Diyeceksin ki "sen de ne dertliymişsin mübarek" ama aynıları benim de başıma geldi.
Van'da otururken üst kat komşumun az pisliğini temizlemedim. Konuşmaktan ümidi kesip işi kızmaya, tepki vermeye vardırdım yok yok... En son kocası imdadıma yetişip balkonu kapattırdı da kurtuldum sayılır.
Yukarıdan tepemize zeytin, karpuz çekirdekleri, yumurta kabukları, peçeteler, gofret, çikolata ambalajları aklına ne gelirse işte en iğrendiğim de saç telleriydi.

Pencere silerken karpuz çekirdeği kazırdım

(sinirimden gülüyorum). Sen balkonda hava almaya çıkmışsın hoop yukarıdan bir yolluk içi toz, pis dolu güm güm çırpıyor titiz ya ...
Çiçeklerimin üzerinden kıl, kılçık temizlemekten yemek yiyemez olmuştum bir ara. Eşim bir kere balkonda elinde bir bardak çay içerken tepesinden sarkıtılan yolluğa sinirlenip kızdığında çirkef insan "sizin çocuğunuz yok nereden bileceksiniz" diye yüksek sesle cevap verince disipliniyle ün salmış öğretmen eşim " yaparken bana mı sordun kadın" diye bağırıp güya namuslu hanımefendiyi rencide etmiş
Ev değiştirmeyi bile düşündük sonra baktık ki her yer aynı, kaldık. O binanın pencere altlarına denk gelen yerlere "it bağlasan durmaz" derler bizde pislikten. İte kurban olsunlar. Bunlar insan işte, uyarsan da aynı uyarmasan da. İflah olmaz bir cehalet, umursamazlık, iğrençlik... Bu cehaletin kökeni nerede bilmiyorum, sinirlendiğimizle, üzüldüğümüzle kalıyoruz. Çiçeklerini içeri almakla iyi yapmışsın. Koruma perdesi çektiğinde söyleyecektim ama belki işe yarar diye sesimi çıkarmamıştım.
