View Single Post
Eski 22-11-2013, 02:25   #170
leventali
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 09-08-2013
Şehir: Mersin
Mesajlar: 617
Merhaba İsmail Bey,

Sizin seranız benim seramın tam 6 katı. Benim serada marul, domates, biber, salatalık mevut. Sayıları şöyle:

10 domates
15 salatalık
10 biber
60 marul

Seranın 3 te biri daha boş. Bu boşluğu da ürünleri yayarak ve ilave edilerek sayı artırılabilir. Örneğin katlı sistemle aynı sayıda marulu hatta iki boru 15x2 =30 artırarak yani 90 marula çıkararak, en az bir o kadar daha yer kazanılabilir.

Demem o ki, benim serayı 2x6 ile çarpsanız, yani yukarıdaki yazdıklarımın iki katı sizin seraya ekilebilir.

120 domates
180 salatalık
120 biber
1080 marul

Rahat rahat.

Sadece bu bile sizin tüm hayal ettiğiniz rakamlara ulaştırır. Tek yapmanız gereken şey, topraklı ve topraksız diye iki sera kurmanız. Zira topraksız serada topraklı ürün ekmeniz size beraberinde zirai ilaç durumlarını da getirecektir. Toprak, ne kadar çabalarsanız hastalık getirebiliyor.

O yüzden sizin hayallerinizi mevcut seranızın karşılayabileceğini düşünüyorum. En azından bir kaç yıl.

Yukarıdaki ekilen fidelerin ne kadar kg ürün vereceğini bilmiyorum. Ama yapılan çalışmalardan bir ortalama alınabilir. Siz yetip yetmeyeceğine öyle karar verirsiniz.

Cam sera konusuna gelince. Abi biz amatörler bazı konuları abartıyoruz. Sizi tenzih ederim. Kendim de yaşadım. Az kalsın dama pimapenden komple sera yaptırıyordum. Bir pimapen firmasının işini almıştım karşılıklı becayiş yapacaktık. Sonra biraz araştırdım, aklını yeme 10'da bir masrafın olur dediler haklı çıktılar.

Beni kurtaran Çukurova'da oluşum. Ama bir farkla. Yerden 14 metre yüksekte ve önü her tarafa açık konumda.

Elbette sizin orası ile kıyaslanamaz.

Bu çizimi bana Diyarbakır'da AB destekli sera yapan, öğretmen arkadaşım gönderdi. Sanat okuluna vermişler projenin yürütmesini ve yapımını. Bu vesile ile bayağı bir tecrübe kazanmış.

Kış için sormuştum, siz ne yaptınız, diye.

Mevcut sera demirini dışarıdan naylonluyoruz biliyorsunuz. 15 santim boşluk bırakarak içeriden de naylonluyorlar. Ona göre düzenek kuruyorlar. Yani iki naylon arasında 15-20 santim bir hava boşluğu kalıyor. Resimlerini de gönderdi bulamadım yoksa ekleyecektim ama yeniden isterim. Dışarıda -14 dereceyken sera ısısı içeride +12 +14 arası. Bu cam sera maliyetinin kat be kat altında bir sistem. Sonra araştırdım zaten bu tip seralar yapılıyormuş.

Hatta onun bu fikrine ilaveten ben şöyle düşünmüştüm. Bu hava boşluğu kısmına sıcak hava üfleyen bir düzenek kursak, üzerinde kar da tutmaz bu. Ki sizin orada en riskli durum bence bu.

Evet sizi anlıyorum. Yaptığımız işin en iyisini, örnek olsun düşüncesiyle, bir de ele güne rezil olmayalım düşüncesiyle (bu benim için geçerli) en iyisini yapmaya çabalıyoruz. Oysa bakıyorum çiftçilere, onların ektiği ürünlere, o kadar rahatlar ki...

Çünkü artık onların elinde bu iş, otomasyona dönmüş. Nerede, ne zaman, neyi yapacaklarını biliyorlar ona göre davranıyorlar. Ama biz biraz abartıyoruz (yine kendimi kastediyorum).

Hep vurgulamaya çabaladığım, benim de bir müddet sonra farkına vardığım için, yaptığımız işin ticari boyutu. Eğer AB'ye, ABD'ye, ihracat düşünmüyorsak, ürettiğimiz ürünü kendimiz pazarlamak istiyorsak, hedefimiz 1 koyup 100 almak değilse, o zaman amatörce davranmak gerek.

Burada gördüğümüz çok teknik konuların elbette her birinin ayrı bir bilimsel değeri ve önemi var. Ama bunlar ticari kaygılar taşıyor. Şimdi benim marullar örneğin. Dünden beri yolumu çevirmeyen kalmadı. Bugün annem sağlık ocağındaki doktoruna söz vermiş oraya götürdü. Oradakiler bile gözlerine inanamamış. Harika. Tadı nefis.

Peki bu ürünü ben hale götürseydim? Başta kendim söyleyeyim, halci olsam 2. sınıf bir ürün muamelesi yapardım. İşte sorunun özü burada kilitleniyor.

Benim yaşadığım onca tecrübesizliğin eserini ben nasıl görüyorsam, halci benden daha iyi görür. Yani tüm olay ne kadar ticari düşünüyoruz?

Bir başlıkta, bilgili bir arkadaşımızla küçük bir polemik yaşanmış. Konu domateslerde koltuk almak, ilk çiçekleri kopartmak, şurdan çıkanları şöyle yapmak gibi... Yine bilgili bir arkadaşın yazdıklarının tümünün hatalı olduğunu bu konuyla ticari ilgilenen bir arkadaşımız düzeltmiş. Ama sonuna öyle bir cümle eklemiş ki muhteşem. Domatesler çok büyüse ne olacak, karşımızdaki kişi amatör ve bu işi zevk için yapıyor. AB'ye ihraç etmeyecek. Bolca domates alsın., demiş.

Size bu kadar uzun yazmamın bir kaç nedeni var.

1. Başta siz izinsiz(!) tarım yapıyorsunuz. Hani üstat diyor ya "Rızasız bahçenin gülü derilmez.", diye...

2. Siz, ticari düşünüyorsunuz ama büyük hedefleriniz olmadığı gibi satışı da kendiniz yapmayı düşünüyorsunuz.

3. Amatör + tam ticari olmayan (başka bir kelime bulamadım) tarım yapmaya çalışıyorsunuz. O yüzden 4 4'lük olmak zorunda değiliz. Sizin İstanbul'dan vize almadan Bolu'ya gelmeniz, burada 120 m2 bir sera yapmanız, yanına bir ev inşa etmeniz, ürün ekip, mahsül almanız zaten başarının daniskasıdır.

Türkiye'deki insanların en az yüzde 90'ının hayalini süsleyen ama bunun için cesaret bulamayan insanların önüne geçtiniz. Çitayı o kadar yükselttiniz ki, artık siz bile çitanın altında hissediyorsunuz kendinizi. Ama ben size söyleyeyim. Ben 44 yaşındayım. Sizin çitaya ne bu yaşta, ne sizin yaşta cesaret edemem.

Demem o ki, artık çitayı yükseltmeyin. Yükseltmeyin ki en azından sizin yaptıklarınızı ütopik bir hayal olarak değil, istenirse yapılabilir bir hayal olarak görelim, örnek alalım.

Ben paylaşımlarımda ısrarla buna vurgu yapıyorum. Amatörsek, amacımız zevk almaksa buna göre davranmak gerekir diye.

O yüzden 2. seranızı kurup, 2. masraf yapmak ve iki kat uğraş yapmak yerine, bu seranızın tamamını topraksız tarıma geçirin. Her bir ürün için ayrı ayrı besin ve ayrı ayrı düzeneğe de ihtiyaç olmadığını düşünüyorum. Her şeyin bir ortalaması vardır diye düşünüyorum. Amatörce düşünüyorum. Büyük, ticari kaygıları olmayan biri olarak düşünüyorum.

Buraya boyumdan büyük laflar etmiş olabilirim. İçtenliğime ve samimi düşüncelerime versin okuyan arkadaşlar. Belki teknik yönden eksik, hatalı bilgi ve öneri de vermiş olabilirim. Düzelten bir arkadaşımız olacaktır mutlaka.

ABD Başkanı Obama, seçildikten bir süre sonra, ilk başkanlığında, Türkiye'ye gelmiş, bir üniversitede öğrencilerle buluşmuştu. Öğrencilerden birisi:

- İyi şeyler söylüyorsunuz ama bunları yapabileceğinizi sanmıyorum.

demişti. Cevaben Obama ona:

- Büyük devletler, büyük gemilere benzerler. Rotalarını değiştirseler bile, gerçek rotalarına girmesi uzun zaman alacaktır.

demişti. Hiç unutmuyorum bu sözü. Ticarette de öyle, tarımda da öyle, gerçek hayatta da öyle. Siz de ekonomi okumuşsunuz. Büyümenin, küçülmekten kolay olduğunu ben esnaf arkadaşlara anlatmaya çalışıyorum ama onlar inanmıyorlar. Siz anlamışsınızdır beni. Büyümek gerçekten kolay. Sonrasında büyümeye harcadığınız paranın misli mislisini yerinizde kalabilmek için harcıyorsunuz. Küçülmek isteyen firmalar büyük zararları göze alarak küçülüyorlar.

Bir çok arkadaşımın durumu benden iyi görünüyor. Ama benden az kazanıyorlar. Çünkü onlar büyük, ben küçüğüm. Ufacık bir krizi onlar 6 ayda atlatabiliyor, benim ise umurum bile duymuyor. Çünkü bende o hatayı yaptım. Büyüdüm, büyüdüm, büyüdüm. Şubemin birini çok zarar ediyor diye kapattığımda, ki daha 4 şubem vardı, çaycı hesabı kapatmamı istedi. Toptancım istediklerimin yarısını göndermeye başladı. O gün anladım ki, hele ki Türkiye kültüründe, küçülmek hiç de o kadar kolay bir şey değil. Çok yazılır da daha gereği yok siz anlamışsınızdır.

Büyük ve küçük, mutluluk ve huzurla ters orantılıdır. Büyüdükçe huzurunuz kaçar, mutluluğunuz azalır. Küçüldükçe huzurunuz ve mutluluğunuz artar. Bu cümleyi inanarak, uygulayarak kullanıyorum.

Bir sürç-i lisan ettiysek affola.

Saygı ve sevgilerimle...

leventali Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön