View Single Post
Eski 27-10-2008, 14:55   #2
Cumhur Tonba
Ağaç Dostu
 
Cumhur Tonba's Avatar
 
Giriş Tarihi: 07-07-2008
Şehir: EDİRNE-ANTALYA
Mesajlar: 11,420
ama insanoğlu işte;
ne kadar acımasız ve gaddar, değilmi!
bir ağacı kökünden çıkaramasa da, eğer amacı yok etmek ise yapacak birşey yok.
o zaman kökünden keser, onuda yapamaz ise, zalimler gibi bir kibrit çakar ki, vay anam vay,
gerisini ne yazarım, nede söylerim. sonumu kendim bilirim ama kimseyle paylaşamam.

Yok yok, en iyisi Çınar olmak yinede, kocaman dallarımı gök yüzüne şöyle bir uzatıp yapraklarımla bulutlara dokunabilirim.

Geniş gövdemin kaç santim olduğunu merak ederler, yorgun insanlar benim güven veren gövdeme yaslanıp oh...derler.

Sahi birisi beni kucaklamıştı, yıllar önce, ne güzeldi hâlâ unutamıyorum, yine gelip benim koca gövdemi kucaklasalar, onlar beni duymayacaklar biliyorum ama ben de onları ne kadar çok sevdiğimi söyleyeceğim yinede.

Evet evet eğer Çınar olmasaydım bakabilirmiydim bu kadar yüksekten.
Görebilirmiydim ancak kuşların görebildiği güzellikleri toprak anamın kucağındaki.
Bu kadar çok yapraklarım, çocuklarım olurmuydu sanki.
Bu kadar kuşa, böceğe, kelebeğe, arıya ev sahipliği yapabilirmiydim hiç.
İyi ki Çınar olmuşum gene de.
Kötülüklerin yanında çok da iyilikler gördüm bu ergin yaşımda.
Görebilirmiydim hiç insan dostlarımın bu kadar çoklukla beni yazacaklarını bir gün.
İyi ki Çınar olmuşum gene de....

Gülüyorum bu insanoğluna, bıraksalar ben ve ağaç dostlarım onların yaşlarının katlarını görürüz biz. Ama insan zaafına her zaman yenik...

Anlamaya çalışmalı herşeyi, kendini onun yerine koymaya çalışmalı. Onlar isterler mi kollarını bacaklarını koparsınlar, olur olmadık işlerde kullansınlar.

Bazen benim diğer ağaç dostlarımın başına geliyor, duyuyorum, bazen de görüyorum.

Oysa herkes geçen bahar yanıma gelen küçük kız çocuğu gibi duyarlı olsa...

Pıtır pıtır ayak sesleriyle irkildim geçen bahar, her günki gibi sıradan bir bahar günü vermişim tatlı güneşin kollarına gövdemi, üzerimde geçen koca bir kışın mahmurluğu şekerleme yapıyorum.

Saçları iki yanından tokalı, pespembe bir etek üzerinde dünya şekeri bir insancık. Hemen badem dostum geldi aklıma o da böyle olur zaman zaman.

Neyse uzatmayayım yaklaştı koca gövdeme; vay canına sen ne kadar da büyüksün diye inanmaz gözlerle baktı baktı dallarıma, yapraklarıma.

Kalın gövdeme dokunarak döndü durdu etrafımda, derken annesinin sesi duyuldu ;Beni bekle yavrum, düşeceksin!

Korkma anne, dedi ufaklık ağaca tutunuyorum.

Annesi sordu;

Bu nasıl? Sabahtan beri geziyoruz yoruldum, artık seç te eve gidelim.

Yüreğim ağzıma geldi yeni bir tehlikeyle mi karşı karşıyaydım, oysa ne kadar da masum görünüyordu bu şirin kız.

Demek kaderim bu ufaklığın elindeydi, demek o seçecek annesi de uygulayacaktı...

