Bu arada bir konunun açıklığını tekrar hatırlamakta fayda var.
Buşından itibaren bu başlıkta GDO'lardan, ne yediğimizi bilme hakkından söz ederken tam olarak kasteddiğimiz şey nedir?
Tartışma konusu olan GDO'nun kolayca Genetik Bilimi ile özdeşleştirilip, GDO'lu besinlere karşı olanların esasında genetik bilimine de karşı olduğunu, genetik biliminin insanlık için bir çok faydalı kullanımı olabileceğine de karşı olunduğu gibi bir izlenim de verilmeye çalışıldığını izleyebiliyoruz.
Vişne ağacına kiraz aşısı yapıldığında bir tür GDO'cu olunduğu ucuzluğunda bulunanlar olduğu bile duyuldu.
Oysa tüm tartışmanın konusu olan GDO kapsamı Kartagena protokolünde tariflidir. Article 4 ve Article 5, box'larda yer alan tanımlarla beraber neyin bu tartışmanın kapsamında, neyin dışında olduğunu gayet net ortaya koyuyor.
Dahası aynı protokol, kapsam içindeki LMO (Living Modified Organism - Yaşayan Değiştirilmiş Organizmalar- GDO'lar)'ların "precautionary principle" (ihtiyatlılık prensipi) çerçevesinde işlem göreceğini de belirtir.
Belki de tüm gürültü bu prensibin ülkeler, toplumlar ve genel olarak insanlar, çevre ve çevreyi oluşturan tüm yaşam aleyhine, olması gerektiği şekilde uygulanmamasından, protokol ve bu prensibin gereği olarak ortaya konmuş olması gereken bilimsel verinin aldatıcı olduğunun anlaşılmakta olduğunun gün yüzüne çıkıyor olmasından kaynaklanıyor.
En özet şekliyle tartışma konusu olan GDO'lar en pratik şekliyle, hali hazırda 4-5 şirketin bir grup tohumda (pamuk, şeker pancarı, kanola, mısır, soya, pirinç
vb.) biyoteknoloji yoluyla doğada kendi kendine olamayacak şekilde bazı mikroorganizmalara ait genleri tohumun DNA'sına yerleştirmek suretiyle yaptıkları genetik değişikliklerdir.
Hali hazırda büyük bir ağırlıkla söz konusu tohumlar "RR" (RoundUp Ready) ve "BT" (bacillus thuringiensis) toksin içeren özelliklerdeki tohumlardır.
RR tohumlar, Monsanto tarafından üretilen ve aktif maddesi glyphosate olup, önemli oranda yayıcı bir madde de içeren RoundUp isimli herbisit'e (bitki öldürücü) dayanıklı tohumlardır. Böylelikle bu tohumların ekildiği alanlara RoundUp bitki öldürücüsü uygulandığında, bu tohumdan ekilen bitkilerin sağ kalması fakat diğer bitkilerin öldürülmesi amaçlanmaktadır.
BT tohumlar ise, bacillus thuringiensis isimli bakterinin, kelebek larvalarının sindirim sistemine girmesini takiben, sindirim sistemindeki bir enzimden tetiklenerek ürettikleri toksini (ki bu toksin tırtılın ölümüne sebep olur) doğrudan tohumun DNA'sına yerleştirerek, bitkinin her bir hücresinde doğrudan toksin bulunmasını sağlar.
Bacillus thuringiensis bakterisi organik prensiplerle bitki yetiştiriciliğinde kullanılan bir bakteridir. Bitkilere püskürtülen bakteri içerikli suspansiyon bitkinin yaprak ve gövde yüzeyinde hava koşullarına bağlı olarak 2 gün civarında canlı kalır. Herhangi bir şekilde bitkiye sirayet etmez.
Yüzeydeki bakteri bir şekilde kelebek larvası ile temas ederse bazı bakteriler tırtılın sindirim sistemine girer, orada bulunan tırtıla ait bir enzimin yardımıyla bir toksin üretir. Toksin de larvayı öldürür. Larvanın vücudunda bulunan toksin, yine bitkinin ne yaprağı ne de meyvesiyle herhangi bir etkileşime girmez, kurumuş larva vücudu ile birlikte bitkiyi terk eder.
Toksinin bakteri tarafından üretilme koşulu tırtılın varlığı ve bakterinin tırtıl ile teması ve bakterinin tırtılın sindirim sistemine girmiş olmasıdır. Tırtıl ile temas etmeyen bitki yüzeyindeki bakteri hava koşullarına bağlı olarak 2 gün içinde ölür.
BT toksini ile genetiği değiştirilmiş tohumdan yetişen bitki, kökünden meyvesine, polenine kadar tüm hücrelerinde, henüz çimlenmemiş tohum durumundan, hasat sonrası kurumuş yaprağı, meyvesi, verdiği tohumu, bu tohumun işlenmesi, öğütümesi pişirilmesi, durumunda dahi var olan toksini daimi olarak içerir.
Bu sebeple bu bakterinin organik tarımdaki kullanımı ile GDO'lu BT tohum toksini arasındaki farkı iyi anlamak gerekiyor. Unvanı prof. olan bazı GDO destekçisi kişiler, BT tohumu, "ne olmuş, organikçilerin de kullandığı bir şey" ucuzluğu ile anlatmayı adet haline getirdiler. Özetin özeti, bu bakteri organik tarımda kullanıldığında bitki ve meyvesinin hiç bir hücresinde toksik madde bulunmaz iken, BT toksinli GDO'larda her bir hücrede toksik madde bulunur.
GDO şirketlerinin dünya kamuoyunu GDO'ya razı etmek için söyledikleri şeylerden biri, GDO tohumlar ekilerek tarım yapıldığında pestisit kullanımının çok azalacağını söylemek idi.
Oysa gerek BT gerekse RR tohumlarda pestisit kullanım azalması, sadece o tohumların ekimine başlanmasından sonraki ilk iki yıl içinde izlendi. Sonrasında her türlü pestisit kullanımı gitgide arttı. RR tohum ekilen tarlalar etraflarıyla beraber neredeyse RoundUp ile sürekli yıkanır duruma geldi. Çünkü artık traktörlerin bile sökemediği ot öldürücülere dirençli yeni süper-ot'lar türedi ve bunlar GDO'lu tarlalardan bağımsız olarak artık her yerde çoğalmaya başladı. Çevreye karışan yüz binlerce ton RoundUp ve başka pestisitlere ilaveten GDO'lar sebebiyle çevreye yayılan süper-ot'lar topyekün GDO camiasının dünyaya bir başka hediyesi oldu.
Bazı zararlıları öldürsün diye bitkinin her bir hücresine yerleştirilen BT toksin de artık o böcekleri öldüremiyor. Toksine direnç kazanan yeni böcek nesilleri yine GDO camiasının ilave bir hediyesi olarak çevreye yayıldı bile. Baş etmek için ilaveten eskisinden de çok böcek öldürücü zehirler püskürtülüyor. Artık insanlara hem BT toksin içeren hem de pestisit kalıntılı yiyecekler yedirilmeye çalışılıyor.
Sonuçta, hali hazırda GDO'lar dediğimizde söz konusu olan;
ne menem bir şey olduğu Kartegena protokolü tarafından ele alınan, ABD kaynaklı 4-5 küresel şirketin mikroorganizma genlerini bitkilere transfer etmek suretiyle yarattıkları ve doğada kendi kendine oluşması olanaklı olmayan, patentli, ABD devletinin dış politikasında başka ülkelerin gıda ve beslenmelerini kontrol etmek adına çok önemli (belki de en önemli) misyon biçilen ve bu yüzden sadece 4-5 şirketin organizasyonu, basın ilişkileri, lobi gruplarıyla da sınırlı kalmayıp ABD dışındaki tüm resmi, gayrı-resmi, sempati grupları dahil tüm misyonlarıyla, her ölçekte ve her platformda, yukarıda uzun anlatılan BT ve RR tohumların, bunlardan üretilmiş yiyeceklerin ülkelere serbestçe girişi, zorluk çıkaranların engellenmesi, yoğun karşı propoganda yapılması suretiyle kamuoyu tepkisinin elimine edilmesi, her yol mübah olmak üzere uygulanan bir GDO işgalidir.
Bu işgalin neferlerine merkezi olarak çeşitli araçların hazırlanmış olduğunu görüyoruz, gördüğümüzde de tanımlaması zor olmuyor.
Kamuoyunda en çok kullanılanlardan biri, "GDO'lara karşı çıkanlar genetik bilimine, insanlığa olası faydalarına da karşı çıkıyorlar" söylemi. Bir başkası da havuçlu pirinçten oluşan temcit pilavı. Havuçlu pirinç gelecek dünyadaki çocuklar hem doyacak hem de besin yetersizliğinden kurtulacak havucu
Halen böyle doyup besin eksikliğinden kurtulmuş bir çocuk mevcut değil. Ama ne gam, havuçlu pirinç gelecek ya, milyonlarca ton BT toksini içeren mısırı, RoundUP ile yıkanmış mikroorganizma geni aşılanmış soyayı, BT pamuğu vs. kabullenmeliyiz, çevreye olan kötü ve geri döndürülemez kalıcı etkilerini görmezden gelmeliyiz, RoundUp'ın yağmur olarak yağmasına ses çıkarmamalıyız. Bu tohumlar için ülkelerin oluk gibi varlık kaynaklarının da 4-5 firmaya akmasına tabii ki ses çıkarmamalıyız. Beklenen böyle bir şey.