Bir hikâyem daha var onu da anlatmak istiyorum.
Bahçede işlerin çok yoğun olduğu bir gün. Zar zor bir yardımcı buldum. Genç bir kadın, adı Sümbül.
Sabah altıda iş başı yaptık, hava sıcak diye altıda geliyor, saat dörtbuçuk-beşe doğru da iş bırakıyor.
Öğle üzeri, güneş tepemizde, ''Sümbül gel, birer dondurma yiyelim biraz dinleniriz'' dedim. Dondurmalarımızı aldık, güllü kameriyeye oturduk. Hem dondurmalarımızı yiyor, hem de sohbet ediyoruz.
Bu sıcakta çalışmak çok zor dedim. Amannn abla bu da iş mi dedi. Allah ırazı olsun, sen yine öğle yemeği veriyon, akşam çayı veriyon. Biz tarlada çok daha fazla yoruluyoruz, yevmiyeli işi zor, bütün gün güneş altında çalış aldığın 18 ytl yevmiye, yemeği de kendimiz götürüyoruz dedi. Devam etti; bazen o kadar çok yoruluyorum ki eve geldiğimde ekmek yoğuracak fırına atacak halim kalmıyor-biz öyle çarşıdan ekmek alamayız, onunla doymayız ki- biraz dinleneyim diye divana kıvrılıp yatıyorum.
O zaman aklıma sen geliyorsun. Kendi kendime diyorum ki ''Karı İstanbullu, hemi de paşa torunu, bi de ihtiyar, o o kadar çalışıyor da sen yatıyor musun Sümbül, kalk ekmeğini yoğur''
Birden anlayamadım ne, ne diyorsun dedim. O tekrarlayınca, Oğuz kahkahayı bastı '' valla Sümbül, bu kavgada bile söylenmez'' dedi.
Gördünüz mü ne diyerek kendini gaza getiriyormuş?
|