Bu marulun cinsini bilmiyorum. Bu da kıvırcık marul. Denemem için 10-15 tane vermişlerdi. Yanlara inanılmaz büyüyor. Büyüklüğünü Kıyaslama yapabilmeniz için vantilatörün yanında çekmeye çalıştım.
Tek başıma bu marulun resimlerini çekmek oldukça zor oldu. İki elimin açıklığı kadraja ancak yetebildi.
İlginçtir. Besin tankında EC inanılmaz yükselmiş. Bunun anlamı
su tüketmişler. Tamamladığımız su yeterli gelmeyince tanktan 30 litre su alıp, 30 litre taze su ekledik. Yine sistem EC mizden yüksek çıktı. 10 litre daha su ekleyip sistemi çalıştırdık. Bir kaç saat sonra yeniden ölçüm yapacağım.
Daha önce defalarca bahsetmiştim yeniden bahsedim. Kıvırcık marul için boru deliklerinin iki merkez arası uzaklığı
35 hatta 40 olmalı. Ben 25 yapmıştım. Marullar kucak kucağa büyüyor. Sarmaş dolaş.
Tohumdan ektiğim salatalıklar da
çiçek vermeye başladı. Onlar seranın en hor görülen garipleri. İşlerin yoğunluğundan her seferinde bir bahane çıkıyor onlara yer yapmaya.
Güzel olan nedir biliyor musunuz? "
Bunu ben yetiştirdim.", diyebilmek.
Tabiat, insanın güzel duygularına, emeğine cömertçe katkıda bulunuyor. Ama insanoğlu yetinmiyor.
Ben hiç açlık çekmedim. Nedir?, bilmem de. Yanlış anlaşılmasın. Yokluk çekmedim demedim, açlık çekmedim dedim. Yoksa altı yırtık ayakkabıyla da, ceketin kolu kısa geldiği için, kadınlar bilir, selanik örgüsü ile kollarından uzatılan ceketle de okula gittim. Taa ki Mayıs ayının ortasında bir hocamın, "
Oğlum üşüyor musun neden altına kazak giydin!", diyene kadar.
Fark edince hoca da söylediğine bin pişman oldu ama, benim yeni bir cekete kavuşmama sebep oldu.
Kim bilir hangi şartlarda...
Bıyığımızın yeni yeni terlediği dönemler. Her ailenin hayatında bir ya da birkaç kez geçirdiği ekonomik bir sıkıntıdayız.
Gençle babanın cebi bir birine ters orantılıdır. Asla "Yok"u bilemiyor o yaşlarda. Adam nakliyeci. Evin önünde 5-6 araba var. Çuvalla para kazanıyoruz ki çoğu tahsilatları ben yapıyorum. Ödemeleri de bana yaptırdığı halde o yaşta sadece
gelen paraya bakıyor insan. Arabalar borçlu tabi. Çuvalla kazanıyoruz, çuvalla ödemelere gidiyor.
- Renkli televizyon alalım diyoruz, Borçlar bitmeden olmaz.
- Evin yarısı örtük yarısı açık, örttürelim hepsini diyoruz, Borlarçlar bitmeden olmaz.
- Motorsiklet, bisiklet, o, bu, şu... Borçlar bitmeden olmaz.
Tabi babayla hır gür başlıyor elbet.
Yıllar yılları kovaladığında borçlar bitti. Evin üstü komple örtüldü. Tüm mobilyalar değişti. Renkli televizyonumuz bile vardı, en büyük ekranından.
Üniversitede okuyorum. Bir tatil ne tatili bilmiyorum, belki de kafa tatili, Tarsus'tayım. Balkonda yemek yiyoruz. Takıldım Rahmetliye :
Baba gençliğimizde bize çok çektirdin. Her şeye hasret bıraktın.
O'nun ne zaman gülen, ne zaman sinirlenen, ne zaman üzülen belli olmayan bir suratı vardı. Sinirlenmeyle gülme arası bir cümle etti. Bu kulaklara küpe olmaktan da öte.
- Bana, ayakkabı almadın diyebilirsiniz. Bana, televizyon almadın, diyebilirsiniz. Bana, elbise, bisiklet, motor almadın diyebilirsiniz. Hatta yargılayabilirsiniz de.
Ama bana "
Baba bizi aç bıraktın. Baba biz eti, balığı, tavuğu komşuda görüp imrenirdik.", diyemezsiniz. Borçlar bitene kadar borçları eksik ödediğim de oldu ama boğazınızdan hiç kısmadım.".
Neden yazdım bu anıyı biliyor musunuz?
Tabiat gibi adammış babam. Ekip, dikerek bir çok şeyden mahrum kalabiliriz (ev, araba, kıyafet) belki ama, asla aç kalmayız.
Açlığın, sözlüklerde zor hatırlanan bir kelime olması dileğiyle. Öyle ki, bilgi yarışmalarında bile hatırlayanı alkışlayacak kadar...
Saygı ve sevgilerimle...