Ah köklerimden sular çekildi sanki, kurudu, ne yapacaklardı bana, yakacaklar mıydı? kesecekler miydi yoksa..

Yalvarsam yakarsam annesine "benim de yavrularım var büyütmem gereken beni ancak sen anlarsın" desem duyar mı? kulak verir mi bana?

Bırakın beni asırlarca yaşarım, senin görmediğin nice atalarını bilirim desem, saygı duyarmı yaşama hakkıma, ah bir dile gelsem...

Ben kendi kendime düşünürken küçük kızın sesi duyuldu "bu harika anne, gördüklerimin en güzeli, bu olsun...

İşte o an çaresiz yavrularıma baktım, naparlar ne ederler bensiz diye endişelendim, yine sıkışınca toprak anam imdadıma yetişir, ona emanet ederim dedim, kendi kendime.

Demek beni beğenmişti, neden ben toprak ,ana neden ben yetmedi mi çektiklerim? bıçakla bile deldiler gövdemi.

Annenin yumuşacık sesiyle kendime geldim, kulak kabarttım onlara...

Önce ondan izin almalısın tatlım, dedi anne.

Bir de izin alacaklar; bile bile beni öldürün mü diyeceğim yani, böyle şirin bir kız napacak şimdi bana...

Güzel, ulu çınar bana birkaç yaprağından verebilirmisin, okulda yaprak baskısı yapacağız da ,öğretmenim kırlarda dolaşıp, beğendiniz yapraklardan bir kaç tane getirin, dedi de.

O tatlı başını yana eğmiş gözlerinin yetmediği ulu dallarıma bakıyordu...

Derin bir oh çekip, rahatlamanın eşliğinde öyle bir titredim ki istemeden de olsa bir sürü yaprağım düştü.

Küçük kız yaşasın, yaşasın bana bir sürü yaprak verdi diye hoplayıp zıpladı etrafımda.

Bildiği şarkıları söyledi neşeyle. Bense sevinç ve şaşkınlığı bir arada yaşıyordum, sen böyle tatlı istersin de ben sana yaprak vermez miyim hiç tatlı kız.

Bu insanlar beni vesveseli mi yaptı ne herkesten şüphelenir oldum, iyileri de var işte aralarında beni incitmekten korkan, nazik.

Keşke hep öyleleri gelse, tomar tomar yaprak versem, gölgemle korusam onları, uyusalar köklerimin üstünde.

Biliyorum onlar var, bir yerlerde...

Arınmalıyım bu kaygılarımdan,hergün kesileceğim, yakılacağım endişeleriyle savaşmaktan çok yoruldum.Bu yorgunluğum ancak uyursam geçer,ışığımda kayboldu çoktan.

Oda ne etrafım çınar ağaçlarıyla dolmuş, rüzgar estikçe yaprakları yapraklarıma, dalları dallarıma deyiyor. Ne güzel bu dokunuşlar, ya bu su sesi,yoksa dereler mi taştı. Tanrım sel! Köklerim....Kurtaran yok mu?

Çok şükür rüyaymış, Havada aydınlanmış çoktan, ama bu sesler de ne?
Dünkü küçük kızdan ne kadar da çoğalmış, her tarafta onlar, ellerindekileri çevreme yerleştiriyorlar, yaşasın fidan dikiyorlar, su da veriyorlar, demek rüyamda duyduğum su sesi buymuş.

Ne kadar mutluyum bu kışa yanlız girmeyeceğim.Sağolun küçük dostlarım

Evet evet yeni yeni dostlarım geliyor gene.
Umarım gelincikler gibi onlar da hemen gitmezler
Umarım bu küçük kız gibi başka insan dostlarım da sık sık gelirler beni ziyarete.
Yaşamak güzel şey tabii dostları yanında olanlar için.

Güzel şey aynı tasada ve düşüncedeki dostlarla sohbet.

Ne demişti Şair,
''yaşamak bir ağaç gbi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine,bu hasret bizim.''
Artık bu hasretlik bitse diyorum, geldiler ve gelincikler gibi çekip gittiler.Bıraktıkları şu küçük fidanlar ne kadar da narin öyle. Rüzgar esse kırılacaklar sanki, kar yağsa donacaklar.İçimden kucaklamak geliyor onları ama kıpırdayamıyorum yerimden, bakıyorum bakıyorum sadece.
Nasıl da değişiyor günler, sonra geceler. Güneşle ısınıyorken, yıldızlarla ışıyorum,fırtınada titriyor, gök gürlemesinde korkuyorum.Ve bulutlar, kara bulutlar geldiğinde hapsoluyorum sanki, yerle gök arasına. Bunalıyorum bu bulutlardan.

Dün aklıma düşen şair, bugün gölgeme uzanıp benimle ilgili bir şiir yazmaya başladı. Uzanıp baktım üzerinden, işte bak, ikimizden bahsediyor (bir de ömrümüzden...)

"Su başında durmuşuz,
çınarla ben.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarla benim.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana.

Su basında durmuşuz,
çınarla ben, bir de kedi.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarla benim, bir de kedinin.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana, bir de kediye.

Su basında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, bir de güneş.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, bir de günesin.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, bir de güneşe.

Su basında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, günesin, bir de ömrümüzün.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.

Su basında durmuşuz.
Önce kedi gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra ben gideceğim,
kaybolacak suda suretim.
Sonra çınar gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra su gidecek
güneş kalacak;
sonra o da gidecek...

Su basında durmuşuz.
Su serin,
Çınar ulu,
Ben şiir yazıyorum.
Kedi uyukluyor
Güneş sıcak.
Çok şükür yaşıyoruz.
Suyun şavkı vuruyor bize
Çınara bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze*..."

(Bu yeni ziyaretçimle içim sevinçle doldu, işte böyle dostları olmalı,
böyle yaşamalı diye geçirdim içimden.
Gece etrafımda danseden çocuklar kadar mutluydum!
belki şairim gene gelir diye,
geçtim en güzel rüyaların içinden...)
(*: N.H.R.)

Nazım'mıymış neymiş bu gölgeme uzanan şairin adı.
Güzeldi ama kedili, güneşli ve benli şiiri.
İlham verdim demekki ona haşmetli gövdemle.
Ne mısralar, ne Nazım'lar geçti önümden şimdiye kadar.
Hepsi toprakta bir ben ayakta kaldım şimdiye kadar.

Ayrılırken yanımdan, kulağıma fısıldadı şairim,
mezar falan da istemezmiş öldüğünde başında
ben olsam yetermiş o gün geldiğinde
yanıbaşında

"bir de Memedin yüzü
bir de saman sarısı
bir de özlem kırmızısı..."

(bugün nedense gelmedi şairim...)

bugün canım çok sıkılıyor

- şu can sıkıntısından da
pek çabuk bıkılıyor!...-

"benziyor günlerim bir istasyonun
bekleme salonuna

gözlerim dikili tren yoluna...

O kadar çok şey geçti ki başımdan, bütün hayatım bir film şeridi gibi canlandı gözlerimin önünde.
Sevinçlerim, üzüntülerim ve korkularım.
Endişe ve dehşet içinde beklediğim anlar, nasıl da mutluluğa döndü.
Şimdi kendimi çok yorgun ve yaşlı hissediyorum, her tarafım buruş buruş oldu, buna kabuk diyorlar. Ama yine de çok mutluyum, hayatım boşa geçmedi, bir yığın evlâdım, hatta torunlarım oldu. Pek çok dost da edindim. Ama artık dinlenmek istiyorum, derin bir uykuya yatıp, iyice dinlenmek.........

Dur sakın ha! Derin bir uykuya dalmak mı? yoksa ölmekle aynı şey mi,Neler saçmalıyorum öyle, ben ki 300 yıllık koca çınar, daha 500 yıllıklar yaşarken neden öleyim,
Umut, umutsuz yaşanmıyor yoksa umutlarımı mı yitiriyorum. Oysa ağaçlar içinde en çok beni seven koca şair,

UMUT
Geleceğin tutkusunu
nakış nakış işlemektir umut

Umuttur sevgiyle ürer
Ve sevmek yürek işidir
Ve büyütmek sevdayı emek işidir
N.Hikmet

Dememiş miydi?

Ah sevda..
Ah aşıklar..
Gölgemde uzanıp birbirine şiirler okuyan aşıklar..
Ah aşk..
Nedir aşk?
Hiç bilemeyceğimi düşünüyorum eğer bir çınar olmasam..
Yağmurda rahmet ararken görmesem aşk için akan gözyaşlarını..
Bedenimde hissetmesem o tuzlu tadı..
Neydi diye düşünmesem o genç kızı ağlatanı..
Düşünmesem anlayamazdım elbet, yağmur der geçerdim..
Ama düşündüm..
Çok uzun zaman düşündüm..
Aşktı, sevdaydı adı..
Kah gölgemde uznıp bereber geçirecekleri günleri düşündü gençler..
Kah elele, anılarını anlattı yaşı çiftler..
Kah isimlerini kazıdılar gövdeme, beni acılar içinde bırakarak..
Ama..
Ellerdi hiç ayrılmayan, yüreklerdi iki yabancıyı eş yapan..
Aşk yürekteydi, aşk ellerdeydi, aşk gözyaşındaydı..
Aşk o tuzlu tatda, o birbirine bakan gözlerdeydi ama ama ençok yüreklerde..
Ben de olmayan o şeyde..
Aşık olabilir miyim ben?
Yüreğim var mı benim?
Yoksa yağmur mu aşık bana?
Yoksa yağmur benim için mi yağıyor, ya da bulutlar benim için mi ağlıyor?
Hissedemiyorum..
Yoksa gövdeme kazıdıkları zaman isimlerini onlara mı sormalıydım aşk acı mıdır diye..
Nerede benim yüreğim?
Kime benim sevdam?
Hayır, hayır ölemem yüreğim var mı bilmeden..
Kime sorsam, ne yapsam...

Bugün şairim gene geldi, umuttan, sevdadan bahsetti...ve evet..gene beni anlattı bana...Yaşlanmanın kabukta, gövdede değil, yürekte olduğunu fısıldadı yapraklarıma...

"Çınar olsam dinlensem gölgesinde
Kitap olsam okusam uykusuz gecelerimde
sıkılmadan
Kalem olmak istemem kendi elimde bile
Kapı olsam iyilere açsam kötülere kapasam
Pencere olsam perdesiz ve iki kanadı açık bir
pencere ve şehri soksam odama
SÖZ OLSAM ÇAĞIRSAM HAKLIYA DOĞRUYA GÜZELE
SÖZ OLSAM SÖYLESEM SEVDAMI YUMUŞACIK"

Elindeki ile yetinmeyen. Hırslarının esiri olan. Tüketen, yok eden, acımasız, ve egoist.
İyiside çok iyi olan. İnsanoğlu.
Senden bir ricam var.. Müseade edersen 5-6 asır bu toprakta yaşayacağım. Hikayelerini gelecek nesillere aktaracağim. Bırak beni. Bu topraklarda, kök saldığım yerlerde çocuklarımla ve torunlarımla birlikte yaşayayım.

Ve sizler yeni yeni güzellikler keşfededurun.
Beni unutmayacağınızı biliyorum, ben de sizleri unutmayacağım, hele beni buralara getiren o kargayı hiç mi hiç unutmayacağım, çok müteşekkirim.

Cumhur Tonba Çevrimdışı   Başa Dön