Merhaba,
Çocuklarınıza doğayı sevdirmeniz konusunda iş biraz size düşüyor galiba. Doğayı tanımanın çocuklar üzerinde inanılmaz etkileri var. Ve bu konuda çocuklara yönelik etkinlikler de son yıllarda çok arttı.
Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada sizin belirttiğiniz tarzda "doğa olayları" gözlemleniyor. Doğada her şey o kadar hassas dengelerle birbirine bağlı ki, müstakbel bir biyolog olarak ben bile bazı ilişkiler karşısında hayretler içerisinde kalıyorum. Bunun yanında, aynı zamanda doğa çok kararlı ve kendi içinde oldukça durağandır. Yani dış etkilere karşı çoğunlukla çok çeşitli savunma mekanizmaları geliştirir.
Dünyamızda olanlara çok da "anormal olaylar" gözüyle bakmamak lazım. Hepsi de bu denge içinde yeri olan şeyler. Bir de basının haber yapma uğruna abartılı anlatımları var. Örneğin geçtiğimiz yıllarda "et yiyen örümcek" paniği yaşandı. Halbuki söz konusu olan hayvan Türkiye'nin birçok bölgesinde doğal yayılışı olan bir Solpugid'den (Örümceklerden farklı bir gruptur ve birçok özellikleri bakımından onlardan çok farklıdırlar) başka bir şey değildi. Köylerdeki insanların çoğu bilir zaten, ama doğadan bihaber şehirli insanlar bu tarz şeylerle karşılaşınca paniğe kapılıyorlar. Siz gelip hayvanın yaşadığı yerin ortasına ev yapmışsanız onun günahı ne?
Biz insanlar doğa üzerinde yaptığımız birçok olumsuz etkiyi bir yandan da giderme çabası içerisindeyiz. Ama ne yaparsak yapalım, biz de "dünya gezegeninde" yaşıyorsak, bir şekilde bu dengede bir rolümüz var demektir. Tüm organizmaların yaptığı gibi, insan da kendi çıkarını düşünmek zorundadır. Doğa koruma çalışmaları bile bu amaç çerçevesindedir aslında. Niye doğayı korumaya çalışıyoruz, insanlığın sürekliliği için.
Güncel olarak yaşayan canlı grupları günümüze ulaşmak için bir sürü aşamadan geçmişler. Milyon yıllar boyunca çok büyük soy tükenimleri olmuş. Öyle ki bazılarında tüm hayvan gruplarının %70-80'i ortadan kalkmış. Şimdi düşünürseniz, o zaman insan mı vardı? Günümüzde bir yere meteor düşse gene bizim yüzümüzden oldu diyeceğiz

Bu konuya biraz daha gerçekçi yaklaşıyorum ben. Tabi ki elimizdeki imkanların sınırlarını zorlayacak seviyede doğayı korumaya çaışmalıyız, bunu yapmak zorundayız. Ben sadece bunu yaparken de kendi çıkarlarımızı düşündüğümüzü bilelim diyorum, bu çok doğal bir şey olsa da bazıları nedense ısrarla bunu reddedip "her canlının yaşama hakkı vardır", "doğayı değiştirmeye, tahrip etmeye hakkımız yoktur" gibi sözler sarfediyorlar. Gerçekten böyle düşünenler yok mudur, belki vardır. Varsa o insanı gerçekten tebrik ediyorum

, ama fazla sayıda olduklarını düşünmüyorum.
Aynı şekilde kene olayları, kuş gribi vakaları... bunlar da aslında var olan şeylerdi. Mesela kuş gribi 40-50 sene önce (tam tarihini hatırlamıyorum) dünya çapında çok büyük bir salgın yapmış ve binlerce kişi ölmüş. Bunlar doğada olan şeyler ama nedense biz bunların hiçbir zaman kendimize de etki edeceğini düşünmediğimiz için böyle olunca şaşırıyoruz. İnsanoğlu hep doğaya üstünlük sağlamaya çalışmıştır, ki bu hala da devam etmektedir. Bir çok konuda başarılı olunsa da hiç beklenmedik bir anda doğa, kontrol altına alınamayacağını çok iyi bir şekilde göstermiştir. Bu nedenle dikkat ettiyseniz son yıllarda her alanda doğaya karşı koymaktan diyade "doğayla uyumlu" uygulamalar yapılmakta. Bu sitenin de baş sözü olan "Siz onu umursamazsanız, doğa sizi hiç umursamaz." cümlesinin ne anlama geldiği üzerinde yavaş yavaş düşünmeye başladık galiba.
Doğal dengelerin bozulması ve doğa koruma konularıyla ilgili bir belgeselin sonunda duyduğum, yabani hayvanlar için söylenen ve çok hoşuma giden bir cümleyle bitirmek istiyorum: "
Önceden onlarla yaşayabilir miyiz diye düşünüyorduk, şimdi ise onlarsız yaşayabilir miyiz diye düşünüyoruz."
Bir çok şeyi harika bir şekilde özetleyen bir cümle bence.
Sevgi ve saygılarımla
Naşit İĞCİ