Sulukök komşum ayrıntılı cevabın için teşekkür ederim. Bazı merak ettiklerimde aydınlandım. Fakat bu başlıkta beni tatmin edemeyen şey kimyasal gübre ve bu plastik/yan malzemeler konusu. Neden? netlik, kesinlik yok. Kesin bilinen birkaç şey var doğada değil mi?
Her şeyin fazlası zarar.
Kimyasallarla ne kadar çok oynarsan, geri dönüşü de o kadar vahim olur.
Doğanın dengesini bozarsan senin de dengen bozulur.
Bugün bana ileri derece karmaşık kimyasal bir bileşim gösterin ki insan sağlığına zararı ortaya çıkmamış olsun. Ayrıca kimyasal konusunu bazı kişilerce lego gibi algılanıyor. Yani doğadaki x cismini al. Analiz et, içinde a,b,c,d maddeleri olsun. Oranları da çıksın. Hah bende lab'da ayn oranda a,b,c,d yi karıştırayım işte x yaptım. Hayır öyle olmuyor işte. Kimyasallarla ve oranlarıyla oynayıp elde ettiğimiz karışımla doğadakinin sadece görsel aynasını yaratmış oluyoruz. Birebir aynısını değil. Dolayısıyla yarattığımız şey mutant aslında.
Bu; deniz akvaryumu kurup, deniz yaptım demekle eşdeğer. Deniz akvaryumunda deniz balığı yaşamıyor mu? yaşıyor, peki o deniz midir, deniz şuyuna eşdeğer midir? Kimyasal gübreyle, sulu ortamda bitki yetişiyoruz, peki o doğa mıdır, doğadaki yetişme midir? Olmadığı zaten bitkilerin gelişim oranlarından ve verimliliğinin artmasından belli. Bakın herkes verimliliğe kafayı takmış durumda. Ben daha bu forumda bir kişiden "yahu arkadaşlar tamam gübre gübre gübre, bol verim, bol mahsül, büyük bitki ,bol çiçek, bol yaprak diyoruz da, bu doğanın akışına uygun mu" sorusunu görmedim. Bir insanın günlük alması gereken vitamin ve mineraller de belli. Az alırsa olacakları bell, -çok alırsa- olacakları belli değil mi? Kimi zararsız idrarla, terle atılma gibi yan etkiler, kimi ise vücutta birikmeler mesela değil mi? Beyinde aluminyum birikmesinin hala alzheimer ile alakası olup olmadığı tartışılıyor mesela.
Herkes çiçeği de çok çiçek versin, domatesi de çok domatesi versin, menekşesinden de bol iri yaprak fışkırsın derdinde. Bakın kötü demiyorum. Bilmiyorum da zaten. Ama bu bitkiler doğada bu kadar bol besini bulabilirler miydi? Doğada toprakla buluşan bir domates tohumu, bitkiye dönüp, kedi halinde yetiştiğinde, asla bizlerin yaptığı gibi bol besin bulamayacaktı. Toprakta ne varsa onu alacaktı. **** yüzyıllardır çiftçiler sadece çiftlik gübresiyle ürün alırken, amerikanın kurcalamaları sonucunda bugün neredeyse full kimyasal olan sebze, meyve dünyası arasında hiç fark yok mu. 40 yaşını geçgin arkadaşlar kaçınız nerede o eski domatesler, salatalıklar demiyorsunuz?
Eskiden, ülkemizde, ne gelişmiş akıllı gübreler kullanılırdı, ne kimyasal gübreler, ne de çok gübre kullanımı. Gübre bitki besinini alsın, zayıf olmasın, sağlıklı kalsın diye kullanılıyordu, çok mahsül versin diye, çok büyük olsun diye değil. Yanlış mıyım?
Denilebilir ki topraksız tarım, veyahul su ortamında üretim artık günümüzde çok gelişti. Bunun hocaları var. Üniversitede bölümleri var. Her şey bilgiyle yapılıyor. Yıllardır kullanılıyor bir zararı yok. E ben size şunu sorayım yıl ne? 2014. Marsa yerleşme planları yapıldığı, sizin bilgisayarınızndan bir tıklı aldığı sinyalı fiber kabloyla cam içinden ışık koduyla başka kıtaya yollayıp, oradan aldığı veriyi yine bilgisayarınıza ışık koduyla verip müziğinizi çalan, videonuzun oynatan ve bunu 1 saniyede yapan bilgisayarlarınızın olduğu gelişmiş dinyada bugün en eski doğal gıdalarımızdan biri olan yumurtanın sarısı/beyazı, her gün yenmeli mi yenmemeli mi, kolestrol zararı var mı yok mu konularında bir netlik yok. Bilim adamları ikiye ayrılmış, her 2-3 yılda bir birbirlerinin tezini çürütüyorlar.
Kolestrol konusu ayrı, iyi mi, kötü mü, oranı ne olmalı, gerekli mi, ne kadar gerekli hala belli değil. Her 5 senede bir karşı iddialar atılıyor. Herkes cephelenmiş durumda.
Biz daha doğanın bize verdiği binlerce yıldır yediğimiz yumurtanın sırrını tam olarak çözememişken, köfte harcı yapar gibi karıştırıp yaptığımız kimyasal gübrelere, ve bu gübrelerin bitki aracılığıyla bize zararı olup olmadığına ne derecede, ne kesinlikle emin olabiliriz?
Yani "almanya yiyor, yaş ortalaması 82, demek ki sorun yok" kabul edilebilir bir bilimsel cevap değil bence. Ona bakarsak tüm şampuanlarda, tüm diş macunlarında zararı yıllardır kanıtlanmış sls var. Tüm kozmetik kremlerde, tıraş ürünlerinde zararı kanıtlanmış parabenler var. En az 50 yıldır kullanılıyor. Verecekleri zararı verecekleri kişilere veriyorlar. "Bak kullanılıyor, sorun yok" demek olmaz. Bir maddenin zararlı olduğunun anlaşılması için ona maruz kalan her canlının etkilenmesi gerekmez ki. 10 kişiden 2sine bile zarar verebiliyorsa zararlıdır. Çünkü o 10 kişiden biri siz de olabilirsiniz. Ayrıca zarar veren maddelerin hepsi kısa vadede sorun gösterecek diye birşey yok. Orta, uzun vadede, hatta jenerasyonda bozukluk yaratabilir. Belki sende sorun yok, ama uzun vadede çocuğunun kısırlığına neden olacak? Evinizde yemek yapıp, aluminyum folyoya sarıp fırına veriyorsunuz. Aluminyumun yüksek ısıda ortama karıştığı biliniyor mesela. Aluminyumu da onyıllardır kullanıyoruz? birşey olmuyor diyoruz, ama olan şeylerin acaba aluminyum folyo kullanımından olup olmadığını ne kadar biliyoruz? Ne kadar araştırması var? Büyük üreticiler bu araştırma tiplerine ne kadar prim verdirir sizce? Tıptaki bizi iyileştirsin amacıyla kimyasalar ve doğadaki maddeler karıştırılarak yapılan ilaçların tamamının önemsiz, ya da önemli pek çok yan etkileri de var değil mi?
Daha yumurta çözülmemişken, biz bunlara ne kadar muvaffakız, bir oturun düşünün bence. Burada topraksız tarım yapan arkadaşlar alınmasın, üniversitede okumuşu hatta öğretim üyesi de vardır aramızda. Ben karşı çıkmıyorum. Ben sadece aklımdaki soruları yazıyorum. Üretim yapacağımdan falan da değil. Merak. Ha bana ürün alırken seçme şansı sunulsaydı bu normal bahçe ürünü, bu topraksız sulu tarım ürünü diye, o zaman seçer miydim topraksız tarım ürününü?
Asla. Zaten bu yüzden de bize neyin ne olduğu, nereden gelmiş olduğu, nasıl üretildiği bilgisi verilmiyor. Aynı restoranın mutfağının nasıl olduğunu bilememeniz gibi. Önünüze geleni yiyorsunuz.
Ama bakın bu benim kişisel tercihim kimse alınmasın. Belki de gerçekten sorunsuzdu ve tamamen güvenli bir yöntemdir. Ben sadece buna ünanmadığımı ve kendi adıma bilimde daha ne kadar geri olduğumuzu hele kimyasallar konusunda, düşündüğümde bu sistemin güvenine inanamıyorum. Bu konuda kendisinden ağaç teknolojisi dersi almış olduğum sayın Ersin Yücel hocama da danıştım. Bakalım ne diyecek. Kendisinin pek çok konuda araştırmaları, çalışmaları ve yayınları vardır.
Profesr Doktor Ersin YCEL - Akademik Tantm Sayfas
Histroy Channel'ın modern marvels serisinde "farming technology" adlı bir bölüm var. Eskiden günümüze amerikada ziraatçiliğin nasıl bozulup kimyasala ve hormona döndüğünü, herşeyin nasıl kitleler için, bol ürün, bol sürüme dönüştüğünü, bilgisiszliğin, araştırmamanın, cahilliğin getirilerini anlatan çok güzel bir belgesel. Misal yılarca ddt'yi dezenfektan diye çocuklarının yüzlerine sıkmışlar. O zaman acaba ddt zararlı mı diye sorsak, olur mu canım bak herkes kullanıyor, mis gibi dezenfektan, sen de sık çocuğuna okula yollamadan cevabı almaz mıydık?
"Ne hikmetse" pek çok bölümünü youtube'da dahi bulup izleyebilirken, bu herşeyi açıkca gösteren belgesel telif hakkı nedeniyle kaldırılmış tüm ortamlardan. Büyük üreticilerin gücü diyorum ben buna. Ama isteyen ulaşabilir. Beceremeyen bana özelden nasıl izleyebileceği konusunda yardımcı olmaya çalışırım.