View Single Post
Eski 24-01-2008, 14:14   #9
sabah
Ağaç Dostu
 
sabah's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-03-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 2,922
b) 1985- 2005 Arasında Bileşik Sözcüklerdeki Değişimler

2005 Eylülünde yayımlanan “Yazım Kılavuzu”nun önsözünde de “(…)1985 baskılı İmlâ Kılavuzu, olumsuzlukları gideremediği gibi yazımda yeni tartışmalara da yol açmıştır” denilmektedir. Resmi TDK’nin kendisinin de kabul ettiği bu olumsuzluklar, yazık ki özellikle bileşik sözcüklerde sürüp gitmektedir.

1) Yapıtın 1985 baskısında “ilkokul, arapsaçı, genelkurmay, radyoevi, Gaziantep…” gibi yüzlerce bileşik sözcük hiçbir açıklama yapılmadan ayrılmıştır. Dil Derneği’nin zamanın Milli Eğitim Bakanı Sayın Hasan Celal Güzel’e sunduğu yanlışların bir kısmı, bakanlığın yayımladığı bir genelge ile düzeltilmiş, büyük bölümü kalmıştır.

2) Bileşik sözcükler, Türkçenin, hiçbir biçimde engelleyemeyecek en işlek sözcük üretme yollarından biridir. Türkçenin bileşik sözcük yapma kuralları 1965’ten sonra belirginleşmiş, bu yolla dilimize yüzlerce yeni sözcük ve terim; dolayısıyla düşünme, üretme alanımızı genişleten yepyeni kavramlar kazandırılmıştır. Ancak resmi TDK’ce yayımlanan Yazım Kılavuzu’nun 24. baskısında da bileşik sözcüklere ilişkin olarak bütün dilcileri şaşırtan ve örneklerle çelişen tanım ve açıklamalar sürmektedir. Yazım Kılavuzu’nda “BİRLEŞİK KELİMELERİN YAZILIŞI” büyük başlığı altında şu açıklamalar bulunmaktadır. Bu açıklamalarla verilen örnekler arasındaki çelişkiyi dikkatinize sunuyoruz:

* “Belirtisiz isim tamlamaları, sıfat tamlamaları, isnat grupları, birleşik fiiller, ikilemeler, kısaltma grupları ve kalıplaşmış çekimli fiillerden oluşan ifadeler, yeni bir kavramı karşıladıklarında birleşik kelime olurlar: yer çekimi, hanımeli, ses bilgisi, beyaz peynir, açıkgöz, toplu iğne, eli açık, sırtı pek, söz etmek, gelebilmek…” gibi bir açıklama ile örnekler arasında dilbilgisel açıdan tutarlılık var mıdır?

* 1965’ten bu yana yerleşmiş olan “bileşik sözcük” terimi bir yana atılmakta, dilbilimsel açıdan hiçbir anlam taşımayan, “Birleşik kelimeler belirli kurallar çerçevesinde bitişik ve ayrı olarak yazılır” açıklamasından sonra iki ayrı başlık altında “Bitişik Yazılan Birleşik Kelimeler” ve “Ayrı Yazılan Birleşik Kelimeler”e ilişkin tanım ve örnekler sıralanmaktadır.

2005 kılavuzundaki şu bileşikler, kılavuzun önceki baskılarında ayrı yazılıyordu: “alt yapı, Ayşe kadın, bakım evi, baş hekim, biçer döver, bilir kişi, Çerkez tavuğu, genel kurmay, gök kuşağı, ilk okul, ilk bahar, kitap evi, kuş başı, kör ebe, radyo evi, sivri sinek, son bahar, soy adı, uluslar arası, yayın evi, zeytin yağı …”gibi.

Bunlara benzer yüzlerce yanlış örnek yapıtın 24. baskısında da barınmaktadır; örneğin, “Acem lalesi, acı badem, Antep fıstığı, at kestanesi, at sineği, azı dişi, badem şekeri, badem yağı, balık yağı, bal rengi, büyük anne, can eriği, çam fıstığı, çam sakızı, çavuş üzümü, Çerkez tavuğu, deniz yılanı, dil bilimi, dil peyniri, deve dikeni, eş anlamlı, eşek dikeni, fener balığı, fındık faresi, hamam böceği, hava küre, incir kuşu, ipek böceği, kara yolu, kaşar peyniri, kesme şeker, kol böreği, kuş üzümü, Malta eriği, ön söz, safra kesesi, şeker kamışı, şeker pancarı, tas kebabı, taş kömürü, Tatar böreği, yer elması, yurt içi, yurt dışı…”

Ayrı yazılan bileşik sözcükler, “masa örtüsü, yemek masası, kol saati, takma kirpik…” gibi tamlamalarla birlikte sıralanmıştır. Kılavuz, kullanıcıları yanlışa yönlendirilmektedir.

Öte yandan “ayrı yazılan birleşik kelimeler”e benzeyen, kuruluşları aynı olan, “acemborusu, aslanağzı, baklaçiçeği, balköpüğü, camgöbeği, canevi, çayırsedefi, çobançantası, danaburnu, devetüyü, fildişi, gelinfeneri, gelinparmağı, gülkurusu, güvercinboynu, katırtırnağı, kazayağı, kavuniçi, kazboku, kızılşap, kızılkanat, kuşyemi, narçiçeği, ördekbaşı, ördekgagası, tavşanağzı, tavşankanı, turnagözü, vapurdumanı, venüsçarığı, vişneçürüğü, yavruağzı…” gibi bileşiklerle öncekiler arasındaki farkı bulmak olanaksızdır. Süs taşı olarak belirtilen ve ayrı yazılan “aslan ağzı” ile çiçek adı olan “aslanağzı”nı ayır etmek; deniz sözcüğüyle ayrı ve bileşik yazılan öğeler arasındaki farkı bulmak, özellikle öğrenciler açısından olanaksızdır. Örneğin “denizhıyarı, denizşakayığı; denizkestanesi, deniztavşanı” ile “deniz rezenesi, deniz marulu; deniz kazı, deniz yılanı” sözcüklerinin kuruluşu farklı mıdır?

Bu sözcükleri bir yıl önce bileşik yazan ders kitabı yazarları, soru hazırlayan kurullar, bir yıl sonra neyin bileşik, neyin ayrı olduğunu kestirememektedir. Nitekim bu tavır yüzünden sorun yaşayan kitap yazarları ve öğrencilerin durumu bilgimiz içindedir.

* Yine “acemborusu” gibi bir bitki adı bileşikken “Acem lalesi” gibi bir başka bitki adı ayrı yazılabilmekte, dahası “Acem lalesi”nin öteki adı “güneştopu” ise bileşik gösterilmektedir. Örneğin “baklaçiçeği, balköpüğü, camgöbeği, devetüyü” gibi bileşikler önceki baskılarda hangi mantıkla ayrılmışsa, 24. baskıda bileştirilmiştir; ama bu bileşiklerin ayrı yazımı sürdürülen bileşiklerden farkı nerededir, niçin 40-50 yıldır bileşik yazılan sözcükler ayrılmıştır? Yine ayrı yazılan “Arap rakamları, arap sabunu, Arap tavşanı” arasındaki fark nedir; hangisi tamlama, hangisi bileşik sözcüktür? Öte yandan “arap sabunu” ayrı yazılırken “arapsaçı” niçin bileşiktir? “Arap” sözcüğü, niçin kimi yerde küçük harfle yazılmaktadır?

* En önemlisi “ayrı yazılan birleşik kelime” tamlaması, dilbilgisel açıdan doğru mudur? Bu öğeler ayrı yazılıyorsa niçin “birleşik kelime” olarak adlandırılmaktadır?


Kaynak: Kamuoyunun Dikkatine: Resmi TDK'nin Yazım Kılavuzu ve Türkçe Sözlük'ünün ..başvuru kaynağı sayılması sakıncalıdır!

sabah Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön