ağaçtan öyküler
Şimdi gelelim şu ağaç işine.
Hasan ustamız var canı sağolsun, pek şeker bir insan. Atölyesine girince sizi çeken şey talaşlar bir tarafa, istiflenmiş gürgen, kayın, ceviz; Tezgah ın üzerinde sırasıra dizilmiş bıçakları, elinde gül ağacından tokmağı ile o güneş görmemeiş beyaz yüzüyle, sıcak bir tebessüm. Yaşınızın bir önemi yok. Onca, onun gönlünce kolay gelsin diyen herkes abi. Çalışırken sizden o gülen yüzünü eksik etmez ama hal hatır sormayı çay molasına bırakır. Ağacın yüzünü, damarlarını parmaklarıyla okşarken kıskanır diğer aşıklar. Bıçaklar değişir, tokmak iner kalkar, daha çokta el işler ter akarken şakağından.
Zımparaya hacet kalmaz gülü, lalesi süsü dür ağacın.
Asıl ismi Tabip. Babası "doktor olsu oğlum" diyerek, Tabip koymuş koymasına ama şehir yutmuş hepsini. İlk okul bitmeden sitelerde usta tokatı yerken bulmuş kendini. "Sonrası evlendik çoluk çocuk" diyor. "Hasanlık gelip giderken, ustalıkta şu bıçaklar yüzünden bulaştı bedene. Tabiplik ise babam da kaldı" deyip çayını bitirirken bir tebessüm daha verir size. Sonra lalelere güllere döner bakışları.
Tezgahın yanında ceviz yarısı oyulmuş yarısı beklemekte. Kızına sandık oyar usuldan. Kızar için için eline, küfürle karışık yüzü ekşir acır. eli kaymış yaralamış oymayı ozamandırda almamaış eline. Kızının yaşı ise henüz 9
"çok iyi okuyor amcası" diyerek de eklemeden edemiyor. Sonra "ben ölmeden biter elbet" diye sandığa bir küfür daha edip helaleşiyor sizinle, abi diyor. lalesine gülüne dönüyor yüzü. Sesizce ayrılmak kalıyor size.
|