View Single Post
Eski Dün, 22:43   #11
ormanci
Yeni Üye
 
ormanci's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-10-2004
Şehir: Eskişehir
Mesajlar: 28
Sn. Malina,

Artık yıllar ölçeğinde uğrayabiliyorum, bağışlayın.

Koca bir deniz gibi olmuş forumunuzda beni balık ağı gibi yakalayan bir başlık olduğu içindir ki şöylesine yazmaktan kendimi alamadım:

Orman yokolurken,
Birileri ( muhtemelen hepsi ) sürüleştirildiler.
Bu tipik bir “ağaçlandırma” şarlatanlığı idi.

Biz ise uzaklarda bir yerlerde yalnızlığında yaşlanan ağaç gibi direndik.
Dil, tepemizde esen rüzgârlarda uzaklardaki savrulmalardan geliyordu.
“Dilin erozyonu” miladı ( 1941-42 ) sonrasının ilk 40 yılını yani 1980 öncesini zaten silmiştik.

Ve dantel kılıklı korunun tekdüzeliğinde “arı” dedikleri, bizim zihnimizde ancak “sinek” olabilirdi. O yüzden “Sinek Türkçe” dedik.
80 sonrasının ilk 20 yılına “dilin ameleleştirilmesi” diyorum. Sonraki 20+5 yıla ise “dilin spastikleştirilmesi”...

Yalnızlığın ağacı üstünde çok (on) yıl esintileri geldi geçti.
Önce “birey” oldular, sonraları “iki kelimeyi yan yana getirip düzgün cümle kurabilme sıkıntısı çeken” “birey-sel-ler”. Belki de ikisi aynı anda oldu…
Nihayetleri, “olgunlaşamadan pörsümüş tiritler” dediğim cinsten moruk dişili / erkekli bireyler sürüsü.

Dil’i de ağaç’lığımız gibi, hep yalnızlığımızda tecrübe ettik.
Muhafaza edebilmek, dili motorlu testereyle gün be gün budayanlara karşı direnişimizdi.
Kesmek istiyorlardı, çünkü “damızlık / camızlık / anızlık ekosistemi” dediğim etten ağaçlandırma korusu çiftliğinde öyle olması gerekiyordu.
………………………………….

Dile saldırı da yine onar yıllık dönemlerde (egzistansiyel kesitlerde) oldu.
Sinek işini 90’lardaki “3. Dünyanın koru çiftliğine kısa sürede çok sayıda computer satabilmek” stratejisi doğrultusunda peydahlanan ucubelikler tamamladı.
En unutulmaz olanı “interface”e binaen “arayüz” işidir.
Halbuki arayüz demekle Türkçe demiş olmadılar, hiçbir zaman da olmayacaklar.

En kötü ihtimalle “çalışma sistemi” demeleri gerekirken “işletim sistemi” “birey” olmuştu bile.
( İşletim-sel sistem” demeyi akıl edememiş olabilirler, iyi ki de edemediler ).
………………………………..

3. dalga 2000’lerde geldi:
3.dünyanın adına üniversite denen kürklü maaş çiftliklerinde kadîm menfaatperetsliğin ( eskilerde kimi cenahın oportunizm dediği ) yeni nesilleri ( biraz modası geçmiş ifadesiyle omikron / eris varyantları ) bir an önce yar doç, ardından doç ve sonra ver elini mavi boyalı Nirvana oluvermek azılılığında şu dile zerre kadar acımadılar.

Mekanizma gayet açıktır: Bir an önce İngilizce metinlerden -o uyduruk dilleriyle- tercüme yapıp bu zırvaları yar doç’luğa tırmandırmaları gerekiyordu.
“First” veya “primarely”i gördüklerinde bunu “öncelikle” yaptılar.
O gün bu gündür, koru-sallığın birey seri imalatı spastik her cümleye “öncelikle” diye başlamaktadır.

Aynı yar doç adayı spastik, exactly veya certainly’i gördü. Bunu ise “açıkçası” yaptılar.
Böyle de olunca spastik vak’a dilinde cümle nihayetlendirilip nokta konulmuş olsa bile “açıkçası”nı yapıştırmaları, sürüleşmenin ( sosyalization ) ne kadar korkunç bir hâl aldığını sergilemektedir…
………………………………..

Orman coğrafya yokedilirken yokolur. Bu ise Coğrafya Düşmanlığı ile olur.
Coğrafya’nın yokoluşu Tarih ve Dil’in yokoluşu paralelinde olur.
Geriye sürünün ekonomizm ve sosyolojizm bağnazlıkları kalır.
Tamamı strateji ve tabiatıyla projedir.

