara düşüyoruz, geziyoruz, yüzüyoruz, gece odaya geliyoruz, şöminelerin ikisine de fare kapanı kurulmuş. Tabii kapana cazip yiyecek te konulmuş. O saatte respsiyon kapalı, açık olsa diyeceğim ki "bu fare bu yemeği almak için inecek aşağıya" Neyse yine yorgunluktan bitap yatıyoruz. Tepemizde yine ayak sesleri. Uyumam mümkün değil, nöbet tutmaya karar verdim. Şömineden yine taşlar döküldü, hoop minik fare indi nihayet. "Hii" yapmamla yukarı zıplayıp kaçması bir oldu.

Ertesi sabah 10 saatlik dönüş yolu, arabayı eşim kullanacak, uyuması gerek ama benim "hii" lememden uyuması mümkün değil. Fırladı yataktan, aklına müthiş bir fikir geldi " Yatağı oğlumuzun odasına taşıyalım" (O'nun odasının çatısı farklı, orada hiç ses- seda yok)
Gece yarısı, yatağı, karyolayı taşıdık, diğer odanın ışığını açık bıraktık,kapısını kapadık. Bir saat sonra metal sesiyle uyandık, "Tuzağa yakalandı"

Kabus gibi geçen 2 geceden sonra, taş ev hayalim tamamen bitmiştir. Taş evi sadece dışardan seviyorum, çok güzel fotoğraf veriyor Ama benim yaşayabilmem mümkün değil. Taş ev hayalim yerini, tertemiz sıvalı, bembeyaz boyalı eve bıraktı. Taş şömine bile istemiyorum.

Çok şükür, en korktuğum üçüncü şeye, Yılana raslamadım.

Dönüşü, Denizli üzerinden yaptık, Denizli'den sonraki Balıkesir yolu dışındaki yollar yine güzeldi. Balıkesir yolunun bir bölümü oldukça dar, tek şerit gidiş- tek şerit dönüş, geçitlerde tek şeride düşüyor. Ama iki taraf üzüm bağları, her yer yemyeşil, çok güzel. Bağdan yeni gelmiş köylü ablaya yanaşıyoruz, üzümler su gibi yeni kesilmiş. Kilosu 1 TL, İstanbullular için bedava. 20 kg karpuz 3 TL.

Balıkesir-Bandırma arasında yolda çalışmalar var, gece karanlıkta tehlikeli olabilir. Şerit çizgileri yok, yol arada birleşiyor, sol şerit karanlıkta asfalt gibi dursa da tamamen mıcır. Sabah kahvaltısından beri bir şey yemediğimiz için kurt gibi açız. Susurluk'ta durup, müthiş ikiliyle karınlarımızı doyuruyoruz. Sabah 11,30 çıktığımız yolculuğumuzda (21:30 feribotundan Yenikapı'da indiğimizde saatlerimiz saat gece yarısını gösteriyor. Yaklaşık 13 saattir yoldayız. Fethiye'ye İstanbul'dan arabayla gidecekler, 13 saati göze alsınlar.

"Yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat" diyorsunuz, biliyorum. Anlatmaya başlıyorum.

limon Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön