Ot obur bir insan olduğum için bizim eve bol miktarda sebze-meyve, kuruyemiş vs. girişi olur. Van'dayken çıkan atıkları komşumla biriktirip bahçeye çiçek tarhına gömüyorduk bazen de üşenip ağaç diplerine döküveriyorduk. Sonbahar ve kış boyu döktüğümüz atıkları bahar gelince görmezdik çoktan çürümüş olurlardı.
Taşındığımızdan bu yana bu atıklar içime dert olmaya başlamıştı küçücük bir bahçemiz var ve ev sahibi teyzeme bu konuyu anlatıp inandırmam bir yılı bulur

hem Türkçesi az hem de bahçesine elleteceğini pek sanmam
Bir gün eşimle oturmuş meyve yerken kendi kendime "yazık bu kabuklar boşa gidecek" deyiverdim (nar ve portakal, elma kabukları). Eşim o gün bu gün benimle dalga geçiyor.
Bu enzim başlığı tesadüfen ya da kaderin yönlendirmesiyle karşıma çıkınca işler değişti. Kolları sıvadım iki tane şişeye topladığım atıkları doldurdum. 30 Ocak'ta yaptım ilk enzimimi yalnız sizinki gibi maya koymamıştım ilk sayfadaki tarife göre yapmıştım bugün A.Nomad ve Özlem hanımların mesajlarını okuyunca maya da ilave ettim.
İlk gün sobalı odaya kanepenin arkasına koydum sıcak olsun diye Oğuz Kağan (iki yaşında) şişeyi görünce sürüyerek çıkarıp "Anne mammaa" diye tutturup ağlamaya başladı. "Oğlum o mamma değil gel ben sana başka bir şey vereyim" dediysem de şişeyi bırakmadı. Kapağını açıp koklatınca mamma demekten vazgeçti ama şişeyi de vermedi. Yerlerde yuvarladı, üzerine eliyle bastırdı, hatta oturmaya kalktı engelledim. Velhasılı bizim bakterilerin epey başını döndürdü. İnşallah bakterilerimin başına bir şey gelmemiştir.
Oğuz Kağan'ın şerrinden enzimimi korumak için hemen sobalı odanın yanındaki odaya koydum ama sıcaklığın yeterli olduğunu sanmıyorum bir yolunu bulup oğlum ve enzimi aynı odada tutmalıyım.
