Üç gündür Manyas'daydık, niyetimiz ağaçlarımıza bordo bulamacı ve budama yapmaktı ama bahçeye girer girmez bordo bulamacında geç kaldığımızı gördük.
Kimi ağaçlar çiçeklenmiş, kimileri de iyiden iyiye uyanmıştı. Bu durumda budama yapmak ve ot yolmaktan başka yapılacak iş şimdilik yok gibiydi.
Oğuz ağaçları ve bağı budamaya soyundu ben de kalan gülleri budama işine giriştim.
Ama her şeyden önce bahçeye adım atar atmaz çiçek kokuları bizi mest etti.
Salkım söğüdün altındaki mor kır menekşeleri her yeri sarmış mis kokuyorlar, bir yandan harika çalı lonicera fragrantissima, diğer köşede kış tatlısı..... İnanılmaz bir çiçek kokusu şöleni vardı bahçede.
Yerlerde ballı babalar, sarı ve beyaz papatyalar açmaya başlarken, kardelenler ve erikalar geçmeye yüz tutmuşlardı.
Uzun uzun seyrettim, kokladım, fotoğrafladım, inceledim. Bahçemi ne kadar çok özlediğimi bir kere daha hissettim.
Tabii sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Yağmur, güneş- yağmur , güneş yine her taraf otla boğulmuş. Güllerin altını, saksı içleri ni otlar sarmış, ama toprak tam kıvamında hiç zorlanmadan çektiğinizde kökü ile çıkıveriyor.