İlk fotoğraftaki evi, muhteşem bahçesini ve tabii ki de gönlü dünyalardan kocaman Güler Abla'yı hepiniz biliyorsunuz. Bu muhteşem insanla tanışma şansına yıllar önce erişmiştim. Çok şükür ki, bahçesini de ziyaret etme ayrıcalığını eşim, sevgili dostlarım Penelope ve Ender'le birlikte yaşadık sonunda. Hem de zaman zaman güneşiyle, zaman zaman da bereketiyle, yağmuruyla bizi karşılayan yazın ilk günü.
Bahçenin güzelliğini anlatmama gerek yok, hepiniz biliyorsunuz. Zaten anlatmaya çalışsam da, beceremem, cümlelerim yetersiz kalır. Anca fotoğraflarla size aktarabilirim, onda da o kadar fotoğrafa izin verileceğini sanmıyorum!
Onca fotoğrafın içinden güçlükle birkaçını seçip, sizlerle paylaşayım istedim.
Kafanızı nereye çevirseniz ayrı bir güzellik, ayrı bir detay. Daha bahçe kapısından girer girmez başlayan güzellikler, bahçenin uzak köşesine gittiğinizde bile devam ediyor.
Çiçekler mi desem, meyveler mi, yoksa sebzeler mi? Yoksa bahçenin tepesine konuşlanmış, muhteşem manzaralı cam limonluk mu? Ya da, Güler Abla'nın, torunları için kendi elleriyle çaktığı ağaç ev mi? Fotoğraflarını koymadığım leziz yemekler mi? Sevgili Oğuz Ağabey'in bir profesör edasıyla aktardığı, inanılmaz güzellikteki sohbeti mi?
Yok, yok, en güzeli hangisiydi seçemeyeceğim. Sevgili Güler Abla ve Oğuz Ağabey, elleriyle, " tırnaklarıyla " muhteşem bir bahçe oluşturmuşlar, bu dünyada cenneti yaşıyorlar. Birbirlerini, bitkilerini ve bahçelerini o kadar çok sevip gözetiyorlar ki, Allah da onları gözetiyordur muhakkak !