Bu besin maddeleri iki ana grupta inceleyelim:
1-Mineral Olmayan Besin Maddeleri.
1.Hidrojen
2.Oksijen
3.Karbon
Bu üç element hava ve suda bulunur. Fotosentez denilen bir işlemle bitkiler güneşten aldıkları enerjiyle bünyelerindeki karbondioksidi , karbon ve oksijene, ve suyu da hidrojen ve oksijene parçalarlar. Bu parçaladıkları elementleri de nişasta ve şekere döndürürler. Nişasta ve şekerlerde bitkilerin depoladıkları besin maddeleridirler.
Bitkiler Karbon, Hidrojen, ve Oksijeni havadan ve sudan aldıkları için bitkilerin bu maddelerden ne kadar aldıklarını üreticilerin kontrol etme imkanları yoktur.
Bu maddelerden ne kadar aldıklarını üreticilerin kontrol etme imkanları yoktur.
2. Mineral Olan Besin Maddeleri.
Geri kalan 17 besin maddesi de mineral olan besin maddeleridir ve bunlar toprakta ve toprağın bünyesinde bulunan suda erimiş halde bulunmaktadır. Bitkiler bu maddeleri kökleri vasıtasıyla suyla birlikte bünyelerine alırlar. Fakat bu besin maddelerinin tamamı toprakta yetirince mevcut değildir ve bitkiler bu maddelerin eksikliğinden dolayı sağlıklı bir şekilde büyüyüp gelişemezler. Üreticilerin gübre kullanımlarının sebebi de bitkilerin sağlıklı büyüyüp gelişebilmeleri ve verim vermeleri için bu eksik olan maddeleri toprağa vermektir.
Mineral besin maddelerinide iki grubta inceleyebiliriz:
1.Makro Besin Maddeleri. (Makro Elementler)
Makro besin maddeleri bitkilerin büyüyüp gelişebilmeleri için gerekli olan maddelerdir. Bu besin maddelerine bitkiler yüksek miktarlarda ihtiyaç duyarlar.
Makro besin maddeleri Şunlardır:
1.Azot (N)
2.Fosfor (P)
3.Potas (K)
4.Kalsiyum (Ca)
5.Magnezyum Mg)
6.Kükürt [Sülfür (S)]
2.Mikro Besin Maddeleri (Mikro Elementler)
Bu besin maddelerine iz mineraller de denir. Bitkilerin bu maddelere az miktarlarda ihtiyaç duyarlar. Bundan dolayı iz minareller adını alır. İz miktar bakımından az olan anlamına gelmektedir (Trace Elements).
Bu iz minerallerde iki grup olarak değerlendirilir.
a)Esansiyel İz Mineraller. (Temel İz Elementler)
1.Bor (B)
2.Clor (Cl)
3.Bakır (Cu)
4.Demir (Fe)
5.Manganez (Mn)
6.Sodyum (Na)
7.Çinko Zn)
8.Molibden (Mo)
9.Nikel (Ni)
b) Yararlı İz Elementler.
1.Silisyum (Silikon) (Si), 2.Kobalt (Co).
Bu yararlı iz elementler bütün bitkiler için ihtiyaç olmasa da bazı bitkiler için gereklidir.
Örneğin; Silikonun hücre duvarlarında bulunduğu ve bitkilerin, kuraklığa, hastalık, haşere ve mantarlara karşı bitkinin dayanıklılığını artırdığı anlatılmaktadır.
Optimum (en uygun) bir verim almak için, üreticiler büyüme mevsimi boyunca ihtiyaca göre gerekli besin maddelerini ayarlamalıdırlar.
Mineral madde iyonlarının bitki tarafından alınması hava şartlarıyla birlikte birçok faktörlere bağlıdır. Bu faktörler toprağın "Katyon Değişim Kapasitesi", bitki besin maddelerinin bulunduğu ortamın ve sulama suyunun "pH" sı, gibi faktörleri kapsar.
Katyon Değişim Kapasitesi Nedir?
Katyon değişim kapasitesi bitki besin maddelerinin içinde bulunduğu ortamın bir birleriyle iyon alış verişi yapabileceği mineral maddelerini kendi bünyesinde tutma kapasitesidir.
Bu katyonlar, amonyum azotu, potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir, manganez, çinko, bakır gibi elemnteleri kapsar. Torf yosunu, ağaç kabuğu, testere tozu, ve öteki organik maddelerden oluşan karışımlarında aynı şekilde katyon değişim kapasiteleri vardır.
pH Nedir?
pH: Üzerinde 1-14 arası rakamlar bulunan bir ıskala ile Baz (Alkali) ve Asitliliğin ölçümüdür.
7 nin altında pH Asitliliği, 7 nin üstünde Baz (alkali) ve 7 Nötr olduğunu gösterir.
Solüsyon halindeki büyüme ortamınının asitliliğini ve alkali (baz) oluşunu ifade eder. Bu solüsyon suda erimiş, iyon formundaki mineral maddeleri ihtiva eder.
Bu solüsyonun asit, nötr, **** alkali (baz) şeklindeki reaksiyonları mineral maddelerin bitkinin kökleri tarafından alınması üzerinde büyük etkisi vardır.
Eğer bu solüsyon içinde büyük miktarda Hidrojen (H+) iyonları var ise asittir. (<7.0) Yani 7 den küçük. Eğer Hidroksil (OH-) iyonları fazla ise bu solüsyon alkalidir (>7.0) Yedi den büyüktür. Eğer Hidrojen ve Hidroksil iyonları arasında bir denge varsa bu solüsyon nötrdür (=7.0). Bir çok bitki 5.5 ile 6.2 pH arasında daha iyi verim vermektedir. Yani hafifce asitli ortamları severler, birçok mineral madde bu ortamlarda daha iyi iyon alış verişi yapabilmektedir. Aşırı şekilde dalgalanmalar bitkide bazı besin maddelerinin noksanlığına ve toksisitesine (fazlalığından dolayı zehir etkisine) neden olmaktadır.
Tam Bir Bitki Beslenmesi için Gerekli Olan Besin Maddeleri :
Bitki büyümesinde temel ve yardımcı besin maddelerinin rolü üzerinde kılavuz olması bakımından aşağıdaki bilgiler faydalı olacaktır. Bu maddelerinin herhangi birisinin yokluğunda bitkiler büyüme anormallikleri, besin elementinin noksanlığının septomlarını gösterecek ve sağlıklı gelişmeyeceklerdir.
Makro Besin Maddeleri:
Azot:
Bitkilerin yaşamında hayati önem taşır. Proteinlerin, hormonların, klorofilin, vitamin ve enzimlerin önemli bir yapı taşıdır. Vejetatif aksam denilen yeşil aksamın büyüyüp gelişmesini sağlar.
Tabiatta Azot kaynakları varmıdır?
Mineralizasyon denilen bir süreçle bitkilerin faydalanabileceği azot kaynakları artmaktadır.
Mineralizasyon Bitki artıkları ve çiftlik gübresi gibi organik maddelerin parçalanması ve Amonyum (NH4+) gibi inorganik azot formuna dönüşüm sürecidir.
Ayrıca atmosferde bulunan gaz halindeki Azot (N2) bakteriler tarafından bitkilerin alabileceği amonyum bileşiklerine çevrilir
Toprağa inorganik ve organik gübreler vermekle de bitkilerin alabileceği azot miktarı artırılabilir.
Topraktaki nem durumu, toprağın havalanması, toprağın ısısı, toprağın pH sı ve topraktaki organik maddelerin mikroorganizmalar tarafından parçalanması gibi faktörler bitkilerin azot alımlarını etkiler.
Bitkiler azotu iki biçimde alırlar. Bunlar Nitrat azotu (NO3-) ve Amonyum azotu (NH4+) biçimindedir. Bitkilerin kökleri bu her iki azot biçimini de alırlar. Bitkilerin çoğu Nitrat azot biçimini Amonyum azotuna tercih ederler. Fakat Nitrat azotunun toprakta kaybolma eğilimi fazladır. Bitkilerin çoğu Amonyum azotunu hazır olarak kullanamazlar.
Amonyum azotu emilmeden önce nitrifikasyon denilen bir süreçle bakteriler tarafından nitrat azotuna çevrilir.
Amonyum azotunun nitrat azotuna çevrilmesinde toprağın ısısı etkili olur. Toprak ısısının 10 oC üzerindeki ortamlarda bu çevrilme işlemi daha çabuk olur.
Nitrifikasyonun en etkili olduğu toprak pH sı 5.5-6.5 arasında olduğu zamandır.
Nitrifikasyon 2-4 haftada tamamlanabilir.
Azot Kayıpları Nelerdir?
Birçok faktör bitkilerin azotu almasını engeller. Bu faktörleri şöyle sırılayabiliriz.
- Nitrat (NO3-) ve Amonyum (NH4+) azotu bitkilerin alamayacağı organik azota çevrilir bu sürece immobilizasyon denir.
- Su sıkıntısı olduğu ve pH ın yüksek olduğu ortamlarda amonyum azotu (NH4+) uçucu gaz olan amonyuma dönüşür (NH3) ve bu amonyum gazı uçarak atmosfere karışır.
- Gübrelerin yıkanarak akıp gitmesi diğer bir kritik azot kaybıdır.Bitkinin kök bölgesinden daha aşağıya inerek kaybolmasıdır (leaching).
- Diğer bir azot kaybı ise denitrifikasyon denilen süreçle nitrat azotunun kaybolmasıdır. Denitrifikasyon sürecinde nitrat azotu (N03-) bakteriler tarafından nitrit (NO2-) e çevrilir, ve oda nitrik oksid (NO) e çevrilir, sonra nitrus okside (N2O) veya azot gazına (N2) çevrilir ve bu gaz topraktan atmosfere salınarak kaybolur.
- Azot bakımından zayıf olan organik maddeler topraktaki mikroorganizmalar tarafından parçalanır ve parçalama sonucu oluşan azot bu organizmalar tarafından kullanılır ve bitkiler bu azottan yararlanamazlar.
Azot Noksanlığı:
Azot azlığı verimi azaltır, ağaçta vejetatif gelişme süreci kısalır. Yaprakların sararmasına ve büyümenin sarsılmasına yol açar. Soluk yeşilden sarıya kadar varan sağlıksız ve ince sürgünleri olan azalmış bir tepe büyümesi gösterir. Genellikle, bu belirtiler sürgünlerin dibindeki yaşlı yapraklarda apaçık belli olurlar. Azot noksanlığı ağırlaştıkça yaşlı yapraklardan başlayarak kloroz denilen sararmalar görülür. Taş çekirdekli meyvelerde, azot noksanlığı olan yapraklar, sorun ağırlaştıkça , kırmızımsı ve saçma deliği etkisi gösterirler. Meyveler, özellikle de taş çekirdekli meyveler, daha küçük olma ve daha erken olgunlaşma eğilimi gösterirler. Ağaçlar erken yaşlanırlar.
Elma ağaçlarında yapraklar küçük, dar olurlar. Açık yeşilden sarıya, açık portakal renginden kırmızı ve mor a kadar varan renklerde olurlar ve erkenden dökülürler. Yaprak sapları ince ve kısadır ve dar açı oluştururlar. Şiddetli azot noksanlıklarında yaprak sapları kurur ve meyveler olgunlaşmadan renklenirler.
Kaysı ağaçlarında yapraklar kısa ve sanımsı yeşil olurlar. Dallar incedir. Çiçek zamanı çok çiçek olmasına karşılık meyve tutumu az olur ve meyveler küçüktür.
Şeftali ağaçlarında dal ve sürgünler kısa ve zayıftır. Dalların kabukları kahverengimisi ve mordurlar. Yapraklar sarımsı yeşil, yaşlı yapraklar kırmızımsı sarı bazen de hastalıklıdır. Erken yaprak dökümü olur, meyveler küçük ve genellikle şekilleri bozuktur.
Asmalarda da buna benzer belirtiler vardır. Yapraklar açık yeşil ve sarıdır. Yaprak kenarlarında ölü dokular vardır ve aşağıya doğru kıvrıktırlar. Yaprak sapları pembemsi bir renktedir. Sürgünler zayıftır ve uç kısımları ölüdür.
Azot Fazlalığı (Toksisitesi):
Azot fazlalığı meyve ağaçlarında çiçeklenme ve meyve verimini geciktirir. Aşırı miktarda sürgün büyümesi, buna eşlik eden koyu yeşil yapraklar vardır. Sonbaharda gecikmiş bir yaprak dökümü görülür. Azot miktarı optimum düzeyin üzerine çıktıkça, meyve rengi azalır ve olgunlaşma gecikir. Kırmızı çeşitler daha az kırmızı sarı çeşitlerin yeşil olma eğilimi vardır. Elma ve armutlarda tat ve depolama ömrü azalır. Bundan başka elma ve armutlarda azotun fazlalığı kalsiyum alımını engellediği için üreticilere büyük zararlara uğratan mantarlaşma ve acı beneğe sebep olur. Diğer fizyolojik sorunlar oluşabilir.
Fosfor:
Fosfor bitkilerde her türlü büyüme ve diğer metabolizma için gereklidir. Metabolik reaksiyonları başlatan bir katalizör maddesidir. Bitkinin azot kullanımını ve tohum oluşumunu teşvik eder. Tohumun çimlenmesi, fotosentez, ve protein teşekkülü için fosfor gerekir. Çiçek, meyve ve saçak kök oluşumunu teşvik eder. Meyvelerin olgunlaşmasını hızlandırır. Tohum oluşumundaki başarısızlık genç meyvenin dökülmesine ve meyvede bozuk oluşumuna yol açmaktadır. 4.0 den düşük pH ortamındaki organik topraklarda bitkinin alamayacağı şekilde kimyasal bağlarla bağlanır ve kilitlenir.
Fosfor Noksanlığı:
Gözle görülecek kadar belirtiler göstermesi için şiddetli fosfor noksanlıkları olması gerekir, bu da meyve ağaçlarında pek nadirdir. Olduğu zaman da uç sürgünlerde zayıf ve sınırlı bir büyüme görülür. Anormal bir şekilde koyu ye腟il genç yapraklar vardır.Genç yaprakların alt kısımları, özellikle yaprak kenarlarında ve ana damarların boyunca sıkȠsık morɵmsu renk değişikliği gösterirler. əapraklaɲın derileşmiş gibi bir yapısı ve gövdeyle birleştiği yerde keskin bir açı yapan anormal bir formu vardır. Yaprak belirtileri büyüme mevsiminin ilk başlangıcında sık sık görülür daha sonra mevsim boyunca azalır. Fosfor noksanlığının belirtileri daha çok genç ağaçlarda görülür. Sürgünler ve çiçeklenme azalır. Tomurcuklar geç patlar. Meyve tutumu zayıftır ve erken olgunlaşır. Meyve ve çiçeklerin prematür (zamanından önce) dökümleri görülür. Bitkinin tam olarak faydalanması için fosfor köklere yakın olarak verilmelidir. Toprakta yeterli düzeyde çinko olmadığı zaman çok fazla fosfor verilmesi çinko noksanlığına yol açar.
Fosfor Fazlalığı (Toksisitesi):
Fazla miktarda fosforun etkileri genellikle, çinko, bakır, demir, mangenez gibi temel ağır metallerin birinin **** daha fazlasının noksanlığı olarak ifade edilirler. Bu elementlerin noksanlıklarının belirtileri ayrıca fosfor fazlalığı tarafından sebep olunduğu için , yeşil aksamda gözle görülen bir fosfor toksisitesi pek anlaşılamaz.
Elmada Fosfor Noksanlığı gösteren Elma Yaprakları (Küçük, donuk mor ve bronz renkler)
Potasyum noksanlığı:
Belirtiler genellikle mevsimlik büyüyen sürgünlerin alt kısmındaki yaşlı yapraklarda gelişir.Yaprakların ucunda yanıklarla karakterize edilirler. Taş çekirdekli meyvelerde, yukarıya doğru lateral (Yanal) kıvrılması ve yanıklığın gelişmesiyle kloroz(sarılık) açıkca belli olur. Agır bir meyve yükü, bu belirtileri vurgular. Araştırmalar potasyum ve meyve yükü arasında tersine bir ilişki olduğunu belirtmektedirler. Dolayısıyla, meyve yükü ne kadar hafif olursa, o kadar çok potasyum ihtiyacı artar.
Potasyum toksisitesi:
Bilinen hiçbir görsel belirti direkt olarak potasyum fazlalığı ile ilişkilendirilemez. Buna rağmen, yüksek düzeyde potasyum olduğu zaman magnezyum noksanlığı gözükme eğilimi vardır.
Kükürt
Kükürt aminoasitlerin, proteinlerin(örneğin cystine), vitaminlerin, enzimlerin, hardal yağı gibi bazı uçucu bileşiklerin bir yapı maddesi olarak bitkilerde bulunur. Klorofil için esas teşkil eder. Birçok sebzeye tat verir. Enzim ve vitamin gelişimini ve aktivitesini artırır. Kök büyümesini ve tohum üretiminin ıslahına yardımcı olur. Bitkinin güçlü olmasına ve soğuğa dayanıklılığına yardım eder. Kükürt yağmur suyunda olabilir ve bitkilere yağmur suyundan kükürtü alabilirler. Ayrıca bazı gübrelerin içine, özellikle düşük kaliteli gübrelere, katkı olarak katılır. Jips (Gypsum = alçı taşı) kullanımı ayrıca toprak kükürt düzeylerini artırabilir. Kükürt organik maddelerin yapısında bulunan bir elementtir. Bu yüzden toprakta organik ve inorganik formda bulunabilir. Ancak topraklardaki kükürt miktarının önemli bir kısmını organik kükürt oluşturmaktadır.
Bitkiler kükürdü kökleri vasıtasıyla sülfat iyonu (SO4-2) şeklinde alırlar. Öte yandan stomaları aracılığı ile de kükürt dioksit olarak alabilirler. Kükürt bitkilerde daha çok yukarı doğru taşınır. Aşağı taşınma çok sınırlıdır. Yaşlı dokulardaki kükürt genç dokulara taşınmaz. Sulama ile yıkanır. Sulama suları kükürt ihtiva edebilirler.
Kükürt Noksanlığı
Bitkilerde kükürt eksikliğinde azot eksikliğine çok benzeyen belirtiler görülür. Yani homojen bir sararma vardır. Noksanlığında açık yeşil yapraklar vardır. Ancak aradaki fark, sararmanın önce genç yapraklarda olmasıdır. Azotta ise sararma yaşlı yapraklarda olur. Bunun sebebi kükürdün yaşlı yapraklardan genç yapraklara taşınamamasıdır.
Kükürt gübrelemesi
Kükürt yağışla birlikte yıkandığı için kükürt gübrelemesi daha çok yağışlı bölgelerde önem taşır. Jips, amonyum sülfat, potasyum sülfat vs.gibi kükürt içerikli gübreler kullanılabilir. Bitki, iklim ve toprak şartlarına bağlı olarak değişmekle birlikte genellikle dekara1-5 kg arasında kullanılır. Kükürtlü gübrelerin özellikle yağışlı bölgelerde ilkbaharda uygulanması önerilir.
Magnezyum
Yeşil bitki yapraklarında magnezyumun en önemli işlevi klorofil molekülünde merkezi atom olarak yer almasıdır. Bitki yapraklarında toplam magnezyumun %6 ile %25 kadarı gelişme ortamının magnezyum miktarına bağlı olarak, klorofil molekülünün içerisinde yeralır. Toplam magnezyumun %5-10’u ise pektatlar şeklinde hücre duvarlarında veya vakuolde güç çözünebilir bileşikler şeklinde bulunur. Toplam magnezyumun kalan %60-90 kadarı da suda çözünebilir şekildedir.
Magnezyum protein sentezinde de etkilidir. Yeteri kadar bağımsız magnezyumun (Mg++) bulunmaması ya da ortamda gereğinden fazla K+’nın bulunması durumunda protein sentezinin durduğu saptanmıştır. Magnezyum hücre çekirdeğinde RNA (Ribonükleik asit) sentezinde ve dolayısı ile DNA (Deoksiribonükleik asit) oluşumunda da etkilidir.
Protein sentezinin azalması yaprak hücrelerindeki kloroplastların normalden küçük olmasına ve özellikle fotosentezin ışık tepkimelerinde elektron aktarımının yeterli gerçekleştirilememesine neden olur.
Çoğu enzim ve enzim tepkimeleri için magnezyuma gereksinim vardır. Örneğin organik bileşiklerin sentezinde büyük önem taşıyan glutasyon sentaz ile PEP (fosfoenol pirivat) karboksilaz enzimlerinin aktiviteleri için magnezyum önemlidir. Ayrıca ATP oluşumunda görev yapan enzimlerin aktive olmaları içinde magnezyuma gereksinim vardır. Yine fotosentezin karanlık tepkimelerinde önemli rolü olan RiDP (Ribiloz difosfat) karboksilaz enziminin aktivitesi magnezyuma bağlıdır.
Bitkilerde karbonhidratların (nişasta ve şekerlerin) birikimi magnezyum noksanlığının tipik bir belirtisidir. Bu olgu magnezyum noksanlığında floem iletim borularına karbonhidratların yüklenmesindeki azalma ile ilişkilidir. Ayrıca magnezyum noksanlığı görülen bitki yapraklarında ışığa karşı aşırı duyarlılık oluşmakta ve ışık intensitesine bağlı olarak kloroz ve nekroz belirtileri ortaya çıkmaktadır.
Magnezyum Noksanlığı
Şiddeti arttıkca, belirtiler potasyum noksanlığı ile ilgili olan yaprak kenarı yanıklığına benzeyebilir. Daha çok özelliği yaprağın ana yaprak damarının tabanına doğru yavaş yavaş damarlar arasında gelişerek ve balık kılçığı gibi bir görüntü vererrek terminal sürgünlerin yaşlı yaprakların yeşil renginin solgunlaşmasıdır. Armutlarda damarlar arası bölgelerde kloroz etkisi gösteren şeritlerle sarılmış koyu ve morumsu doku adacıkları gelişmesi görülebilir. Büyüme mevsimi ilerledikce septomlar genç yapraklaradada görülmeye başlar ve yaşlı yapraklar dökülür.
Magnezyum Toksisitesi
Fazla miktarda magnezyum düzeyi varlığı spesifik değildir, fakat genellikle potasyum **** kalsiyum noksanlığı olarak gözükür.
Kalsiyum
Kalsiyum bitkilerde kök uzamasına ve hücre bölünmesine etki yapar. Kalsiyum noksanlığında hücre bölünmesinin durması kök uzamasını olumsuz şekilde etkiler. Kalsiyum, pektik zincirin çapraz bağlantı oluşturması nedeniyle hücre duvarlarının sertleşmesini ve güçlenmesini sağlar.
Kalsiyum bitkilerde kök salgısı üzerine de etkilidir. Ca noksanlığında kök uçlarında salgı miktarı azalır. Kalsiyum fosfolipidlerin karboksil ve fosfat grupları ile proteinler arasında kö
prü oluşturmak suretiyle de hücre membranlarını güçlendirir.
Kalsiyum bitki dokularını donma-çözünme stresine karşı korur. Kalsiyum hücreden madde çıkışını (efflux) olağanüstü düzeyde düzeyde azaltarak don zararını önler.
Hücre vakuollerinde biriken (lokalize olan) kalsiyum katyon-anyon dengesinin sağlanmasında rol oynar. Bitkilerde metabolik ve fizyolojik etkinliklerinin bir sonucu olarak kalsiyum, bitkileri kimi hastalıklara karşı dayanıklı kılar.
Kalsiyum noksanlığı
Kalsiyum noksanlığı ilk olarak genç yapraklarda , sürgünlerde , köklerin büyüme yerlerine yakın kısımlarda kendini gösterir. Bu durum bir yandan kalsiyumun , diğer bazı besin maddelerinden farklı olarak , bitki bünyesinde hareket edemediğini , öte yandan da bitkide yeni gelişmelerin olabilmesi için kalsiyuma gereksinim duyduğunu göstermektedir.
Kalsiyum noksanlığı genç yapraklarda kloroz arazın ortaya çıkmasına ve böylece yaprakların normal yeşil renklerini kaybetmelerine sebep olur. Noksanlığın şiddetli olduğu hallerde ise yapraklarda nekrozlar da görülür. Kalsiyum noksanlığı bitkilerde ayrıca yaprak uçlarının ve yaprak kenarlarının yukarıya veya aşağıya doğru kıvrılmasına dolayısıyla yaprakların şekillerini kaybetmelerine yol açar.
Kalsiyum noksanlığında büyüme yerleri çoğunlukla öldüğünden bitkide yeni sürgün meydana gelmez ve bitkinin kök sistemi de bu noksanlıktan çok zarar görür.
Demir
Demir bitkilerde enzim aktivitesi ve klorofil sentezi için gereklidir. Bitkilerin yeni büyümekte olan genç kısımları için esas teşkil eder.
Toprakta hemen hemen her zaman demir vardır fakat bitkilerin alamayacağı formda olabilir.
Demir yıkanmayla kaybolur ve toprağın alt tabakalarında tutunurlar.
Toprakta kalsiyumun fazla olduğu ortamlarda toprak pH sı yüksektir. Yüksek pH ortamlarında (Alkali ortamlar)demir bitkilerin alamayacağı forma dönüşür. Yani pH 7.2 ile 8.3 arasında iken bitkiler demirden yararlanamazlar.Toprak alkali olduğu zaman belkide demir minerali çoktur fakat bitkiler tarafından alınamamaktadr.
Toprak pH sı toprağın ana mataryelinin (ana kaya) etkisi altında oluşmuşmaktadır. Baz (alkali) ana kayadan oluşan topraklarda asit ihtiva eden kayalardan oluşan topraklara göre yüksek pH bulunur. Ayrıca yağışlar toprağın pH sını etkiler. Toprağın içinden geçen su topraktki kalsiyum ve magnezyum gibi baz elementleri yıkamaktadır ve aliminyum ve demir gibi asitli elemenlerle yer değiştirmektedir. Bu sebepten dolayı yüksek yağış alan yerlerde oluşan topraklar kurak ve yarı kurak yerlerde oluşan topraklardan daha asit karekterlidirler.
Amonyum veya üre ihtiva eden gübreler ve organik maddelerin toprak içinde parçalanmalarıda ayrıca topraktaki asitliliği artırmaktadır. Asitliliğin yüksek olduğu topraklarda Aliminyum ve Manganez bitkiler tarafından daha fazla alınabilecek hale gelir ve daha fazla toksik ekti yapacak hale gelir. Uzun süre işlenmemiş havasız kalmış aşırı sulama ve taban suyunun yakın olduğu topraklarda bitkilerin demirden yararlanması azalmaktadır.
Toprakta bulunan ağır metallerde demir eksikliğine neden olmaktadır. Bikarbonat iyonları, yüksek fosfor, mangenez, çinko veya bakır düzeyide demirin harekeliliğini azaltmakta ve demir alımını engellemektedir.
Yüksek pH olan topraklarda demir oksijen, hidroksit ve karbonat iyonlarının eşliğinde katı formlara dönüşür. Bu demir formları suda erimez ve bitki kökleri tarafından alınamaz. Böyle bir demir formu toprak şartları değişmedikce devamlı olarak bağlı kalacaktır. Bu durum küflü çivi ve demir talaşlarının demir noksanlığını düzeltmediğini anlatmaktadır. Bu maddeler tarafından toprağa bırakılan demir anında katı forma dönüşür ve bitkiler tarafından yararlanılmaz.
Demir noksanlığından oluşan kloroz toprak ısısı ve plastik malçlama, toprağın sıkışık oluşu ve su ile doymuş olması gibi toprak içindeki havalandırmayı sınırlayan şartlar altında ağırlaşmaktadır Üst toprağın erozyonla taşınması veya sulama amaçlı **** çeşitli inşaat vs gibi hafriyat çalışmaları gibi işlemler sonucunda üst toprağın alınarak yerine kireçle zengin olan toprakla değiştirildiği zaman dahada şiddetlidir.
Sulama ve Demir Noksanlığı İlişkisi
Birçok bölgelerde ağır kış yağışları büyüme mevsiminin başında meyve bahcelerindeki topraklarda normalden daha fazla nem varlığıyla sonuçlanır. Sonuçta birçok ağaç hatta meyve bahçesinin tamamı yazın başlangıcında demir noksanlığı belirtileri gösterir.
Su Geçirgenliğinin az olduğu sıkışmış ve havalanmanın az olduğu oksijenden yoksun topraklarda köklerin ve topraktaki mikroorganizmaların faaliyetleri sonucunda karbondioksit (CO2) birikimi olur ve karbondioksit kirecin çözünülürlüğünü artırarak bikarbonat (HCO3-) oluşumuyla sonuçlanır ve buda demir alımını ve demirin hareketliliğini azaltır. Çünkü HCO3- nin oluşumu için yüksek düzeyde Co2 e gerek duyulur.
Demir noksanlığı sorununu gidermenin en iyi yolu iyi bir sulama ve pH yönetimiyle mümkündür. Ağır kış yağışlarından ve ilkbaharda yapılan sulamalardan kaynaklanan aşırı toprak nemliliği geçici demir noksanlıklarının sebebidir. Eğer her ilkbaharda aşırı sulama yapılırsa kronik demir noksanlığı görülür ve üretim engellenir.
Demir Noksanlığı (Kloroz):
Bitkilerde demir noksanlığı çok yaygındır. Başlangıçta belirtiler çok genç yapraklarda yeşil rengin kaybıdır. Damarların aralarındaki dokular soluk yeşil, sarı hatta beyaz olurken, damarların kendisi koyu yeşildir. Yeni yapraklar tamamen renkten yoksun olarak çıkarlar, fakat damarlar daha sonra koyu yeşile dönerler. Demir noksanlığının tanınması oldukca kolaydır. En ince damarlar dahi yeşil kalarak damarlar arasındaki renk tamamen sarıya dönerler. Şiddetli noksanlıklarda damarlarda sararabilir. Demir noksanlığından kaynaklanan kloroz aşağıdaki gibi değişik şiddetlerde görülebilir.
Hafif kloroz (sarılık):
Yeni çıkan yapraklarda damarlar normal görünümündeyken damar araları soluk yeşil veya sarımsı yeşildir.
Orta Düzeyde kloroz (Sarılık):
Yeni çıkan yapraklarda damar araları oldukca sarıdır.
Şiddetli kloroz (Sarılık):
Yeni çıkan yapraklar sarıdan fildişine kadar dağişen renklerdedir. Damarlar yeşil **** yeşil olmayabilir. Yaprak üzerinde kahverengi bölgeler vardır veya yaprağın tamamı kuruyabilir. Yapraklar genellikle dökülürler.
Demir noksanlığı belirtileri Azot, Manganez, Çinko noksanlıklarının belirtilerine benzer septomlar gösterir. Buna rağmen demir noksanlığı yeni oluşan yapraklarda gözükür halbuki azot noksanlığı yaşlı yapraklarda gözükür. Manganez noksanlığında ise yeşil kısım demir noksanlığında olduğu gibi sadace damar aralarında sınırlı olmakla kalmaz ve çam ağacına benzer bir görünüm oluşturur. Çinko noksanlığında ise septomlar demir noksanlığına benzer fakat yapraklar normaldan çok küçüktür.
Septomların Demir noksanlığındanmı, manganez **** çinko noksanlığındanmı kaynaklanıp kaynaklanmadığını anlamanın en kolay yöntemi uygun demir çözeltisinin yapraklara püskürtülmesidir. Eğer görülen sarılık kaybolur veya hafiflerse demir noksanlığı olduğu anlaşılır.
Meyve ağaçlarında demir noksanlığının bazı dallarda görülüp bazılarında görülmemesi sık rastlanan bir olaydır. Yaprak analizleriyle demir noksanlığının anlaşılması bazen kolay değildir. Bazen sarılık gösteren yaprağın demir içeriği yaprak analizlerinde daha yüksek bile çıkabilmektedir. Bunun nedeni demirin bütün formlarının bitkiye yarayışlı olmamasından kaynaklanmaktadır.
Demir Noksanlığının Giderilmesi yöntemleri:
Demir noksanlığından oluşan klorozun kontrolu kolay değildir ve pahalı olabilir. En iyi metod her şeyden önce yüksek pH ortamlarında düşük demir alımından daha az etkilenen çeşit ve türlerin seçilmesidir.
Sulama azaltılarak, drenaj sistemleri oluşturulmalı doymuş toprak şartlarının iyileştirilmesi gerekmektedir. Bitkinin çevresinde sıkışıp sertleşmiş olan toprak yapısı iyice havalandırılmalıdır. Toprakta oksijen hareketini sınırladığı için malç kullanılan bahçelerde plastik örtülerin kullanılmasından kaçınılmalıdır.
Demir noksanlığının giderilmesinde birkaç metod uygulanmaktadır.
Bu metodlar şunlardır:
1. Eşit miktarda karıştırılan Demir sülfat+ kükürdün toprak uygulaması.
2. Demir Şelatlarının toprak uygulaması
3. Demir Sülfat veya demir şelatları içeren yaprak sprey uygulamaları.
4. Ağaç gövdelerine ferric amonyum citrate veya demir sülfat enjeksiyonu.
Toprak uygulamaları kloroza karşı yavaş vecap verir fakat toprak şartlarına bağlı olarak 3-4 yıl etkisini sürdürebilir. Süs bitkilerinde tercih edilir.
Sarılık görülen bireysel ağaç uygulamalarında ve küçük mekanlarda sonbaharda **** erken İlkbaharda toprak uygulamaları yapılabilir. Eşit miktarlarda karıştırılan demirsülfat ve kükürt uzun süren etkiler sağlayabilir ve pahalı değildir. Yüksek demir konsantrasyonu içeren bir demir kaynağı seçilmelidir. Ürünün etiketlerini okuduktan sonra karar verilmeli ve etiket üzerindeki açıklamalara göre uygulanmalıdır.
Büyük alanlarda bütün bir alana kükürt - demir sulfat uygulamaları yapmak pratik bir metot değil ve ayrıca arzuda edilmez. Bunun yerine klorozdan etkilenen ağaçların iz düşümüne (Ağaç tacının dış kenarlarına) 2,5-5 cm çapında birbirlerinden 45 - 60 cm aralıklarla 30-45 cm derinliğinde delikler açarak uygulama yapılmalıdır. Her deliğe 10 cm lik toprak yüzeyine demir Sülfat_ kükürt karışımı doldurulmalıdır. Büyük ağaçlar için üç dört , küçük ağaçlar için bir iki daire şeklinde uygulanabilir.Tablo 4 de ağacın büyüklüğüne göre ne kadar delik açılacağını ve ne kadar karışım konacağını tavsiye etmektedir.
Sıra halindeki Küçük çalı tipi ağaç ve ağaçcıklarda aynı miktarda demir süfat ve elementel kükürt karışımı kullanılalarak uygulama yapılabilir. Bunun için 10 cm derinliğinde bitkilerin gövdesinden 25-60 uzaklıkta şerit halinde toprak kazılır ve kazılan yere demir sülfat +kükürt karışımı dökülür ve kazılan yer toprakla kapatılır.
Toprak uygulamalarında belirli demir şelatları mükemmel sonuçlar vermektedir. Etkiler genellikle bir yıl sürer fakat şelatlar pahalıdır. Yüksek toprak pH şartlarında iyi sonuç veren tek şelat EDDHA molokülü ihtiva edendir. Diğer şelatlar pH 7.2 den daha yüksek ortamlarda etkisiz kalmaktadır.
Şelat Nedir?
Şelat (Chelate) yunanca pençe anlamına gelen Chele sözcüğünden gelmektedir. İlk defa 1930 yıllarda Almanya da sentezlenmiştir, ve bir kimyasal madde olan ethylenediaminetetraacetic acid (EDTA) in pençeye benzeyen organik yapısını belirtmektedir. Bu pençe gibi yapısıyla EDTA stabil bir dairesel yapı oluşturmak için iki ve üçlü valent metallik iyonları bağlamaktadır. EDTA suda erir ve sadece metalik iyonları olan şelatlar suda çözünürler.
Şelatlar İlkbaharda büyüme başlangıcından önce kullanılmalıdır. Kuru şelatlar toprak yüzeyine püskürtüldükten sonra sulama yapılmalıdır, veya suda eritildikten sonra ağacın gövdesinin çevresine verilmelidir. Ayrıca şelatlar ağacın iz düşümüne açılan deliklerden de verilebilir.
Yaprak spreyleri yıllık bitkilerde kloroz çok şiddetli ve çabucak sonuç alınabilecek durumlarda kullanılabilir. Maalesef etkileri kısa sürelidir ve maliyeti yüksektir.
Yaprak uygulamaları yaprak tam büyüklüğüne ulaştığı zaman yapılır. Yaprak uygulamaları geç öğleden sonra **** akşam yapılmalıdır. Çünkü bu zamanda kuruma az olur ve yaprak yanmalarıda en az düzeydedir. Yapraklara yapışması için bir miktarda yapıştırıcı madde katılabilir.
Yaprak uygulamalarında demir sülfat % 0,05 ve % 1 arasındaki konsantrasyonlarda püskürtülmesi faydalı olabilir. Dikkat edilecek husus tuz içerikli gübrelerin yapraklarda yanmalara neden olabileceğidir. Yani uygulama zamanı ve konsantrasyon iyi ayarlanmalıdır. Piyasada EDDHA ve EDTA ile şelatlanmış demir şelatları bulunmaktadır. Bunlar yapraktan ve topraktan başarı ile uygulanabilir. Toprağa uygulandıklarında pH' sı yüksek bir topraksa Fe-EDDHA daha iyi sonuç vermektedir. Bazen her iki şelatla da şelatlanmış demirli gübreler olabilir. Bunlar hem düşük, hem de yüksek pH' da etkili olabilirler. Toprağa uygulandıklarında meyve bahçelerinde ağaç büyüklüğüne göre ağaç başına 70-150 gr yetebilmektedir. Bununla beraber şiddetli noksanlık durumunda bu oran 500 gr' a kadar çıkarılabilir. Bağlarda ise asma başına 10-50 gr yeterlidir.
Yaprak sprey uygulamaları çok hızlı cevap verir fakat geçici olduğu için birkaç defa verilmesi gerekebilir. Toprak ve gövde uygulamaları daha uzun süre etkilidir. Tarla bitkilerinde demir klorozu için yaprak sprayleri kullanılmalıdır fakat bazı dezavantajları vardır. Bir bölgede metodlardan birisi iyi sonuç verirken diğer metot toprak şartları ve bitkinin duyarlığı değiştiği için iyi sonuç vermeyebilir. Bölge şartlarına göre en iyi sonuç alınıncaya kadar değişik metodlar denenmelidir.
Ağaç gövdesine enjeksiyon veya implant olarak kullanılması doğru kimyasallar seçildiği zaman çok etkili sonuçlar vermektedir. Ve etkisi toprak şartlarına bağlı olarak birkaç yıl sürmektedir. Klorozu tedavi etmek için ağaç gövdelerine birkaç metod uygulanmaktadır. Bir uzman tarafından yapıldığı gibi bahçe sahibi tarafından da uygulanabilir.
Medotlardan biri kahverngi bir toz olan ferric amanyum citrate kullanımıdır. Bir santimetre çapında ve 1-2 cm derinliğinde toprağa yakın yerde ağaç gövdesine hafif aşağı doğru meyilli delikler açılır. Delikler birbirinden 10-15 cm aralıklarla olmalıdır. Tam doluncaya kadar ferik amonyum citrate tozundan doldurulur veya toz jelatin kapsüller içine konarak deliğin içine konulur. Deliğin üzeri aşı macunu, parafin veya küçük mandarlarla kapatılır. Eğer mantar kullanılmışsa bir ay sonra mantar çıkarılır ve ağacın yara iyileştirme işlemiyle çakışmaz.
Tahta çivi kullanmayınız çünkü ağacın öz suyunu emer ve deliği genişleterek ağaca zarar verebilir. Bu konuda kendisi yarayı kapatan çeşitli kartuşlar mevcuttur.
Diğer bir metot ise önceden hesaplanmış dozda ferric amonyum nitrate solüsyounu kullanmaktır. Bu 1 cm çapında ve 1-2 cm derinliğinde bir birinden 10-15 cm aralıklarla açılan deliklere uygulanır. Aynı miktarda ferric amonyum citrate ın sıvı formu reservuar ve küvet sistemi denilen bir sistemle uygulanabilir. Bu durumda çap ve derinlik daha da küçülür ve ağaçta yara azalır.
Ağaç gövdesine uygulanan implant ve enjeksiyon uygulamalarında en iyi sonuç Mayıs ve Haziran ayında yapılarak alınır. Özel kullanımlar için ticari ürünün üzerindeki etiket okuduktan sonra uygulanmalıdır. İmplant ve enjeksiyon tedavileri iki **** daha fazla yıl etkili olur. Bazı durumlarda be beş yıla kadar etkili olabilir. Buna rağmen en önemli dezavantajı açılan yaraların hastalık yapan organizmalar için giriş noktası oluşturmasıdır. Bundan dolayı ağaçta her yıl yara açmaktan kaçınmalıdır.
Eğer çok fazla demir verilmişse koyulaşmış yapraklar görülebilir. Bu durum kalıcı zararlara nadiren sebep olmaktadır. Siyahlaşmış yapraklar uygulamadan hemen sonra düşecektir ve yerine çıkan yapraklar genellikle koyu yeşil ve sağlıklıdırlar.
Demir şelat ihtiva eden asitli besin maddeleri verildiği zaman, suda eriyebilir form da tutulur ve sorunu düzeltebilir.
Demir Fazlalığı (Toksisitesi):
Her ne kadar sahada nadir görülsede, demir fazlalığı genellikle mangenez noksanlığına benzer septomlar gösterirler.