Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 26-07-2007
Şehir: Yerdeniz
Mesajlar: 186
|
O ağaçtan, onun canını acıtmadan ne kadar alacağım, toprağı yormadan ne kadar alacağımı bilir, onları daha fazlasına o şartlarda zorlamadan aldığımızla yetiniriz. Daha fazlasını almayı ben de bilirim ama kırk yılda bir gübre ve yağış düşmediğinde kırk yılda bir su vermenin dışında diyorum, zorlamadan yapıyoruz. Daha fazla yağ almak istediğimizde napıyoruz biliyor musunuz, deliceleri aşılıyor, birbirine rahatsızlık vermeyecek mesafede yeni fidanlar dikiyoruz zaman zaman.
Büyükler diyor ki: zeytine sormuşlar neden keyfin yok?
Demiş ki zeytin: taaaa şu tepedeki badem ağacı varyaaaa, işte ondandır sıkıntım.
Bunu ne için anlatırlar. Ağaçları yakın dikmeyeceksin, az öte dik. Seyrek tut araları diye. Zeytin kökleri geniş yayılır ya bu yüzden.
Bizim yetiştiriciliğimiz ile başka bir yörenin yetiştiriciliği arasında farkların en büyüğü, olayın kimyasını bozmamak öncelikle. Organik ve butik bir üretim oluyor ve daha fazla üretsek de nereye satsak duvarına çarpacağız biliyoruz. Eşe dosta ve Tariş’e satıyoruz.
Marketlerde kilosu 25-30-35lira, orjinal şişelenmiş çok liradan satılan bu kalitede yağı yeri geliyor 8-10 liradan veriyoruz.
Genel ve uzun vadeli politikalarımız yok. Yine geldik buraya. Ölmez ağacı öldürmeyelim.
Hükümet politikaları, şu anda hatta bir süredir, tarımda kendi kendini imha edecek bomba kararlar alıyor, izinler veriyor. Biz zamanında kendine (boğazına bakabilen, dışarıdan beslenmeyen anlamında. Bunu bazen sanayiyi de düşünerek yanlış değerlendirenler olabiliyor) yetebilen yedi ülkeden biriyken… Tarım yapabilen, en az kendi yiyeceği kadarına da olsa dışarıya muhtaç olmayan ülkeler ayakta kalabilir. Birilerinin eli boğazımızı sıkıyor ve gevşetiyorken, en temel ihtiyacımızı karşılarken başklarının eline bakıyorken ne kadar güçlü olabilirsiniz ki? Tekrar tekrar söyleyeceğim: Türkiye’nin geleceği tarımda.
Her gün gidip tek tek topladığına mı değiyor, o çuvallrı hergün taşıdığına mı, çalışacak genç yok, onca taşıyıp değirmende sıktırdığına mı değiyor diyorlar. Valla değiyor. İnsan gurur duyuyor, 90-100 yaşındaki arkadaşlarım da halaa bundan gurur duyuyor, ben de. Sürekli de zeytin dikiyoruz. Toplayan olmasa da dikiyoruz. Zeytin dikin.
Bir süre sonra bakarsınız politikalar geliştirilir, veya bir yerlere üye olunur... ancak kotalar koyacaklardır. O yüzden kimse şimdi niye ektin diyemiyorken ağaç dikelim. Dİkerken, çevreye en uyumlu olan türleri düşünerek dikelim. Egedekine bakarak güneydoğuya, Ayvalıktakine bakarak İzmir'e dikim yapmayalım yeter ki. İşte neye göre yağlık ne kadar, sofralığı ne kadar ekelim konusuna geldik ama sofralık zeytin için sofralık, yağ için yağlık zeytin ekelim. Elekaltı zeytinlerden yağ sıktırırsak, kimse de yağımızı almaz.
İspanya zeytinyağı devi, kişi başı tüketim 15kilo/yıl. Sabah kahvaltısında zeytinyağı yiyorlar.
Piyasada 10-35liradan zeytinyağı satılıyor, tüketici bu fiyata yağ alıp yer mi? Ucuz olduğu için pamukyağı, ayçiçekyağı yiyen insanımız, sağlıklı olduğu için bu fiyata yanına yaklaşmaz. Biz tüketiciye daha ucuz zeytnyağı yedirmenin, tüketimi artırmanın kendi içimizdeki yollarını araştıralım bir de.
Neden kendi insanımız bile nasiplenemiyorken bu nimetten, neden haala yok parasına dışarıya satmaya uğraşalım, bizden almamak için bu kadar direniyorken? Önce kalitemizi belirleyelim, ki sonra ardında dik duralım.
Dışarıda bizim yağımızı kalitesiz olarak tanıyorlar. Hatta zamanında, Türkiye’den ADBye gemiyle gönderilen yağda sahtecilik yapmayı göze alacak kadar bindiği dalı kesen akılsızlar bile olmuş. "Türkiye'nin yağıkalitesizdir. Ama olsun biz onu düşük fiyattan alır işler, kendi yağımız olarak işlenmiş, şu kalitede yağ olarak bu fiyattan satarız. " diyor yağımızı aracılarla alıyorlar, işliyorlar. Bizim yağımızı kendi markları ile katmadeğeriyle satıyorlar, ihraç bile ediyorlar ama Türkiye'nin adı geçmiyor. Neden? sürekli bir kalite sağlayamadığımızdan, devam ettirememizden ötürü...
Haydi biraz daha yukarıdan bakarak düşünelim.
- Zeytin dikelim; arazimiz çok.
- Onlar büyüyene kadar bir araya gelelim. Politika geliştirecek politikacı yok. Ağaçlar büyüyene kadar çok zaman da yok.
- Kaliteyi bozmayacak yetiştirme ve toplama tekniklerini kullanalım. Kimyasallarla fazla oynamayalım (bana göre). Ağaçlara gençleştirme yapalım.
- Kalitemize güvenerek, çiftçiyi düşünen, işler, güvenilir kooperatifçilik sistemi kuralım, kurulmalı. İspanya köylüsü böyle kalkındı. Üretici, tek başına cebelleşmeye bırakılmamalı.
- Uygun fiyatla kendi içimizde tüketimi artırmayı da düşünelim. İnsanımız ürünleri ucuza elde etsin.
- Küresel ısınma, iklim değşikliğinin geri dönüşü mümkün görünmüyor. İspnaya’nın yaşadıkları, iklimin, her şeyin önünde gittiğinin kanıtı; rekoltesi yarıdan fazla düştü. İleride Türkiye bu konuda en az zarar gören topraklar (kaç yıl öncesinden yıllarca sonraları nerelerde iklim nasıl olacak diye Bİr Japon üniversitesi ve bir İngiliz üniversitesinin sitelerinde haritalarla anlatıldığını görmüştüm) olarak gözde olacak; keza tarım ürünleriyle de. En azından kendi kendimize yeter bile kalsak iyi. Çok basit düzeneklerle bile olsa damlama sulama düzeneklerimizi kuralım.
|