Yaylada patlıcan olmaz diyenlere gelsin bu resim.
Fuji elmasının (en sevdiğimiz elmadır hanımla) dördüncü yılı olmalı. İki tane var üstünde, dört beş idi bu ikisi kalmış.
Hercai menekşeleri bu sezon ekmedik, sağda solda tek tük çıkanlar kendi çabalarıyla bugünlere geldiler.
Bu da pek şirinmiş...
Etkinlikten gelen kalıcı ıspanak, 10 kadar ektiğim tohumdan sadece biri çimlenmişti. Sezon sonu artık etrafındaki yabancı otları mazur görün.
Geçen sene ilaç yazdırmaya gelen ve ot-çöple haşır neşir olmayı seven bir amca, o an nasıl baktıysam artık 'seni stresli görüyorum ben, melisa göndercem bir saksı, kaynatır içersin arada' dedi. Bir hafta 10 gün sonra kapı çalındı amcanın 10 yaşlarındaki torunu, elinde kilosunun yarısı kadar kocaman bir saksı 'bunu dedem gönderdi' deyip odanın bir kenarına koydu. Oğlum kaç paraymış bu deyince de, 'kafanı takma doktor amca, sorun yok, bak işine' gibilerden cümleler söyledi ama tam hatırlamıyorum şimdi

Canımsın dedim, böyle samimi güzellikler olmasa bu işler çekilmez.
İşte o saksı aşağıda ve hala saksıda. İçeride olmadı, geçen sene yapraklarını bir tur toplayıp yaylaya çıkardık ancak neremize kızsam bilemedim toprağa aktaramadık daha.
Ancak hafiften rahatlatıcı, kafa dinlendirici bir şeyler içmek isteyene melisa yı mutlaka öneririm. Bu aşırı kokulu olan melisa değil 'limon otu' olan melisa. Bir tatlı kaşığı silme bile olsa yeterli, suyun tadını rengini değiştiriyor, sıcak suyun içerisine döküp içerim arada ancak yaprak kalmadı