Fakat spastik vak’a yar doç adayı üç nesil sonrası Anadolu çıkmazında kendisini artık “ekonomist” diyerek değil “iktisatçı” demek suretiyle takdim etmektedir.
O artık “Zombi muhafazakâr “dediğim bir spastiktir.
Yani, kendisini “mütevelli heyeti azalığına” hazırlayan bir yapı taşçığı.

Şu aralar zombi muhafazakârlık hayat ve onun vitrininde, yani, moda/furya.

Meselâ, “an itibarıyla”...
Muhtemelen bu daha da saçma spastikliğin yeni versiyonu desem pek doğru olmaz. Çünkü neredeyse on yılı var.
Hatta, “tabi ki de” spastikliği bile artık 20 yılı çoktan boylamış bulunuyor.
Burada istifade ettiğim “bulunuyor” kelimesi ile spastiklerin “paylaştı” demek yerine “paylaşımda bulundu” deyişlerindeki bulunmak herhalde karıştırılmayacaktır.

Bunları marazî bir “aşina / aşikar” kulaktan kulağası tamamlıyor.
Ve spastik yar doç adayımız artık 3. Dünyanın uyduruk TV’lerinde “şahsî kanaatim” demeyi öğrenmiştir ( uydurma kabilinden bir öğrenme ). Öyle bir şahsîîî ki, insanın aklına çocukluktaki sapan lastikleri geliyor. Öyle bir sündürme var.

Halbuki kanaat zaten şahsındır / şahsa mahsustur.
Fakat bu yeni nesil ekonomist / sosyolojist varyantlar fidanlıkta / koruda hiç şahıs olamadan birey ve daha da kötüsü birey-sel bir taksonomide olduklarındandır ki…

Diğer bir traji komediyi bir kitabın önsözünde görmüştüm. Tarih bölümünde yüksek lisansında olan bir genç tarafından yazılmıştı. Yazar biyografisi mealinde bir sayfada bu genç kendisinden için “müellif “diyordu. Yani, sanki, penceresi cam cama “muallim” gibi.
Hiç olmamış bir dünyanın virtual ( san-al ) ve daha da kötüsü marazî sineması. Sanki rezil bir yerli dizi formasyonu tarihe saçılmış gibi…

Virüs salgını esnasında dikkatimi çekmişti. Herhalde kadîm uydurukçanın ulaş-ım / dolaş-ım fasıllarında olduğu gibi “bulaş-ım” yaparlar diyordum. Fakat isimlerinin önünde prof. yazan birileri Türkçenin ana tamamlayıcısı yani mastarı mak / mek’e dahî tahammül edemediklerinden o meşhur motorlu testerelerini bir defa daha gazladılar. Netice, bulaşmak kelimemiz budanmak suretiyle “bulaş” bırakıldı. Tabi ki bu bizde böyle olmaz, sadece onların birey-sel / toplum-sal ot kılıklı korularında öyle olur…
Ve dikkat, aynı sürü, “salgın” demek yerine “pandemi”yi tercih etmiştir ( halen de etmektedir ), niçin?

Son üç-beş yıldır gündelik tiradlarımda “Abraham’ın kut-sal havuzunda konsolide edilmiş birey-sel, toplum-sal, sınıf-sal, sazan-sal, sürü-sel-leri” dediğim bir allegori.
Hep sel-li / sal-lı kuyruk sallarlar.
Bunlara hebrewization’un ne olduğunu anlatabilmek mümkün olsaydı, sel/sal’daki S’ler atıldığında geriye o meşhur havayollarının uçağının üstündeki el/al’ın kaldığını anlayabilirlerdi. Fakat 85 yıldır heyhat…

Misak-ı Millî böyük Balıklı Gölünde aynı işkence hergün devam ediyor.
Çocukluğumun yine fakir olmasına rağmen hiç olmazsa dilleri düzgün insanlarını(!) arıyorum.
Onlar hakikî büyüklerimizdi. Hiçbiri bir Safa veya Gölpınarlı değillerdi. Fakat onlar yaşlanan ve yalnızlığına yığılan zihnimizde şizofrenik bir özlemle yadeder duruma düştüğümüz dil büyüklerimizdi…
…………………………..

Malûm nüfuz mekanizmaları tarafından TV ekranına tırmandırılıp haber takdimcisi yapılmış biri:
İfadeyi, im / ım sinek’liğine tamamlayacak ya. Bunun içindir ki, güya 50 yani beş adet onar yıllık periyot öncesinde büyük tören ve böbürlenmelerle çöpe atılmış “şapkalı i”yi hortlatmak mecburiyetinde kalıyor:
“Trafik polisi ceza kesti” denir. Aslı, “ceza işlemi”dir. Fakat spastik vak’a, im/ım’a tamamlama sendromu doğrultusunda, işlemi’nin sonundaki i’ye tahammül edemez. Ve maraziyetin son bir tezahürü olarak “cezaî işlem” gibi ucubeliğin Nirvanasına ulaşmış olur.
Son yıllarda kanaatim artık yerleşmiş durumda: İm / Im maraziyeti Sel/Sal’ı çoktan sollamış bulunuyor.

İm / ım’ın “ben-im”deki im ile değil, elohim’deki im ile irtibatlı olduğuna artık iyiden iyiye itimat ediyorum.

Son bir sinek, “katıl-ım” olmuş oldu.
Onların “katıl-ım bankacılığı” ucubeliği, beni “katılarak gülmek” gibisinden bir yere sürüklüyor.

Bunları “yönelik / dönelik” faslı tamamlamaktadır.
Yıllar önce yine böyle bir yerde ( yani forum yıllarında ) “kadına yönelik şiddet” diye bir şey yoktur, aslı “kadına şiddet”tir, demiştim. Bunun üzerine dile tuhaf bir şekilde itina eden bir özel TV’nin ( ki, aynı zamanda takdire şayan şekilde radyosu da olan tek TV’dir ) hakikaten de dile vâkıf TV profesyonelleri sanki beni duydular ve haberlerde “kadına şiddet” demeye başladılar…

Nihayette, konu, artık büyük harf / küçük harf faslının çok ötesine taşmıştır.
Yani çok genel bir “çöküş” -aklını hâlâ kaçırmamış bir insanoğluna- çok daha fazla sırıtır haldedir.
Dilin inşaına temelinden saldıran hastalık artık çok daha korkunç bir kademededir.
Çünkü diyar hayat çiftliği yani adına “ülke” denen yerel damızlık çiftliğinde “insana -topyekün- saldırı”da metotlardan biri fakat belki de en önemlisi “dile saldırı”dır.

Meselâ,
Adına hayat denen yerel sazan havuzundan sıçrama biri karşıma geçiyor ve
-Psikolojim bozuldu bu aralar,
diyor.
Ben ise ona,
-Hemşerim, psikolojiye bir şey olmaz. Onun sayesinde adına üniversite denen bir yerlerde birileri isimlerinin önüne doç/prof yazdırıyorlar, olan senin psiko’ya olmuş,
diyorum. Ve ilave ediyorum,
-Senin psiko’ya pato’dan çakılmış, yani, psikopatoloji dediğimiz bir mefhum var, o eskiden yeniye / yukarıdan aşağıya uzun bir listedir. Oradan -kendine uyan- birşeyler beğen,
demeye getiriyorum.

İşin aslı şudur: Adına “birey” denen dil ucubesi sazan, “moralim bozuk” demeyi unutmuş bir nesildendir. Çünkü moralite’nin bu dilde bir karşılığı adeta hiç olmamıştır. Ve ben bunun da asla tesadüf olmadığından adım gibi eminim.

Daha da yakın zamanlarda başka bir metafor sahnem var:

Aynı dil ucubesi birey-sel / toplum-sal sazan-sal karşıma geçip yine “bozuk psikolojisinden” dem vurduğunda şöyle bir bakıyorum ve,
-Hemşerim hep psikolojinden dert yanıyorsun, fakat -bakıyorum da- bilhassa sosyolojinde, bu aralar yine populer olan sismolojinde, hergün soluduğun havanın memur atışı kılıklı meteorolojisinde ve hatta arkeolojinde filan -maşallah- hiç mesele yok. Mesele hep psikolojinde, niye böyle?
diyorum.

Bu sahne, konunun aslını, yani sosyo-dişil / sosyo-materyalist saldırıyı anlatmaktadır.
Bu kadîm hayat havuzunda mükemmelen konsolide edilmiş hayat, insana ve buna mukabil elbette insan ruhuna asla tahammül edememektedir.
Dilin güdükleş-tiril-mesi, hayatın atrofik ve de adına “birey” denen sazanlarının karakteristiğidir.
( Şu forum ile alâkalandıracak olursam, bu tipler, erozyon sahasına dikilmiş ve bu yüzden de fidan boyunu aşmaları mümkün olmayan ağaç bozuntuları gibidir ).

Sadece 12 Eylül yani 1980 milat alınsa dahî, ortadaki büyük patolojiye dair haykırışlarımızın adîce duymazdan gelindiği onar yıllarımız, artık karşımızda “yanmış orman” kılıklı bir felaket halindedir.

Diyarda çiftlik ağalığı ve buna mukabil kâhyalığı aristokrasisinin dile müdahalesi ve “Dile saldırı”, insanı iyiden iyiye kuşatmış gerçeklik melanetinin tam (eksiksiz) bir halidir.

ormanci Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön