| 
	
		
		
		
	         BİNGÖL ÇOBANLARI 
 
      Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum 
      Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum 
      Bekçileri gibiyiz ebenced buraların 
      Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların 
      Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi 
      Her gün aynı pınardan doldurur destimizi 
      Kırlara açılırız çıngıraklarımızla. 
 
      Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski yeni 
      Kuzular bize söyler yılların geçtiğini 
      Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek 
      Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek 
      Dolaştırıp dururuz aynı daüssılayı 
      Her adım uyandırır acı bir hatırayı! 
 
      Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda 
      Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam 
      Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda 
      "Suna"mın başka köye gelin gittiği akşam. 
 
      Gün biter, sürü yatar ve sararsan bir ayla 
      Çoban hicranlarını basar bağrına yayla 
      Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al 
      Diye hıçkırır kaval. 
 
      Bir çoban parçasısın, olmasan bile koyun 
      Daima eğeceksin başkalarına boyun 
      Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı 
      Yamaçlarda her aksam batan güneşe karşı 
      Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an 
      Madem ki kara bahtın adını koydu çoban! 
 
      Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden 
      Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden 
      Anlattı uzun uzun. 
 
      Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun 
      Nadir duyabildiği taze bir heyecanla 
      Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla 
      Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına 
      Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına. 
 
      (Kemalettin KAMU)  
		
		
		
                
		
		
		
	 |