VI-13.
SÜT-KANSER
Çin’de geleneksel gıdalarını yiyen sadece 10,000 kadından sadece bir tanesi meme kanserinden ölürken, geleneksel gıdalarını önemli ölçüde azaltıp batı tipi beslenmeye başlayan Hong Kong’ta sıklık 34:10,000’ye çıkmaktadır. Halbuki Batı ülkelerindeki sıklık kıyaslanmayacak kadar çok yüksek olup 1:10 ile 1:20 arasında değişmektedir (62).
Çin’dekine benzer düşük meme kanseri sıklığı Japonya’da da (Hatta atom bombası atılan Nagazaki ve Hiroşima’da) vardır. Halbuki batı ülkelerine göç eden Japonlarda bir iki nesil sonra meme kanseri sıklığı, bulundukları ülkenin beyaz halkı kadar yüksek olmaktadır. Bu süre geleneksel beslenme şeklinin büyük ölçüde terk edildiği zamana denk düşmektedir.
Çin ve Japonya’da prostat kanseri de çok nadir görülmektedir. Bu ülkelerde bazı kanserlerin az görülmesi doğal beslenmeye bağlanabilirse de bunu her kanser çeşidi için söylemek mümkün değildir. Örneğin Uzakdoğu ülkelerinde ösefagus, mide, tiroid, pankreas ve karaciğer kanserleri daha fazla görülmektedir. Uzak Doğu Halklarının diyeti hangi bakımlardan batılılardan farklıdır? Çin ve Japon diyetlerinin batı diyetlerinden en önemli farklarından biri yakın zamanlara kadar nerdeyse süt ve ürünleri hiç tüketilmemesidir.
Süt kansere neden olabilir mi?
Yapılan çok sayıda araştırmada süt tüketimi arttıkça yumurtalık (63-66), meme (67-73), kalın bağırsak (67, 74-76), akciğer (67, 77-79), mide (67, 80), pankreas (81-83) ve prostat (84-87) kanserinin daha fazla görüldüğü saptanmıştır.
Sütün hangi unsuru ya da unsurları meme kanserine yol açabilir?
Sütte bulunan bazı kimyasallar da kansere neden olabilirse de bu konuda suçlanan en önemli unsur sütte doğal olarak da bulunabilen IGF-1’dir. Büyümeyi hızlandıran en önemli etkenlerden biri olan IGF-1 fazlalığının kansere neden olması mümkündür. Prostat, kolon ve menopoz öncesi meme kanseri ile IGF-1 düzeyleri arasında sıkı bir ilişki vardır. Yani IGF-1 düzeyleri yükseldikçe bu kanserlerin sıklığı da artmaktadır (88-92).
Süt vahşi yaşamda sadece hızlı büyüyen hayvan yavrularına verilen bir gıdadır. Bu nedenle büyüme IGF-1 gibi faktörlerinden zengin olması da doğaldır. Büyüme hızının düştüğü kişilerin ilave olarak bir büyüme faktörünü alması o kişide kanser oluşmasına yol açabilir.
Süt içmeyen erişkin bir kişide 170 ng/mL olan kan IGF-1 düzeyi, süt ürünlerinden zengin gıdalarla beslenenlerle 200-210 ng/mL’ye çıkar (62).
Süt içenlerde IGF-1 niçin artmaktadır?
Bunu temelde belli başlı bazı nedenleri vardır;
Normalde süt içinde bulunan -IGF-1 de dahil- büyüme faktörlerinin çoğu sindirim sisteminden geçerken parçalanır. Ancak çok az miktar IGF-1 sütün pıhtı kısmının (kazein) içinde korunarak kana geçer. Aslında bu düşük miktarların fazla bir zararı yoktur.
Sütün içinde bulunan küçük proteinler ve amino asitler insanın kendi IGF-1’ini artırırlar. Süt ya da yoğurdun içine konulan yüksek miktardaki şeker de IGF-1 düzeyini artırır.
Süt pastörizasyon ve UHT gibi ısıl işlemlere maruz bırakılırsa kazein proteinini parçalayan protein sindirici (proteolitik) enzimler tahrip olduğu için kazein daha fazla büyüme faktörünü korur.
Normal koşullarda IGF-1’in diğer protein yapısında olan hormonlar gibi mide-barsak kanalında buradaki HCl ve proteolitik enzimler ile inaktive olması gerekir. Pastörizasyon işlemi maalesef sütte doğal olarak bulunan proteolitik enzimleri inaktive eder ve IGF-1’i denatüre olamaz; ve aktif halde bağırsaktan emilir (93).
FDA araştırıcıları 1990’da büyüme hormonu verilen inek sütünün pastörizasyonun IGF-1’i tahrip etmediği aslında tam tersine konsantrasyonunu artırdığını saptamışlardır. Aynı araştırıcılar sindirilemeyen IGF-1’in insanlarda bağırsaktan kana geçtiğini, farelerde ise büyümeyi hızlandırdığını göstermişlerdir.
Hem IGF-1 (94) ve hem de transforme edici büyüme faktörünün (95) pastörizasyona dayanıklı olduğu gösterilmiştir.
Yine betasellülin adlı hormon epidermal büyüme faktörü reseptörünü uyararak kansere yol açabilir (96). Betasellülin de pastörizasyon sırasında tahrip olmayan bir büyüme hormonudur (97).
IGF–1 faktörü doğal inek sütünde vücudumuzun kullanabileceği oranlarda bulunurken, ne yazık ki pastörizasyon sonrasındaki sütte artar. Ama en büyük tehlike hayvanlarda süt verimini artırmak için büyüme hormonunun (rbGH) kullanılmasıdır (98-102). Büyüme hormonu aktifleşerek IGF-1 olmakta o da büyümeyi artırmaktadır. Bu durumda IGF-1 vücudumuzun kullanabileceği oranların çok üstüne çıkar.
Fermente sütler kanserden koruyor
Süt ve kanser arsındaki ilişkiyi değerlendirirken hastaların diğer yediği gıdaların araştırılmazsa elde edilen sonuçlar yanıltıcı olacaktır. Yani belki süt kanser yapacaktır fakat, bol taze sebze, meyve ve doğal gıdalar yediği için hasta kanser olmamaktadır. Yine böyle bir ilişkinin olup olmadığını değerlendirmede tüketilen sütün işlenme şekli (çiğ, kaynatılmış, pastörize, homojenize olup olmadığı
vb.) göz önüne alınmalıdır. Afrika kabilelerinden Sambrular ve Masailer çok yük oranda tam yağlı çiğ süt tüketirler (günde 2-5 litre kadar). Buna rağmen bu kabilelerde kanser dahil birçok kronik hastalık çok az görülmektedir (103).
Pastörize edilmiş sütün aksine yoğurt ve kefir gibi fermente edilmiş süt ürünlerinin insan ve hayvan çalışmalarında kanseri önlediği ya da var olanları gerilettiği saptanmıştır (104-110). Tabii ki bu süt ürünleri ekşime özelliğine sahip olmalıdır. Bu ürünlerin pastörize sütlerden farkı probiyotiklerden, enzimlerden ve vitaminlerden zengin olmasıdır. Bir başka fark da homojenizasyon olmadığı için kansere neden olabilecek büyüme faktörlerinin mide-barsak sıvıları ile etkisizleşebilmesidir.
http://beslenmebulteni.com/bes/index...lar&Itemid=167
linkteki sayfadan, dosyalar, kutu sütü savaşlarını tıklayın.