Hayalbağ'da hayat tüm hızıyla devam ediyor. Fakat internet hızımız bu tempomuzla uyumlu değil. Hatta telefonlarımız bir çekiyor bir çekmiyor. Haliyle sayfamız da bu durumdan etkileniyor.
Biraz (yaklaşık 20 gün) gecikmeli de olsa mısırlarımızdan bahsedeyim.
İki tür mısır ektim. Biri Karadenizlilerin severek tütettikleri sekiz sıra yerli mısır. Bu mısır türünü severek tüketiyorduk. Diğeri ise Göynük'te nesli tükenmeye yüz tutmuş kırk günlük mısır. Köyde herkes kırk günlük mısırı methedip duruyordu fakat tohumuna sahip olan yoktu.
Köylümüz olan ama taşınıp aşağıda bir köyde oturan Muzaffer ağabey ki, bu güne kadar ne derdimiz olsa koşturdu. Geçen ramazan da bizi iftara davet etmişti. Doksanlı yaşlarındaki annesi ile sohbet ederken konu yöresel ürünlere geldi. "Kırk gün oldu, kırk günlük mısırı bulamadım." diye takıldım. Hemen koştura koştura gitti teyzecik. Elinde 7-8 koçan mısırla geldi. Gözleri küçük bir kız çocuğununki gibi parlıyordu.
Hayalbağ'a dönünce hemen mısırları ektim. Kırk günde mi oldu bilmiyorum ama sekiz sıralardan bir buçuk ay sonra ekmeme rağmen eş zamanlı olgunlaştılar.
Sıra tatmaya gelmişti. Topladık getirdik.
Kimimiz boğaz derdindeyken;
Kimimiz de hayatımıza bir tebessüm katma derdindeydi.
Sonuç: Kırk günlük mısırlar sekiz sıra karadeniz mısırlarına açık ara fark attı. Lezzeti çok çok güzeldi. Bitkilerin boyları ufak tefek olmasına rağmen güzel tane tutmuştu ve kısa zamanda olgunlaşıvermişlerdi. Bizim de bu mısırları tohum paylaşım etkinliğine taşımak vazifemiz oldu.