Konu: Ortak oyun
View Single Post
Eski 27-01-2009, 14:19   #26
Müjgan
Ağaç Dostu
 
Müjgan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 02-08-2004
Şehir: Ankara
Mesajlar: 4,544
Mutluluk tablosu
Düzeltme 1:
..... isminde uzak, çook uzaklarda bir köy varmış. Bu köyün de gözlerdan ırak ama gönülleri cezbedecek güzellikle, dört tarafı geçit vermez, yüksek dağlarla çevrili bir büyük vadisi varmış. Bu yemyeşil vadide bilinen bütün güzel yabani çiçeklerin yanısıra, henüz adı sanı duyulmamış, keşfedilmemiş çiçekler de tüm güzellikleri ile arz-ı endam ederlermiş. Bütün uçanlar; kelebekler, böcekler, kuşlar, yeşil bir halının üstündeki desenleri oluştururcasına bu çiçeklerin civarında oynaşırlarmış.
Bu vadinin de orta yerinden, bu geçit vermez dağlara yağan kar sularının beslediği ve yamaçlardaki göz göz pınarlardan doğan, ışıl ışıl sularında güzel peri kızlarının yıkandığı, gürül gürül bir nehir akarmış. Nehir arazinin eğimini taklit ederek irili ufaklı kollara ayrılmış. Minik derelerle beslenen bu çaylar, o yeşil halı üzerinde su görmedik yer bırakmazmış.
Dağlar üçbin metreyi aşkın olduğundan zirvelerinden kar eksik olmaz ve böylece yazın dahi nehir yatağı kurumaz, suyu azalsa da, gürül gürül değil nazlı nazlı süzülse de bu güzel vadiye hayat vermeye devam edermiş.

Vadide binbir çeşit bitki ve hayvan yaşarmış. Hem de öyle uzun süredir birlikte yaşıyorlarmış ki bu vadide ne zamandan beri mutlu mesut yaşadıklarını bilmez, tüm dünyayı ve yaşamı da kendilerininki gibi zanneder, dünyanın hep ve sadece bir mutluluk diyarı olduğuna inanırlarmış.

Oysa hiç de öyle değilmiş, hayvanların üzerinde neşeyle koşup durdukları, koyun ve keçilerin üzerinden bir sıçrayışta geçtikleri birçok düzgün kesilmiş taşın olduğu yerde, eskiden gaddarlığı ve yıkıcılığı ile bilinen bir uygarlığın kalıntıları varmış.

Savaşlarda daha iyi savunma yapabilecekleri bu vadinin yamaca doğru eteklerini kendilerine ülke yapan bu uygarlık yüzlerce değil binlerce yıl önce yıkılıp gitmiş.

Zamanında paha biçilemeyen ve insan hayatlarına kastetmeye varan entrikaların döndüğü konaklar, saraylar şimdi birer yıkıntı olmuş, o gurur abidesi sarayların sahipleri ise çoktan toprak olup, kemikleri bile eriyip gitmiş.

Şimdi artık bu topraklar birçok bitki ve hayvana vatan olup, kuşaklar boyu huzur içinde yaşadıkları yerler olmuş.

Buralara insan olarak artık gelse gelse karşı tepenin ardındaki köyde oturup, koyunlarını güden çoban gelmekteymiş.

Vadideki nehrin, sağındaki hakim tepede yaşlı mı yaşlı, büyük mü büyük, üzerinde en az 50-60 çift kuşun yuva yaptığı kocaman bir dişbudak ağacı varmış ki, gövdesine iki kişi sarılsa parmak uçları birbirine kavuşmazmış.
Bu dişbudak ağacının emsallerinin aksine bu denli görkemli ve gelişkin oluşu tabii ki sebepsiz değilmiş, nehrin taa yukarılardan, dağların yamaçlarından taşıdığı bereketli alüvyonlar, vadinin bu bölgesinde onbinlerce yıldır, irili ufaklı milyonlarca canlının katkısı ile çok bereketli topraklara dönüşüp köklerini beslediği için bu ağaç böylesi bir anıt ağaca dönüşmüş.

Dişbudak ağacı civardaki ormanın en yaşlı ve görmüş geçirmiş, feleğin çemberinden geçmiş bir ağacı olduğu için çok saygınmış. Bütün orman dedikoduları onun dallarında ve dibinde yapılırmış. Gündüz dinlenmek ve serinlemek için ağacın altına gelenlerin bütün konuşmalarını, ağaca komşu olan bir çalının dibinde yaşayan bilge kaplumbağa duyarmış.
Gece dallara konan kuşlardan aldığı bilgilerle de baykuş, dalların efendisi olmuş.
Bu vadide yaşayan köyün insanları da çok mutlularmış. Küçük ve dış dünyaya kapalı bir köy olduğu için kendi kuralları ve alışkanlıkları ile yaşarlarmış.
Verimli topraklarında besledikleri hayvanları ile birlikte yiyip içerler, kavgasız gürültüsüz yaşarlarmış. Tertemiz havası, içenin ömrüne ömür katan suları, ve doğal gübrelerle yetişen besin kaynakları sayesinde köylülerin yüzleri kıpkırmızı ve sağlıklıymış.
Erkekler gündüzleri bağda, bahçede çalışırlarken; kadınlar da ev işlerinin yanısıra, o vadinin güzel çiçeklerinden, otları ve bitki köklerinden yaptıkları boyalarla hazırladıkları yünlerden, çok güzel halı ve kilimler dokurlarmış.

Erkekler tarladan arta kalan vakitlerinde, dağın yamaçlarındaki ormanda avlanmaya giderlermiş. Bazan sülünlerle, kekliklerle dönerken, arada domuz vurup köye getirdikleri de olurmuş.
Köyün çocukları, öğretmenleri ile birlikte güzel havalarda nehrin kıyısına giderler, doğal sınıfta ders dinlerken, bir taraftan da nehirdeki balıkları tutmaya çalışırlarmış.


Düzenleyen Müjgan : 27-01-2009 saat 20:28
Müjgan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön