View Single Post
Eski 09-09-2018, 16:22   #145
Asoo
/
 
Giriş Tarihi: 08-09-2013
Şehir: Usa
Mesajlar: 622
Çakır Hatçe

Bir garip kadındı Çakır Hatçe.

Eminim sessizce gelmiştir dünyaya. Kimselere rahatsızlık vermeden büyümüştür usul usul.

Mevsimler gibiydi mübarek, hani hiç hissetmeden gelip geçen mevsimler gibi… Hani hiç etkisi yokmuş gibi birbirini takip eden mevsimler. Hani tüm ihtişamlı medeniyetimize rağmen râm olduğumuz mevsimler.

Eski radyolar gibiydi… Uzun uzun susardı anacığım. Uygun frekansı bulamayan nafile beklerdi, frekansı yakalayan, şenlenir, dinlenir, öğrenirdi.

Cevher gibiydi! Cevher! Erbabı bilirdi kıymetini de, bilmeyen bir yığın görürdü O’nda.

Toprak gibiydi. Münbit bir toprak. Lale, sümbül, yetişen; soğan, patates yetişen; çınar, sedir yetişen; yonca, kekik yetişen. Nice nebâtın nasıl olup da aynı topraktan beslendiğine şaşırırız ya, işte gören gözleri öyle şaşırtan bir toprak.

Bu kadın benim kayınvalidemdi. Kelimenin aslı kâim-i vâlide, yani anne yerine geçen. Gerçekten de annem gibiydi.

Aslında pek beceriksiz bir hanımdı. Yirmi senede bir kez kalbimi kıramadı. Kaynanalık yapamadı. Bir tatsızlık olsun çıkartamadı. Şikayetlenmeyi ise hiç beceremezdi. Dedikodu mu? Neredeee!

Bir kır çiçeği kadar güzelmiş. Öyle diyorlar. Ben görmedim o zamanlarını. Ben bir kır çiçeği kadar anlaşılamamış olduğunu söyleyebiliyorum. Bir kır çiçeği kadar dayanıklı; bir kır çiçeği kadar neslini devam ettirmeye muktedir. Bir kır çiçeği kadar faydalı ve vazgeçilmez. Tabiattan alıp çıkartınca bir çiçeği, nasıl bozuluyorsa denge, gidince her şey bozuluverecek sanıyorum. Hep olduğu gibi yine aldanıyorum.

Ben onun toprağından koparılmış, gurbete sürüklenmiş bir köylü kadını olduğunu tasavvur ederdim hep. Hep bir kültürün müşahhas haliymiş de İstanbul’da, gurbette dondurulup saklanmışmış gibi gelirdi. Hayalim onu da Hayalbağ’a götürmek ve buzlarını eritmek, yeniden sıla kokusu almasını sağlamaktı. Evin önüne oturtacak, konuşturacaktım. Düğününü, bindiği atı, gelinlik elbisesi olan üç eteğini, pabuçlarını nasıl anlattıysa, öyle anlatacaktı tarhana yapmayı, eleçir yapmayı, göbü yapmayı, yıldızları, rüzgârları, suyu, ateşi.

Anlaşmış gibiydik. “Ben yapamam oğlum, benden geçti.” dedikçe, “Sen benim danışmanımsın.” derdim de sesi çıkmaz, yumuk yumuk gülerdi.

Esprili kadındı vesselam. Genelde ifşa etmese de, akıllı ve hazır cevap bir kadındı. Ölüme yaklaşırken, tüm aileyi güldürecek sözler söyleyecek kadar hayatı her yönüyle sindirmişti içine. Bir insana ölüm bu kadar mı yakışır? Evet.

Nasip olmadı sıla kokusu aldırmak. Götürüp, sılaya, yaşlı sakız ağacının dibine, çın çın öten çıngırakları dinleyebileceği yere, koparıldığı köye gömmek nasip oldu bize. Göynük’lü oldum artık. Gömmek, defnetmek demez bir Göynük’lü. “Saklamak” der. “Saklayıvedik.” diyeyim ben de.

***

Bu yazıyı neden yazdım?

Bilemiyorum. İçimdekiler bilinsin istedim herhalde.

Bu kadar çok şey bırakmış bir hanım, ölümüne yakın köyünün pazılarını da bana bırakmak istemişti. Hayalbağ’a birkaç köksüz pazı göndermişti. Bunlardan biri hayata tutunup tohum verince rahmetliyi düşündüm, düşündüklerimi de yazdım.

Nur içinde yat Hatice Hanım.


Name:  Çakır pazı tohum.jpg
Views: 511
Size:  63.9 KB

Asoo Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön