View Single Post
Eski 19-06-2008, 21:00   #102
Funda Kalaycıoğlu
Ağaç Dostu
 
Funda Kalaycıoğlu's Avatar
 
Giriş Tarihi: 20-11-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 264
Kene KKKA / Biyolojik mücadele mümkün mü?

Forumda daha önce kene konusu iki ana başlıkta gündeme gelmiş fakat ben 'bitkisel mücadele' konusunun ayrı başlık altında açılması gerektiğini düşündüm. Yanlış yapıyorsam moderatörümüzün doğru yere taşıyacağı fikrinden cesaret alarak yeni bir başlık açtım.

"Bahçelerimizin hobi olmaktan çıkıp kabus kaynağı haline gelmemesi için zehirli ilaçlamalardan başka yapılabilecek bir şeyler olmalı"
diye internette araştırma yaparken aşağıdaki yazıya rastladım ve sizlerle paylaşıp fikirlerinizi almak istedim:

Alıntı:
"...................
Şimdi hastalığa karşı çözüm olarak böcek öldürücü kullanılması öneriliyor.

Tıpkı kuş gribinde tamiflu satışlarının patlaması, karlı bir cinayet halini alan endüstriyel tavukçuluğun öne fırlaması gibi bu hastalıkta böcek ilacı satışlarını patlatacak.

Oysa böcek öldürücüler doğada öylesine derin bir tahribat oluşturuyor ki sonuçta keneler ölse bile, ikinci kuşakta böcek ilaçlarına dayanıklı mutasyon geçirmiş nesiller ortaya çıkacak.

Nasıl antibiyotikler vücudun doğal savunma sistemini tahrip ettiği için sürekli hastalıklar dirençli yeni nesil mikrop ya da virüslere karşı yeni antibiyotikler üretiliyorsa-ki bilim şimdiden bu savaşın mikroplar lehine sonuçlandığı kanısında-böcek öldürücülerde de aynı durum söz konusu. Her geçen gün yeni kimyasallarla böceklere karşı savaş açılıyor.

Oysa nasıl böcek öldürücüler faydalı ve doğal düşman konumundaki böcekleri de yok ederek “düşman”ın rahatça gelişimine olanak sağlıyor ise, kenelere dönük bu kimyasal saldırı da kenelerin doğal düşmanlarının da ölümüne (en başta tavuklar başta olmak üzere onlarla beslenen kuşların) neden olacak. Böylece keneler ilaçlara dayanıklı yeni nesiller ile mekânlarımızda ölüm saçmaya devam edecekler.

Tarım ilaçları, böcek öldürücüler doğada uzun süre kalabiliyor. Ekoloji tarihinde özel bir yeri olan Rachel Carson’nun, Sessiz Bahar kitabı bu felaketi anlatır. Carson’a göre insan, yüzyıllarca sadece kendi çıkarını düşünmüş, kendi çıkarını kollamaktan başka bir şey yapma gereğini duymamıştır. Doğayı emrine geçirmek için her türlü hileye başvurmuştur. E.B. White’ ın dediği gibi “Eğer kendimizi bu gezegene uydurmaya çalışsak, onu kuşkucu ve diktatörce bakış açısıyla değil de değerbilir biçimde görebilseydik varlığımızı sürdürebilme şansımız daha yüksek olurdu.” Rachel Carson da bazı bilim adamları ve hümanistler gibi gerçekleri fark etmiş ve o dönemde kimsenin cesaret edemeyeceği şeyleri yazıp, gerçekleri halka göstermeye çalışmıştır. Bu kitabın yayınlanması da aslında o kadar da kolay olmamıştı, çünkü hiçbir yayınevi zararlı kimyasallar üreten endüstri devleriyle karşı karşıya kalmak istemiyordu ve her şeyin ekonomik çıkarlara dayandığı bu devirde, Carson zoru başararak 1962′ de kitabını yayınlamış ve zararlı kimyasalların önüne geçme hedefindeki ilk adımını atmıştır.

O günden bu yana biliyoruz ki böcek öldürücüler havaya, suya karışmakta besin zinciri yolu ile diğer canlıların yağ dokusunda birikmekte. Bu da özellikle kuş neslini olumsuz etkilemekte. Çünkü bu ilaçlar kuşların yumurtasındaki kireç tabakasını azalttığından, kuş yavruları yumurtaların çok erken çatlaması neticesi bir sürü yavru kuş ölüyor.

Oysa bir çok kuş türü tüm hayatları boyunca sadece böcek yiyerek geçinirler. Bunlar arasında kırlangıçlar ve gece atmacaları anılabilir. Birçok tohum yiyen kuşlar da, yuva dönemlerinde böcek yerer. Zira tohum yiyen böcekler, yuvalarını böceklerin fazla oldukları dönemlerde yaparlar ve böcek nüfusunun azalmasında önemli rol oynarlar

Sadece böcekler değil böcekler için zehirli etkisi olan bitki türleri de var ve bitki türleri bir çok böceği özellikle de azotlu besinler alanları zehirleyerek nüfuslarını kontrol atında tutuyor. Sigaranın hammaddesi olarak tanıdığımız tütün (nicotîana tobaccum), yeryüzünde bulunan en zehirli bitki ailesinin (solanaceae) bir üyesi olan patlıcangillerde bulunuyor. Tütün bitkisi içinde bulunan ve nornikotin ve anabasin adı verilen bileşikler, insanlar ve diğer memeliler için orta düzeyde zehirliyken böcekler için öldürücü derecede zehirli. 1690 yılından beri böcek öldürücü olarak kullanılan tütün yapraklarının kullanımı 1950 yılından sonra artış gösteriyor. Tütün yapraklarından elde edilen özüt suyla karıştırılarak tarlalara püskürtülüyor. Tütünden elde edilen bu doğal zehir, böceklerin vücuduna solunum yoluyla gaz halinde girerek sinir sistemlerini felç ediyor ve böceğin ölümüne neden oluyor. Tütünden elde edilen doğal zehir özellikle emici tipte ağzı olan ve yumuşak vücutlu böceklere karşı etkili oluyor.

Papatyagiller (asteraceae) ailesinden olan krizantem (chrysanthemum cinerariaefolium), bilinen en eski ve en yaygın kullanım alanına sahip doğal böcek öldürücü konumunda. Çiçeklerinden elde edilen özütünde bulunan krisantemik ve pyretrik asitler, böcekler için öldürücü nitelikte. Bu bileşikler, böceklerin sinir hücrelerinin aşırı uyarılması sonucunda kaslarının kasılması ve felç olmalarına, daha sonra da hızlı bir şekilde ölmelerine neden oluyor. Krizantemden elde edilen ilacının güneşten çabuk etkilenmesi, onun geniş alanlarda kullanılmasına engel oluyor. Ancak susam ekstresiyle karıştırılarak tarlalarda da kullanılabiliyor.

Sofralarımızın vazgeçilmez garnitürlerinden olan sarımsak da kuvvetli bir böcek zehiri. Zambakgiller (Liliaceae) ailesinden olan bu bitki, sahip olduğu kükürtlü bileşikler sayesinde zararlı böceklerin bitkilere yaklaşmasını önlüyor. Bu tip bileşiklere böcek kovucu adı veriliyor. Sarımsaktan elde edilen özüt böcekleri öldürmediği için, böcek öldürücülere göre daha sık kullanılması gerekiyor.

Tütün ile aynı aileden olan acıbiber (capsicum annum) da böcekler için hem kovucu hem de öldürücü olarak kullanılabiliyor. Bibere acılığını veren bileşikler, böcek kovucu özelliğe de sahip. Yani biber özü sıkılan alanlara böcekler yaklaşmıyor. Hardal özüyle karıştırılan acıbiber özleriyse böceklerin ölümüne neden oluyor. Acıbiber bileşikleri böceklerin hücre zarını delerek, öldürücü olan hardal bileşiklerinin sinir hücrelerine girmesine ve onları etkisiz hale getirmesine yarıyor.2

O yüzden tarım il müdürlükleri kırsal alanları kimyasal ilaçlara boğmak yerine ekolojik bir mücadele verirlerse hem kene sorunu kökten çözülmüş olur hem de diğer canlıların yok olmasına neden olmamış olurlar. Nitekim keklik, sülün gibi kuş türleri ile başlayan bu mücadele bitkilerle de desteklenerek sürerse kenelerin doğal düşmanlarına zarar vermeden kene nüfusu kontrol altına alınabilir.

......................."
Ne Kuşsuz Ne Kenesiz- Dilaver Demirağ

http://yesilgazete.org/2008/05/29/ne-kussuz-ne-kenesiz/


Uzmanlarımızdan da fikirlerini ve önerilerini rica ediyorum. Gerçekten de çevreyi geri dönülmez bir şekilde etkileyecek olan bu zehirleri kullanmak yerine, bahçemizin belirli bölgelerinde yetiştirebileceğimiz 'kenesavar' bitkiler var mı ve sizce ne kadar etkili olabilirler?
Saygılar.

Funda Kalaycıoğlu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön