View Single Post
Eski 21-10-2008, 09:58   #327
praecox
Kaybettik...
 
praecox's Avatar
 
Giriş Tarihi: 12-06-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 4,603
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Guler Mesajı Göster
Sevgili zenfree, bak ben bunları yazmamıştım, ne ileri zekâlı olduğumuzu anlayacaklar şimdi!!!!
Sahi, neydi o halimiz? Sanırım Safranbolu'nun havası çarpmıştı bizi, ama bak sana yine bir dedikodu vereyim, bu iş sadece bizim başımıza gelmemiş, hocamız praecox da arkadaşları ile aynı şeyi yaşamış, evet, evet havasından.......
Biz 10:30 gibi Safranbolu'ya girdik. Eski konaklar ve yeni meydan arasında önce Çamlıca pansyonunu bulmak için iki kez gittik geldik. Olay şu:
Kubilay arkadaşımız rabayı kullanıyor yoldan geçene konak soruluyor. Taxici veya sorulan şahıs anlatıyor isimler veriliyor cam kapatılıp yola çıkılıyor.

Praecox: -" Kubi anladın mı nasıl gideceğiz?"
Kubi: "- Sen sordun ben nerden bileyim. Hadi söyle nerden gideceğiz."
Praecox: "-Oğlum adam türkçe anlattı sen duymadın mı? Almanca İngilizce konuşmadık ya."
Kubi:"-Sen sordun ya ben dinlemedim" (Yalan.. o da anlamadı ya da unuttu.)

Zar zor Çamlıca pansyon bulundu. İndik tam kapıyı çalacağız ki... zırrr telefon.
Telefonda Sebo... Anlatıyor bizde burdayız diyorum... yok biz şurda bu konaktayız şöyle böyle eski yerleşim yerine gelin diyor.

Ben zar zor Kubi'yi razı edip eski yerleşim yerine yönlendiriyorum. Konak isimlerini hatırlamak namümkün. Aklımda kalan bir tek Bartın sapağı. Bu sapağı bulmak ise yine 2 kere ordan oraya aynı yolu kat etmekten geçiyor.

En nihayeti sayın İklimsiz biz yola çıkıyoruz sizi yoldan alırız diyor. yavaş yavaş aynı yollar tekrar geriye ket ediliyor Sebo ve iklimsiz görülünce rahat bir nefes alınıyor. Bu zamana kadar arka sırada oturan Ephesos'dan bir cümle çıkıyor ağzından. Biz buradan geçtiydik. ( O ana kadar arkada trans vaziyetlerinde hypnotik bir huzur içinde idi...) Kubi ve ben sert bir şekilde arkaya dönüp Ephesosa sinirlenesimiz geldi ancak bizde de adeta sinirler alınmış durumları hakim.

Kısacası aklımızda ne konak adları nede sokak yol tarifleri kaldı. İsimler telafuz edildiğinin saniyesinde zihinlerden siliniyordu adeta.

Bir de o saate kadar aç bilaç küçücük Safranboluyu ileri geri kat ederken hangi konakda buluşulacağını öğrendikten sonra bir yerde kahvaltı yapma gafletinde bulunduk. Khavaltı sonrasında elbetteki üçümüzün de aklından "Mümtazlar konağı" adı unutuluvermişdi bile. Tekrar telefon açıldı soruldu. Oraya varıldı ancak bu phenomene bir anlam veremedik kendimizden kaynaklanıyor sandı isek de toplantıda bu durumu herkesin yaşadığını duyunca bunama belirtilerinin sadece bize has bir durum olmadığını öğrenip bir nebze rahatladık.

Hala bu phenomene bir anlam veremedim.

Benim dikkatimi çeken bir konu ise Karbük'e girişte birden safranbolu'ya kadar tepelerdeki ağaç populasyonunun kalktığı. Tepeler Ağaçsız ormansız. Sanırım altında (yakılmadı ise bu ormanlar) Ağaçların gelişmesine mani olan ciddi demir cevherleri var. Belki bu demir madenleri bir şekilde manyetik alan sapması göstererek beyin fonksyonlarımızı da ciddi etkiliyor olabilirdi.
Oksigen fazlalığının nasıl bir euphorik bir durum yaratığı malumumdur. Olay bu değildi olay adeta beynimiz işlemez bir hal almıştı.

Kısacası çok güzel ama bir o kadar da enteresan bir gezi oldu. Resimlerde de görülebileceği gibi sinmiş pısırık halim de bu phenomenin etkisi olasa gerek.

Saygılarımla.

praecox Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön