Sevgili B e t ü l, bahsettiğin türleri çok iyi tanıyorum, hepsi bahçemde mevcut.
Acem borusu ile mücadele etmek bizi çok yordu. Silivri'deki yazlığımızın bahçesinde vardı. Evden 50-60 m uzaklıktaki bahçenin bir köşesinde salkım söğüde sardırılmıştı. Evi satın aldığımızda eski sahipleri kırmızı kırmızı çiçeklerinin görselliğine kapılmış öyle uygun görmüşler.
Koskaca söğüt ağacı küüüt diye devrilince acem borusunun ağaçta yaptığı tahribatı gözledik. Koca ağacı yiyip bitirmiş un gibi yapmış. Daha sonra bahçenin değişik yerlerinden kök patlattı. Bahçeye gömülü iki tonluk su deposunun altına giren kökünün fiber depoyu çatlattığını fark edene kadar birkaç gün susuz kalmıştık.
Hele bir kış dönüşü Silivri'ye gelip de kapıyı açtığımızda salonu kaplayan 40x40 karolarının kabartıp arasından 30 cm kadar büyümüş bir fidesini görünce gözlerimize inanamamıştık. Salonun ortasından bile çıkmıştı. Çok uğraştık ama baş edebildik.
Şimdi Manyas'da yıkılan duvarın bir kısmı beton oldu, o kısım gözüme çok çirkin görünüyor. Güllerin arkasında da kalsa ben biliyorum ya... o çirkinlik beni rahatsız ediyor.
Bazen saat çiçeği sardırayım kadın onun çiçekleri ile avunsun diyorum, bazen de bambu dikeyim diyorum. Hem hızla sarar ve uzar, ben de onun meymenetsiz suratını görmem diye düşünüyorum ama o bitkinin de zaptı raptı zor. Dikildiği yerde kalmıyor ki her tarafa yayılıyor.
Yoksa yasemin mi eksem?. Her daim yemyeşil, hele bu zamanlardaki güzelliği anlatılmaz.
Bahçede müştemilat duvarının dibine dikmiştim. Hızla bütün duvarı sardı, hızını alamadı çatıya atladığı gibi, yan duvara da dönerek sarmaya devam ediyor.
Bahçeye bu zamanlarda uğrayanların büyük hayranlıkla seyrettikleri bir alan oldu.
Güzel değil mi?