Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Fen Edebiyat Fakütesi Dekanı Prof.
Dr. Mustafa Gökçeoğlu, Antalya ve çevresinde gerçekleştirilen turistik ve ikinci konut amaçlı yapılaşmaların kumul alanlarındaki ekolojik dengeleri ve biyolojik çeşitliliği alt üst ettiğini bildirdi.
Prof. Dr. Mustafa Gökçeoğlu, yaptığı açıklamada, Antalya´nın 640 kilometrelik uzunluğuyla Akdeniz Bölgesinin en uzun kıyısı olan illerinden birisi olduğunu kaydetti. Kıyı boyunca kumul şeridinin uzandığını belirten Gökçeoğlu, kıyı kumullarının görünümü, kendine has bitki örtüsü ve deniz kıyı
kullanımı ile cazibe alanları olduğuna dikkati çekti.
Günümüzde bu alanların sürdürülebilir kullanımı yerine ´´bitirilmeye yönelik´´ kullanımların söz konusu olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Gökçeoğlu, şöyle konuştu:
´´Halbuki bu alanlardan yararlanma yanında, bu alanların devamlılığının sağlanması zorunludur. Söz konusu kumul alanların doğal bitki örtüsü korunarak devamlılığı sağlanmadığı takdirde, ileride bu kıyılar anlamını kaybedecektir. Bu alanların nadir bitki örtüsü ve kaplumbağalara yuva olan bu alanlara aşırı derecede otel ve yazlık ev yapımı, kamplar, kum alımı ve sera alanları olarak,
izinli ve izinsiz ve en önemlisi bilinçsiz kullanımı, bu ekosisteme dönüşü mümkün olmayan zararlar vermektedir.´´
-KUMULDA PLAJ VE SERA-
Prof. Dr. Mustafa Gökçeoğlu, Antalya ve yakın çevresinin flora ve fauna bakımından oldukça zengin bir yapıya sahip olduğunu, bu zenginliğin kumullar üzerine de yansıdığını kaydetti.
Akdeniz sahili boyunca uzanan aktif kumul alanlarının denizden hemen sonraki plajlar şeklinde yayılım gösterdiğini belirten Gökçeoğlu, bu alanlarda tek yıllık ve soğanlı bitkiler ile seyrek bitki örtüsü oluştuğunu bildirdi. Gökçeoğlu, ´´Bu
habitatta insan baskısının az olduğu yerlerde, kıyıdan uzaklaştıkça bitki tür sayısı artmakta ve kıyı kumulları habitatı, stabil kumul alanları habitatına dönüşmektedir. Stabil olmayan kıyı kumulları alanında tahribatlar en çok plaj
düzenlemesi, sera kullanımı şeklinde olmaktadır´´ dedi.
Prof. Dr. Gökçeoğlu, sabit kumul alanlarının da kıyı kumul alanlarının karaya doğru ilerlemesi ve zamanla hareketsiz duruma geçmesiyle oluştuğunu kaydetti.
Sabit kumul alanlarının da turizm ve yazlık amaçlı yapılarla işgal edildiğini söyleyen Gökçeoğlu, ´´Akdeniz bölgesinde sabit kumul alanlarında insan baskısından dolayı yer yer bozulmalar görülmektedir´´ diye konuştu.
-KUMUL ALANLARINDA YAPILAŞMA-
Kıyı alanları dışında kalan bölümlerin de kontrolsüz ve korumasız günübirlik kullanım sahaları olarak değerlendirildiğini dile getiren Prof. Dr. Gökçeoğlu, bu
alanlarda turistik ve ikinci konut amaçlı yapıların da yoğun bir şekilde inşa edildiğine dikkati çekti. Gökçeoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
´´Böylesi bir çarpık kullanım şekli olan kıyı kumullarında ekolojik bütünlükten ve biyolojik zenginlikten söz etmek bu gün için ne yazık ki mümkün değildir. Zira yakın geçmişte gerçekleştirilen yapılaşmalar, kumul alanlarındaki ekolojik dengeleri ve biyolojik çeşitliliği alt üst etmiştir. Dünyadaki ender caretta caretta üreme ortamlarından birisi niteliğinde olan bu kumullardaki mevcut arazi kullanımı, kaplumbağaların yumurta bırakmak amacıyla sahile çıkmalarını engellemekle kalmamış, onların bu sahil kesimlerinden de çekilmelerine neden olmuştur.´´
-DENGENİN BOZULMASINDA İNSAN FAKTÖRÜ-
Gökçeoğlu, biyolojik çeşitlilik açısından kumul alanlarının yakın çevresinin yerleşime tahsis edilmemesi gerektiğini ve bu alanların doğal kaplumbağa üretim ortamları olarak korunması gerektiğine dikkati çekti.
Söz konusu alanların tamamında son zamanlarda ekolojik dengelerin değişen düzeylerde bozulduğu ve doğal yaşam ortamlarındaki sürdürülebilirliğin yer yer tehlike sınırlarını aştığını vurgulayan Gökçeoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
´´Aktif ve stabil kumullardaki habitatların ve ekolojik dengelerin bozulmasındaki tek etken, yöredeki insan davranışları ile faaliyetleridir. Yapılan analizlere göre ciddi bir göç alan ve nüfusu hızla artan bölgelerde yaşayan
insanların doğa, çevre ve arazi kullanımı konularındaki bilgi eksikliklerinin ve bu konularda belli bir bilinç düzeyine ulaşamamış olmalarının, doğa tahribatının artmasındaki rolünün çok büyük olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle yöre insanları için bu konularda sürekli bir eğitim programı hazırlanmalı ve hiç vakit kaybedilmeden uygulamaya aktarılmalıdır.´´
Aa
|